BÖLÜM 19: "DÜŞTÜĞÜM YER HEP AYNI"

21K 1K 249
                                    

Duyuyordum o melodiyi. Bende saklı, ama zamanı daha vardı.

Üzerimdeki yükün ağırlığını hesap edemiyordum. Sanki tonlarca varmış gibi ama elimle bir kenara itmeye çalışsam benden kilometrelerce uzağa gidecek gibi. Göz kapaklarımdaki ağrı ve ağırlıkta öyleydi, kirpiklerimi kırpıştırsam geçer ancak hiçbir şeye halimin kalmaması gibi.

Boğazımın acısı ve oradaki boğuculuk hissiyle binbir çabama rağmen yutkunmaya çalıştığımda avuçlarım altımdaki çarşafı kavramış bedenimi sırt üstü uzandığım yerden uğraşlarım ile yan çevirmeye çalıştığımda sırtımın sızısı geçmeyen bir yara gibi dişlerimi birbirine kenetlememe sebep olmuştu. Bu acı can yakıyordu, ensemden belime kadar gelen ürperti hissi ile sanki ortadan ikiye bölünecekmişim gibi böbreklerimin ağrısı yüzümü buruşturmama sebep olduğunda şakaklarımdaki keskin sancı artık ağlamam için bana bir sebepti.

Dudaklarımı aralayarak içime çekebildiğim kadar bir soluk çekmeye çalıştığımda başımı hafifçe geriye atarak irislerimi araladığımda puslu görüşüm ile geri kapatmak zorunda kalmıştım. Bu hastalık hali beni mahvediyordu, üstelik getirileri ile elim kolum bağlanmış hissi de beter bir hale sürüklüyordu.

Art arda kırpıştırdığım gözlerimi sonunda bulduğum güç ile aralayarak bedenimi avuçlarımı yatağa yaslı bir şekilde geriye çektiğimde sırtımı yastığa bırakarak oturur bir hale gelmeye çabaladığım an hareketlerimin kısıtlılığına rağmen nefes nefese kalmıştım. Göğsümün şiddetle inip kalkışı ve saç diplerimden başlayarak beni hayata küstürecek o baş ağrısı ile dilim dudaklarımın üzerinde gezindiğinde kahvelerimi tam karşımdaki beyaz duvara ve akrebin yelkovanı takip ettiği küçük saate diktim.

Sabah saatleriydi, güneşinin doğuşu birkaç saat önce gerçekleşmiş ve olması gerektiği gibi yine ısıtmak yerine sadece göz kamaştırıcılığı ile odamın kapalı perdelerinden içeriye süzülmeye başlamıştı. Bir yağmurlu bir güneşli hava tüm dengemi alt üst ederken asıl beni zedeleyenin yerdeki ıslak kıyafetlerim olduğu her hücreme istila etmişti.

Dünün bıraktığı ıslak izlerdi onlar. Bana yine bir şeyler kaybettiren dünün, varlığımı silmek ister gibi akıttığım yaşlarımın buradayım diyen ıslak izleriydi. Nemlenmeye yüz tutan ve zorlukla kuruması için çabaladığım harelerim bende kötü etkiler bırakan anıların üzerinde gezindiğinde boğazımdaki kızgın demiri bir kenara bırakmaya çalışarak yutkundum. Her şey gibi bu da acı vericiydi.

Hatıralarımda gezinen kabusların sesi dolmaya başladı zihnimin dört duvarı arasına. Göğsüm sanki ölüyormuşum gibi normalin altında inip kalkarken kendimden geçsem buna sevinecek haldeydim. Nasıl geçecekti bu izler peki? Yine bir pansuman yapsam geriye sadece sızısı mı kalacaktı?

Unutmamıştım, geceden beri kesik kesik uykularım arasında ben hiçbir şeyi unutmamıştım. Bilincimi kaybettim dediğim yerde kabuslarımda boğulurken odamın, evimin her köşesinde benim yakarışlarım vardı. Acısı geçmeyen geçmişin ağıtı bana yine tonlarca ıstırap dolu günlerin hatırasını bırakmıştı.

Gecenin kör bir vaktinde bulmuştu beni. Sanki yok olacağımı hissetmiş gibi bedenimi kavramış, ikimizi de o soğuk duşun altına sokmuştu. Ânlar kesik kesikti, söylediklerinin netliği yoktu ancak hatırladıklarımın arasında soluklarımı kesenleri unutmayı yeğlemiştim. Beni kavrayışını bir kenara çekmiştim, iyileşmem için özür dilemesine fırsat vermemiştim. Vermezdim de, ona söyledim, affetmem dedim. Öyle de olacaktı. Ondan uzak durup kendimi kaybettiğim anlarda o banyodan çıkarak yeniden kilitlemiştim kapımı. Her yerde su damlaları, geceden kuruyan saçlarımın karmakarışıklığı kanıtları ile göz bebeklerimin önündeydi.

DİLRUBÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin