Anılar, neden hep kahrolmuşluk hissiyle dolu?
Mahvolmuş gibi hissediyordum. Ellerimden hayatım çalınmış gibi, çocukluğumu hiç yaşayamamışım gibi. Gözlerimde hiç kurumayan o damlalar yeniden gün yüzüne çıkarken içimdeki kırıklık tümü ile şehri sarmıştı. Çiseleyen yağmur artık dinmeyecek bir sağanağa teslim olduğunda yer ayağımın altında kayıyordu. Tenimdeki nefesi dahi bu kıvılcımı yok saymam için beni ele geçiremiyordu, sadece mahvolmuşluğun her tonu benimleydi.
Böyle olmamalıydı, güzel geçirdiğim bir günün ardından o beni bu hale sürüklememeliydi. İyileşemeyecektim, yaralarım oluk oluk kanarken sadece birkaç gün kendine ağlamayan küçük Ahu şimdi hıçkırıklar içerisinde boğuluyordu.
Dudaklarım titriyordu, ellerim, bedenim. Her yerim sızlıyordu, gözyaşlarım akmaya hazırdı. Tek bir nedene ihtiyaç duyarcasına boğuluyordu.
"Ne saçmalıyorsun sen?" dudaklarımdan dökülenlerin ruhumdaki yanışı yansıtmayışı dahi alev alev tutsaklığa bıraktı gözyaşlarını. Gizlemek mümkün olmadı.
"Ne dediğimi gayet iyi biliyorum Ahu, ve ben dahi dünün ardından bunun geleceğini tahmin etmemiştim."
Sarsıldım yerimde, görmesin diye parmaklarımı kırmak istercesine avuçlarıma hapsettiğimde zihnim boş bir kuyuda yaşamak için çırpınıyordu. Bana o yıllarımı geri verseler, bu anın sonrasını yaşamamak için gözyaşlarıma yeniden şahit olurdum. Ama bir faydası yoktu, ellerimden kayıp giden hayat bana aitken, kabuslarım hiç dinmedi, peşimde dolanan o günler düştüğüm kuyuda daha beter olmam için adımı fısıldıyordu sanki.
İnkar etsem yeniden, yaşanmamış gibi, sanki o anları tadarken her gün ölmeyi yeğlememişim gibi, çocukluğum bir ukde his ile toprağın altına gömülmemiş gibi, sanki hiç mahvolmamış gibi. Gidenlerin ardından attığım çığlıklar, sanki ruhumu kan revan bırakmamış gibi.
"Saçmalıyorsun, iyi değilsin." yerimde hareketlenmeye çalıştığımda onda kaybolan göz bebeklerimin dolu dolu hali akmak için bana yaşattığı sızıyı anbean kazıyordu.
"Babanın hâlâ yaşıyor olması da oldukça saçma Ahu."
Nefes alamadım. Bir çığlık acıya acıya döküldü dudaklardan, yaktığı bir ağıta bin matem kavuşmuşçasına ıstırap doluydu, silinmiyordu izi yer edinmişti hisleri. Yok oluşun eşiğinde savruluyordu küçük Ahu'nun bedeni, gözyaşları, yapma deyişleri, kaçmak için çırpınışları ruhunda ölen her kardelen çiçeği, ve acı.
Böyle olmamalıydı, bu kadar kolay olmamalıydı. Kurduğum düzeni alt edemezlerdi, kaçtığım yollara geri sürükleyemezlerdi, içime acıyı matemle bırakan kırgın tebessümlerimi de benden alamazlardı. Yapmasınlar, umutlarımı elimden alıp beni o harabede yapayalnızlığa tutsak bırakmasınlar.
Titredi dudaklarım bir hasta gibi, dolu dolu gözlerimin çektiği ıstırap bana yetmiyormuş gibi yandı ciğerlerim, küle döndüğünde ben, artık bende değildim.
"Neden," kısıktı sesim. "neden yapıyorsun bunu?"
Yaşlar süzüldü ağır ağır, ifadesiz sureti bile sarsmadı beni, duyduklarım bana yeterdi. "Neden?" dilimde dolanan kelime sadece buydu, geçmeyen o acılar yeniden gün yüzüne çıkarken canım öyle yanıyordu ki tarifi bende yoktu. Olsaydı çözümünü de bulurdum, ama yapamadım. Bedenim sakinlik istiyordu, kaçtığım her şeyin birer birer önüme sunulması beni öldürüyordu.
"Görmüyor musun nasıl canım yanıyor?" yüzüm acıklı, yaşlarım hızlıydı. "Görmüyor musun yüzbaşı onlardan kaçtığımı? Görmüyor musun kendimden vazgeçip her şeyi unutmaya çalıştığımı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Action"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...