Sızladı göz çukurlarım. Bir kez daha, bir kez daha ve bir kez daha titredi dudaklarım. Derindi, kesikti, kan akıyordu, durmuyordu, yara bir şifa bulmuyordu. Buldu derken tekrar akıyordu kan, merhemler boşa, umutlar yakılmış zehirli düşlere kaldı. Bir kez daha aktı yaşlar. Öfkeliydim, kendime. O iki saniye nelere bedel oldu, dedim. O iki saniye bir askerin hayatını nasıl da elinden aldı dedim. Dinmedi öfkem. Onu bu hale getireneydi, Akif'in canını yakıp, almak isteyenlereydi. Hüzün doluydum. Akan yaşlarım görüşümü kapatmışken ben hüznün koynunda usul usul yok oluyordum."Atlatır," dedi düğümü boğazını sızlatırken. "atlatır benim kardeşim üzmeyin kendinizi." Asaf. Sesi titriyordu. "Güçlü o, komutanım güçlü benim kardeşim kaç kurşun yarasının üstesinden geldi, gitmedi bizi bırakmadı, uyandı, birkaç hissi yok diye mahvolmuş gibi durmayın." harelerim kucağıma düşmüştü, o cümlenin ağırlığında ezildim bir kez daha. Bacaklarını hissetmiyormuş. Yürüyememe ihtimali varmış, kalıcı veya geçici. Bir şekilde yine kara bulutlar sahiplendi bizi. Acımadı, bir kez daha yaktı canımızı.
"Ben," sesimi kimseye duyuramadım. "çok üzgünüm." gözlerim kapandı, öfkesini, hayal kırıklığını, her hissini dört köşemde yaşatıyordum. Bana bakmıyordu, camın önündeydi, baksa yakacak gibiydi. Baksa yangınını körükleyecek gibiydim. "Böyle olsun istemedim." o beni suçlu bilirken, dosya sonuçlanmamışken hiçbir lafıma inanmayacaktı.
"Ahu öğretmen."
"Özür dilerim." parmaklarımın kenarına geçirdim tırnağımı, kızıllığı göz önüne çıktı. "Akif'i mahvettiğim için, o gün operasyonu sekteye uğrattığım için, o adamları size daha çok çektiğim için çok üzgünüm."
"Olmalısın da." dudaklarım ağzımın içerisine yuvarlandı. Tutamadım gözyaşlarını.
"Cesur, sakin." dedi, Baybars. Onu tanıyordu, kontrolsüzdü.
"Sakin, öyle mi?" ve bir adım daha. "Hâlâ burada durabiliyorsun. Sen," dişlerini birbirine kenetledi. Ardını döndü, uzaklaştı bir kez daha.
"Benim suçumdu, haklıydın."
"Haklıyım!" bağırmıyordu, sesi baskındı her daim olduğu gibi. "Seni aklamaya çalışırken de haklıydım, seni savunmak isteyecek hale gelirken de haklıydım." sesimi kesti. "Git Ahu." bakamadım ona. "Tek bir lafımla kırarım kalbini, git."
"Bir suçu yok," dedi Baybars sertçe. "bizim görevimiz bu, onu korumak, herkesi korumak. İşler ters gitti ama onun suçu değildi Cesur. Akif'in bu hale gelmesine neden olan o şerefsizler. Yürüyemeyecek olması onun suçu değil, o itlerin suçu. Öfkeli olabilirsin, hepimiz öyleyiz. Üzgün olabilirsin, hepimiz öyleyiz. Ama sakinleş. Bak, akladı kendisini. Onu şüpheli gösterecek hiçbir şey yok. Sakin ol ve onun korumamız gereken, içindeki merhameti göstermen gereken bir sivil olduğunu unutma. Yakarsan, yanarsın." bir merhamet isteyecek değildim, bu kadar hüzün doluyken ondan hiçbir şey beklemezdim.
"Baybars." dedi dişleri arasından. "Akif'e," dedi, yana yana. "Akif'e bir daha yürüyemeyeceğini söylediğimizde olacakları kestirebiliyor musun? Yüzündeki hayal kırıklığını kestirebiliyor musun?" o timdeki en toy olandı, diğerlerine göre yaşı da gençti. Omuzlarım sarsıldı, kim bilir nice hayalleri vardı da tek tek yıkılmıştı.
"Özür dilerim."
"Dileme!" dedi hırsla. "Dileme Ahu."
"Abi." Asaf, sözünü kesmek istedi.
"Çok üzgünüm." hıçkırığım savruldu.
"Üzgünsün öyle mi?" histerikle baktı yüzüme. "Hadi söyle. Bir kez daha söyle, sizin tedbirsizliğinizden dolayı oldu de, senin tedbirsizliğin yüzünden arkadaşın bu halde de." zihnimin duvarlarında dönüp dolaşan kelimeler nefeslerimi yok ediyordu. Ellerim titremeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Acción"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...