BÖLÜM 13: "AĞIT YAKAN KIRIKLAR"

21.2K 1.2K 432
                                    



Çoğu zaman aklımdaki düşünceler ve yaptığım hareketler çelişirdi. Düşüncelerim beni bazen çıkmaza sürükler, o çıkmazda kaybolup duvar dibinde hıçkırıklar ile ağlatırdı. Yalnızlığıma ağlardım, kaybolmuşluğuma, çaresizliğime. Bazenleri ise bunları belli etmez her duygumu içimde yaşar, içimde yok olurdum. Ama kimsenin ruhu duymaz, içim harabenin ortasında yok olmayı dilerdi.

Hep bunları düşledim. Hep bunları yaşadım.

Ama benim düşlerimde kimseye yer olmazdı. O düşlerde tek başıma savrulur, tek başıma ağlardım. Hep olduğu gibi yalnız başıma yerden kalkıp kanayan diz kapaklarımı temizlerdim. Şimdi ise bu duyguların arasında benliğim oradan oraya savrulurken ruhum ağıt yakıyor, tenim alevleniyor ve harelerim ağıtlar eşliğinde, acı içerisinde yere çöküyordu.

Cesur.

Sarf ettiği kelimelerin ne denli etki ettiğini ya bilmiyordu, ya da bildiği hâlde beni bu denli darmaduman ediyordu. Dudakları arasından o kelimeler döküldüğünden beri ben, ben değildim. Aklım kendisini sineye çekmiş, kalbim düzensizce atıyordu.

Ellerim bu sefer soğuktan değil onun teni yüzünden, onun dudakları arasından sarf ettiği sözcükler yüzünden buz kesmişti, ancak onun teni gibi yanıyordu tenim. Alevler içerisinde kalmışım gibi kavruluyordum.

Derinlerimde ateş altında kalmış küçük Ahu'nun bile sesi çıkmıyordu. Oturduğu pembe koltuğundan kalkmış penceresinin önünde daha yakından bakıyordu bize. O bilmezdi bu denli şeyleri, bir anlığına da olsa kıymetli hissetmeyi. İnsanlar tarafından boşluğa savrulmaya alışıktı, sesinin bir kişiye saklanmasına değil. O itilmeye, düşmeye alışıktı belinden sıkıcı tutulup bir göğse hapsolmaya değil. Bocalamıştı, aklı bulanıktı güzel bir an yaşarken bile düşünüyordu; ya sonrasında bu heyecan bizi bir felakete sürüklerse?

Susturdum onu, ben bile ne düşündüğümü bilemezken onun bu denli kötü şeyleri hesap etmesini istemedim. Bu sefer ben kapattım perdelerini, küçük Ahu çok şey söyledi ancak duymadım. Kilitlenmiş bedenimi zorlukla hareket ettirmeye çalışarak silkelenmeye çalıştığımda dalgın harelerim ile aklım dün akşamın ne denli beni alaşağı ettiğine gitmişti.

Hareketleri durmuş bedenimi bir adım geriye doğru atarak ondan ufak bir mesafe ile uzaklaştım. Belimdeki elleri hâlâ yerinde dururken buğulanmış harelerim çehresine döndü, odağım zifirileri oldu. Kelimelerinin aksine orası buz gibiydi. Soğuk ve mesafeli.

Cesur'dan uzaklaşmam, eş zamanlı onun yüzümün her zerresini inceliyor oluşu ile ağır ağır yutkunarak dudaklarımı aralamama nedenler yarattı. "Sesimi kendine saklamak istiyorsun." soğuğa alışık olan bedenim titriyordu, içim yangınlara gebeydi.

" Anlaması zor değil öğretmen hanım," zor yüzbaşı, bir bilsen beni nasıl savurduğunu. "Bir başkası dudaklarından son arzunu duymamalı." bu adama, beni yakıyor, küllerimi dağıtıyordu.

...

Korkularım, heyecanım, öfkem ve neşem. Tüm hepsi bu şehre geldiğimde yeniden içimde filizlenmiş ve beni istila altına almıştı. Geçmişimin bir parçası olan Ata ve Nazlı aile duygusunu yeniden bana tattırmıştı. Kendime yeni bir yol çizdiğimde çoğu zorluğu hesap ederek çabalamıştım. Yanımda elimden tutacak kimsem olmadığında kendi başıma ayağa kalkarak yoluma devam etmiş, mazi ile tüm yaralarımı ve kırık parçalarımı toprağın altına gömmüştüm.

Ancak ben ne kadar bundan kaçarsam kaçayım, ne kadar o günleri derine gömersem gömeyim bir şekilde yeniden karşıma çıkarak beni alaşağı ediyor ve yıkılmam için elinden geleni yapıyordu. Mazi asla peşimi bırakmak istemez gibi paçalarımdan yakalamıştı beni, bileklerimden sarıp tüm bedenime istila ederek boynuma dolanmış, yeniden nefeslerimi kesmişti. Sarmaşıklar önce boynumu sıkı sıkı sardı, ardından yavaşça yüzüme doğru çıkarak gözlerimi dünyaya kapattı. Hiçbir şey göremez oldum, hiçbir şey duyamaz oldum. Hareketlerim kesildi tıpkı nefesim gibi. Ellerim bağlandı, ağıtlar yakarken çığlıklarım duyulmasın diye dudaklarıma prangalar vuruldu. Dolanan sarmaşıklardan kurtulmak mümkün olmadı, nefessiz kaldı ve gözleri kapandı.

DİLRUBÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin