Bir senden, birde kendimden vazgeçmişim.
Bir sızı vardı bedenimde. Kollarımı kaldıracak gücüm, dudaklarımı aralayıp bir yudum su içecek halim yoktu. Bir ruh gibi yatağımda uzanıp uyumak, ya da gözlerimi tavana dikip bu hale nasıl geldiğimi düşünmek istiyordum. Ancak bunları ne zihnim ne de dünün anılarında kaybolup her hatırladığında şiddetle çarpan kalbim istiyordu.
Ne olduğunu, eve nasıl geldiğimi ve belli belirsiz cevabını bildiğim birkaç soruyu kendime tekrar tekrar sormaktan geri kalmazken saatlerdir titreyen ve üşüyen parmaklarım ile alnımı sıvazladığımda neden bu halde olduğumu bilmiyordum, ancak endişe edip etmemem gereken bir konu olduğunu net bir şekilde biliyordum.
Şakaklarıma kayan parmaklarım ile bedenimdeki sızılara eşlik eden bu hisler mideme kramplar sunarken boğazımdaki yakıcı hissi geçirmek adına yutkunduğumda bana arada sırada temkinli bir şekilde bakan minikler halimden oldukça endişeliymiş gibiydi.
Okuldaydım. Buraya bile kendimi nasıl attığımı seçemezken geldiğim ilk andan itibaren başımdaki keskin ağrı ve beni kötü hissettiren her şey sanki onların halimden anlamaları için sunulan bir fırsat gibiyken, kötü bir durum olmadığını belli etmek adına zorlukla gülümsediğimde aynı karşılığı almam yeniden gözlerimi kapatmama neden olmuştu.
Sabah kalktığımda bundan katbekat fazla ağrıyı çekmiştim, suratıma art arda çarptığım soğuk sular biraz olsun ayılmama neden olduğunda bir etki etmemiş gibi yeniden ağrım tutmuş ve ben sadece bir ağrı kesici içerek okula gelmiştim. Sabahın dokuzundan beri bitkin bir haldeydim, ayağa her kalktığımda, elime kalemi her aldığımda bedenim gibi parmaklarımda titriyordu ve dudaklarım sürekli kuruyordu. Üstelik bunlarda yetmezmiş gibi çarpıntımda başlamıştı ve ben bir köşede oturup bu kötü etkiler yüzünden ağlamamak için oldukça zor duruyordum.
Önümde, birkaç dakikadır ekranını açıp kapadığım telefonuma düşen bildirim gözlerimi art arda kırpıştırmamı sağlarken terleyen avuçlarımı üzerimdeki kabanıma silerek gelen mesajı okudum yutkuna yutkuna.
Gönderen Ata: Geldim, kapıdayım.
Bir ders önce ona iyi olmadığıma dair mesaj atmıştım ve gelmesi sadece yirmi dakikasını almışa benziyordu. Aradığında dahi bitkin çıkan sesim ile oldukça telaşlanırken işini gücünü bırakıp gelmesi şu an için iyi bir şeydi, tabii buna çalan zilde eşlik ettiğinde telefonumu kabanımın cebine koyarak ağrıyan bacaklarım ile yerimden kalktığımda ellerimi masaya yaslayıp çantamı astım omuzuma.
Tüm kemiklerim sızlıyordu.
"İyi günler öğretmenim." benim aksime enerjik çıkan o çocuksu sese döndüğümde dudaklarım hafifçe kıvrılmış ve sınıftan usulca çıkan her çocukta gözlerimi gezdirmişti.
"Güle güle Elif, dikkat et kendine." koşarak sınıftan çıkarken kendimde bir güç bularak çıkışa doğru ilerledim. Tek elim çantamın kulpunda diğeri boşlukta savrulurken diğer sınıflardan çıkan çocuklara çarpmamaya dikkat ederek bana bir baş selamı veren meslektaşlarımı aynı karşılığı verdiğimde serin havanın hakimi olan bahçeye çıkmıştım.
İrislerim net görmediği için bir silüet olarak Ata'yı seçebildiğimde adımlarım biraz hızlanmış ve ben kapıyı açarak kendimi içeriye atmıştım. Çantam omuzumdan kayarak kucağıma düştüğünde ağır gelen başım onu takip etmiş ve koltuğa gömülmüştü. Ağırlaşan ve ağrısı ile sızlanacağım gözlerimi ona çevirirken elindeki telefonu kapatarak el freninin önündeki boşluğa bırakmış ve bana döndüğü an saniyelik bir hız ile kaşları oldukça çatılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Acción"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...