Kulaklıktan Leo'nun sesi geldi. Nao bağırış sesini duyunca korkmuştu.
-Leo, Leo, neler oluyor?!
-Hah, bir şey yok. Hüso, Yuki'nin bozduğu otomatik pilotu düzeltemeyince üzülmeye başladı. Yuki de ayarlarıyla oynadı. Araba takla atmaya başladı. Sonra Hüso gaza gelip durdurdu Zula'yı. Ee, sen neredesin? Tepemizde misin? Blast de yok çünkü.
-Leo, havaya bak. Bir zeplin görebiliyor musun? Oradayım.
-Ne yaptın?
Nao, Uni ile olan dövüşünü anlattı. Bu sırada zeplini yere indirdiler. Hüso'da Zula'yı sürerek zepline kadar gelmişti. Leo, Zula'dan çıktı. İbo, Yume, Zen ve Nao da zeplinden çıkmışlardı. Leo ilk defa bu kadar sinirliydi.
-Ne yaptın sen?! Ya bir şey olsaydı!
Nao'nun elleri arkasında birleşmişti. Görünmez olan Blast onun eline bir tutam toz pembe saç verdi. Nao, Blast'in verdiği şeyin ne olduğunu öğrenmek için önüne aldı. Hüso gülümseyerek Nao'ya doğru yürüdü.
-Aferin, Nao. Uni'yi kaçırman savaşı büyük ölçüde değişterecek.
Hüso, Nao'nun kafasını okşadı. Nao utanmıştı.
-Çocuk muyum lan ben?! Çek ellerini! Herkesin önünde.
Leo hala sinirliydi.
-Hüso, ne diyorsun sen. Kendini yaralayabilirdi. Onda tai çok yok.
-Dostum, sakin ol. Sen sinirli adam değilsin.
Leo sakinleşmişti.
-Doğru.
İbo ve Yume kahkaha atmışlardı. İbo sonra Hüso'nun üstüne atladı.
-Biliyor musun, tam otuz saattir uyumadım!
Hüso, İbo'yu üstünden atmaya çalışıyordu.
-Nesi bu kadar heyecan verici ki bunun?!
İbo olayları Hüso'ya anlattı.
-Vay be, şanslı adam. Şimdi çabucak meydana inelim ki dediğin şeyleri yapalım!
Şu an bulundukları yer başı yerden iki yüz metre yukarıda bulunan, dümdüz zemini olan devasa mantarlardan oluşuyordu. Mantarların plaka plaka yan yanaydı. Aralarında bir metre genişliğinde sınırlar bulunan büyük uçan adacıklar gibilerdi. Bu devasa mantar ortasında mantar çıkmayan bir yer vardı. Savaş meydanı bu çukurdu. Arkadaşlar aralarında anlaştılar. Hepsi gruplar halinde sıra sıra meydana ineceklerdi. Zen'in zepline bakım yapması lazımdı. Blast ise Zula'yı gözetleyecekti. Hüso ve İbo bir gruptu. Yuki, Nao ve Yume bir gruptu. Leo tek başına kalmıştı.
-Sıkıntı olmaz.
Böyle demişti. Zen bakımdan önce son kez zeplini havalandırıp kızların olduğu grubu mantar ormanının en karşısına kadar götürüp bırakmıştı. Leo kendisi koşa koşa, zıplaya zıplaya tarlanın doğusuna gidip oradan meydana girecekti. Hüso ve İbo şu an bulundukları yerden gireceklerdi. Herkes ayrıldı. İbo gülümsedi.
-Hey Hüso, mantarların üzerinden geçip meydana ordan atlamak yerine aşağı atlayıp ordan mı gitsek?
-Asla olmaz. Kimse yoktur ki hem orada.
İbo bilerek ayağını kaydırdı ve aşağı atladı. Hüso da İbo'ya küfürler ederek peşinden atlamak zorunda kaldı. Bu düşüşten sağ salim kurtulabilecekler miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Battland Maceraları Vol. 2
AventureBattland Maceraları'nı okumak için: https://www.wattpad.com/story/76321977-battland-maceralar%C4%B1 Her bölüm ortalama 300 kelimedir. Bu yer beklediklerinden çok daha farklıydı. Hem her yer, hem de hiçbir yere benziyordu. Büyük güçler ve tehlikeler...