Harelerimin sızısı ile yumdum gözlerimi. Ruhumda sıkışıp kalan dökülmemiş ağıtlar ile sızladı çocukluğum, hiç olmadığım kadar mahvolmuştum. Bir kez daha yenildim, bir kez daha kendime kaybettim. Ne kalkabildim, ne de bana bir el uzanmışken o düştüğüm yerden parçalarımı toparlayabildim. Anılar. Ansızın aklıma doluştular. Düşlerimde kan vardı, düşlerimden gözyaşlarım, düşlerimden çığlıklarım vardı.Titredi dudaklarım. O damla öylesine yaka yaka süzüldü ki, tenim kavruldu, kalbim eşlik etti, tenimde bir acı yeniden belirdi. Keşkelerimin yerini sessizliklerim aldı bu kez. Ağzımı açıp da bir isyan dökecek halim dahi kalmamıştı. Sessizliğim ile geceye çok şey anlattım, dinledi. Bana bu kara kışta yıldızları sundu, yine de geçmedi. Bir kez daha anlattım kendimi, bu kez gökyüzü kapandı, o da bana ağladı. Damlalar yaşlarıma eşlik etti, bir kez daha yenildi küçük Ahu.
Affedemediklerine, affetmek isteyip de usulca pes edişine, affedemeyeceklerine. Hepsine yaş döktü. Tutamadım elini, izin vermedi. O da döndü sırtını. Bıraktığı umutlara kan damladı, yeni yaşamında yine kaybedişler vardı.
"Ahu!" başıma çektim örtümü, sesini duymak istemiyordum, gelmiş olması dahi beni hüzne boğuyordu. Yaşlarım akarken beni bir kez daha görsün istemiyordum. "Ahu içeride misin?" telefonum art arda çaldı, kapıya vuruşları arttı. Evde olduğumu, telefonumun sesini duyduğunu biliyordum. Neden geldin diye sorgulayacak halim yoktu. Ve o dinmeyen gürültü bir kez daha yankılandı. Sanırım kapıyı kırmıştı. Tam on beş dakikadır beni arıyordu, on beş dakikadır telefonum kapının karşısındaki antrede çalıyordu, duyuyordu, sesleniyordu ancak kalkıp da açmıyordum o kapıyı. Sert adımlarını duydum, adımı seslenişinde endişe izleri vardı. Bir de buna ağladım. Geceden beri başka hiçbir şey yapmıyordum. Sadece acılarımı taze tutuyordum.
"Ahu, açıyorum kapıyı." açtı, buraya girmedi, çaprazdaki banyoya baktı bir küfür daha savurdu, askeri botlarının adımları ruhumu titretti, açtı odamın kapısını gördü beni, sert bir soluk verdi. "Benimle alay mı ediyorsun?" yanıma geldi, başıma kadar çekili yorganı çekip aldı, öfkelenmişti, endişesi yüzündendi. "Sabahtan beri seni arıyorum Ahu. Tam yetmiş beş kez cevapsıza düştü telefonun. Ve sen burada uyuyor musun?" kolumla kapattım yüzümü, görmesin istedim.
"Ahu?" dedi, bir kez daha sarsıldı bedenim. Ağlayışımı bastıramadım. Kaşlarının çatıldığına emindim, çehresini göremesem dahi gerildiğini anlayabiliyordum. "Öğretmen hanım," dedi daha sakin bir tonda, hıçkırığım savruldu. Daha yavaş geldi yanıma, elindeki yorganı belime kadar örttüğünde önümde durdu, dağılmış saçlarım ve siper ettiğim kolum ile kapalıydı yüzüm. "Neden ağlıyorsun?" bu merhametli sesine daha çok ağlardım. "Bir şey mi oldu?" başımı iki yana salladım. "Bak bakayım bana." olumsuzca bir kez daha salladım başımı. Sert bir soluk verdi. Elini uzattı, bedenim titredi, saçlarıma dokundu, usulca çekti kenara dudaklarımdan kesik bir hıçkırık döküldü. "Ahu." dedi naif bir tonda, yaşlarım sırılsıklam yaptı yastığımı.
"Git." dedim güçlükle.
"Bana bak."
"Git."
"Bir şey olmuş."
"Git."
"Bana anlat."
"Git." kollarımdan tuttu usulca, yüzümden çektiğinde bir kez baktı suretime, gördü, çenesi kasıldı. "Ne oldu?" cevap vermedim.
"Niye geldin?" sorduğum şeyler umurunda değilmiş gibiydi.
"Seni saatlerdir arıyorum açmıyorsun, ve ağlamışsın. Nedenlerini anlatacak mısın, yoksa ben öğreneyim mi?" kollarımı savurduğumda ona arkamı döndüm. "Peki," dedi adımlarını kapıya yöneltirken. "Dün akşam Nazlılardaydın, demek ki orada bir şey oldu. Eğer yanılıyorsam gidip Ata'dan öğrenebilirim. Ya da,"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Action"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...