Meyhaneci sarhoşum bu gece.
Perişan bir haldeydim. Sanki tüm her şeyi bir tek ben yapıyormuşum gibi yorgundum. Bedenimin çektiği isyan bayrağı dahi beni durduramayacakmış gibi gözükse de, içimde artık bayılmış yerde sere serpe yatan Ahu yeter diyordu.
Aklımı dağıtmam gerekliydi, bu düşüncelerden kurtulmam için yapmam gereken tek şeyi yapıyordum. Kendimi ne kadar yorarsam akşamki yemeği ve bana her an hesap sormak için kapımı çalacak Ata'dan o kadar kurtulurdum.
Ata'yı bir şekilde geçiştirirdim ancak akşam yalnız olacağımızı bilmek karnıma kramplar sokuyordu, elimde sıktığım bez bile avuçlarıma acı değil ateş bahşediyordu. Bu şehrin soğuğuna rağmen üzerimdeki kısa kollu tişört ve şort sanki tenimi yakıyormuş gibi hissettiriyordu. Evin her köşesi, her camı açıktı ancak bugün esmeyen o rüzgar bana hiçte yardımcı olmuyordu.
Bu sıcaklık bile aklımı başka yönlere kaydırıp onu düşünmeme sebep oluyordu. Onu ve akşam yiyeceğimiz yemeği. Garip geliyordu, ne yapmam gerektiğiyle ilgili bir fikrim yoktu. Sadece kendimi yorup bir yerde uyuyakalmak ve akşamı bir şekilde gitmeden atlatmak istiyordum.
Ve bu yüzden temizlik yapıyordum.
Süpürge yapmış şimdi ise tozları almadan önce camları siliyordum. Belim ikiye ayrılmış bir vaziyette ayağımın tekine kalorifere dayamıştım, diğer bacağımın diz kapağını dış yüzeydeki mermere yaslamış bir vaziyette camın dışarı bakan tarafını siliyordum.
Hayatımda karmakarışık geçen şu günler yüzünden uzun zamandır evimi temizleyemiyordum ve kesinlikle bu boşlamayla evi bok götürüyordu. Camlar sürekli yağmur yağdığı için su lekesi olmuş, odaların her birinde neredeyse bir kilo toz birikmişti. Havalanması gereken yorganım iyice ağırlaşmışken onu balkona attığımda günlerdir asılı olan çamaşırları tekrar makineye atmıştım. Bunlar yetmezmiş gibi birde sepet ağzına kadar dolmuştu, perdelerinde yıkanması gerekiyordu. Ah, üstelik o mutfak dolapları. Kesinlikle iki kez ciflenmeliydi. Daha mutfak alışverişine bile çıkamamıştım, evde yiyecek hiçbir şey yoktu. Bunları kendi kendime sıralarken dahi nefessiz kalıyorsam bugün işim asla bitmez, sabaha ancak kendime gelirdim. O yüzden yemek işi yatacaktı.
"Oradan düşersen ne olur biliyorsun değil mi?" tedbirsizlikten değil, onun ani seslenmesi yüzünden düşecektim. Camın dış yüzeyini sıkıca tutarken baktım aşağıya. Ata, nöbetten dönmüştü. Dün kapıdaki karşılaşmamız bir an beni korkutsa da onlar gittikten sonra çok fazla konuşamamıştık. Nöbete gitmesi gerektiğini söylemişti ve daha sonra konuşacağımızı da ekleyip hastaneye gitmişti. Şimdi öğle saatlerine yavaştan yaklaştığımız bu vakitte eve daha yeni geliyordu ve kesinlikle çok yorgun gözüküyordu.
"Düşmem merak etme." dedim sildiğim camda işim bitip yavaşça içeriye girmeye başladığımda.
"Aç kapıyı geleyim."
"Anahtarın var." temizlik yapıyordum işimi yarım bırakıp ona kapı açamazdım.
Camdan tamamen inip elimdeki tozlu bezi artık kapkara olan suya attığımda camı tamamen silmiştim. Salondaki çoğu işim bitmiş gibi gözükse de aslında daha çok işim vardı. İki kanadı açık olan camı öylece bırakıp diğer bir kovadaki temiz suyun kulpunda kendime doğru çektiğimde içindeki deterjanlı bezi yıkayarak televizyon ünitesine yönelmiştim ki kapım açıldı.
"Bu evin içinden çıkabilecek misin?" Ata üzerindeki kabanını çıkartıp askılığa astığında kapıyı kapatıp kendini koltuklardan birine bırakmıştı. Çok kısa bir an ona alttan alttan baktığımda göz bebekleri her tarafta geziniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Aksi"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...