BÖLÜM 11: "YARALAR VE BIRAKTIĞI İZLER"

21K 1.1K 100
                                    


Tik tak. Bir iki. Al ver. Bekle, dur. Hızlı soluk, korku dolu an ve çığlık.

Göğsüm yükseldi, harelerim aralandı bir çığlık kaçtı dudaklarımdan sırtım ayrıldı uzandığı yerden dizlerimi kendime çekip sığındım karanlığa, bir el dokundu bir ses duyuldu çığlığım arttı ışık açıldı karşımda belirdi. Yaşlarımı gördü, adımı seslendi, korku dinmedi boğazımdaki acı geçmedi.

"Ahu." kesik kesik, hızlı hızlıydı nefeslerim koltuğun kenarına oturdu terden sırılsıklam olan saç diplerimden bir damla yaka yaka süzüldü. Bir kez daha yandım. Endişelendi, titreyen harelerimi izledi.

"Ben," ellerim üzerime örtülü duran battaniyeyi kavradı. "kabus." titredi bedenim sanki kara kışa esir edinmişim gibi. Yanı başımda bir yığın kar tanesi varmış gibi.

"Geçti." dedi yaklaşarak nefeslik mesafede durduğunda, "geçti öğretmen hanım." dudaklarım titredi, korkum ile baş edememeye başladım. Bilincim yerine gelirken bacaklarım ona değiyordu, dokunduğu yer yanıyordu.

"Su alabilir miyim?" dedim kendimden beklemediğim bir titreklik ile. Dizlerimi kendime daha da çekerek koltuğun köşesine sindiğimde çehresinde sıkıntı naraları okunuyordu. Sanki bir kez daha dilimden korkumu, acımı döksem yakacak gibiydi, kor yangınlara davetiye çıkartıp şehri ateşlere teslim edecek gibiydi. Sehpanın üzerinde duran cam sürahiden yanında duran bardağa bir miktar su doldurdu, sesini çıkarmadı duyamasam bile melodiyi çok şey anladım. Titremeye yüz tutan parmaklarım ile kavradım bardağı, dudaklarıma yasladığımda bir damla süzüldü boğazımdan, bardağı kucağıma indirdim, sakladım.

"Korkuyorsun." dedi hoşnutsuz bir tonda, gözlerimi çektim ondan, bana bakmaya bir son vermedi. "Küçük, yaralı bir kız çocuğunu andırıyor bu halin." duymamam içindi söylemleri, sessizdi, duydum, farkına vardı, silkelendi. "Başka istediğin bir şey var mı?" dedi, sesine ciddiyet katarak.

"Teşekkür ederim." onun evindeydim, beni uzandırdığı koltuk, üzerime örttüğü battaniye, başımı koyduğum yastık ve her bir köşe o kokuyordu. Solurken kendimi mahvetmemi ister gibiydi kokusu. Bir er meydanında savaşa kılıçlarım ile girsem, diz çöktürtüp en güzel mağlubiyetimi aldırırdı. "Yüzbaşı," dedim sesim mahzunluğu sahiplenirken, kahvelerimdeki o yanış ile baktım kuzgunilerine. "teşekkür ederim." derindi, izi vardı, izi kaldı, silinmedi, geçmedi, anladı, usulca başını salladı.

"İyi ol, yeter öğretmen hanım." okşadı ruhumu, dokunmadı, sardı, sarmaladı, uzak durdu, yıktı, yaktı, bir kez daha sardı, ve sonunda yine ayağa kaldırdı. "Acıyor mu bir yerin?" her yerim, gizlemedim.

"Kolum," dedim sancısı yerini belli ederken. "başım," duvara vurulurken saçlarım çekilirken keskin ağrı saplanmış gecenin bir vaktinde dahi beni takip etmişti. "belim." kapı eşiğindeki mermere vurmuştum.

Öfkesi çehresinde gezindi, gizledi. "Ağrı kesici içmelisin, merhem olacaktı evde, koluna da pansuman yaparız." avuçlarım arasındaki bardağı daha sıkı kavradım.

"İlaç içsem yeter."

"Yaran mikrop kapabilir. Karnını doyurmalısın ki ilaç vereyim sana," yerinden kalktı. "canın bir şey istiyor mu?" başımı ağır ağır iki yana salladım. "Bir şey yemek istemiyorum." inkara kalkışacaktı. "Lütfen." dedim, halimi anlasın da diretmesin diye. Sessiz kaldı çıktı salondan. Başım geriye düştü, gözlerim kapandı. Düşlerimde zehir vardı, yaraların gezindiği bedenim halsiz gibi olduğu yerde yalpalıyor, başım kapalı gözlerim ardında dönüyordu. Birkaç ses yankılandı, gözlerimi daha sıkı yumdum, loş ışık dahi harelerimi sızlatıyordu. Geldi, adımları yaklaştı gördüm iri kıyım bedenini elinde bir sürü şey vardı. Cam sehpanın üzerine bıraktı, streçle sarılı bir sandviç ve dolu dolu limonata olan tepsiyi tek eliyle sıkıca tuttu.

DİLRUBÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin