BÖLÜM 14: "ATEŞLER VE SİLAHLAR"

23.8K 1.2K 286
                                    



Cama çarpan küçük yağmur damlaları ardından takip ediyordu birer birer her birisini. Gökyüzünün gri bulutları bir kasveti şehre gebe bırakır gibi yerleşmiş, dudaklarımdan sızan nefesim kapkaranlık gecenin esirinde doğmayan güneş ile sabahın altısında zihnimdeki kargaşadan kaçmamı engellemek için koca bir uğraş vadetmeye başlamıştı.

Küçücük kaldığım koltuğun köşesinde dinliyordum sessiz şehrin her köşesine düşen yağmur sesini. Çiseyle başlamış, sağanağa tutsak kalmak için yalvarır halde camları boyamıştı. Geceden esirdi gri bulutlar, sanki halimi biliyormuş gibi. Üzüldüğüm anda beliriverirdi, bırakmazdı işte, o da benimle birlikte ağlardı. Anımsıyordum şimdi yağmur damlasının nice kabus dolu anlarda tenimi yıkayıp gözyaşlarıma eşlik edişini, yine öyleydi, dünün emaresinde, halimi anlarcasına akıtıyordu.

Ve seçebiliyordum artık kapkaranlık eve yuva yapan huzmeler ile ardımdan duyulan adım seslerini. Bu saatte neden ayakta olduğumu sorgulayacaktı dinlen demesine rağmen bir kez dahi gözlerimi kırpmamam benim suçum değil, kafamın içindeki doluluğun peşimi bırakmayın bir urgan gibi boynuma dolanması yüzündendi. Geçmiş ya da dökülen kelimelerin acı dolu seslenişi ile ne sarf edilirse edilsin gönlüme konmuş kırgın hissin geçmesini beklemek, boşa sarf edilen çabaydı.

"Uyku mu tutmuyor, yoksa kendine eziyet etmek hoşuna mı gidiyor?" kapı eşiğindeydi, gri ve puslu silüeti ile iri kıyım bedenini seçebiliyordum.

"Her ikisi de." dizlerime yasladığım başımı ayırmadan izledim gökyüzünün her koyu tonunu.

"Kendini üzmekten başka bir şey yaptığını göremiyorum öğretmen hanım, yeteri kadar üzüldüğünü mü düşünmüyorsun?" alaylı değildi, olabildiğince ciddi bir tondu dudaklarından dökülenler.

"Sadece içinden çıkamıyorsam yeteri kadar üzülmemişim demektir, bende bir ederi olsun diye değil, susup içime atmaya çalıştıklarım yüzünden bu hale geliyorum her zaman. Alıştığım bir durum, ancak yanıldığın bir nokta var, kendimi üzmek için bahanelere sığınmıyorum gördüğün gibi," ve histerikle bir gülüş yankılandı ruhuma acı vadederken. "etrafımdaki insanlar yetiyor."

Hayatımdaki insanları beni üzmekten çekinmiyordu, oluyordu işte, bazen dillerine doladıkları geçmiş yüzünden, bazen ise ailesini korumak için kapı dışarı etmek için koca bir kırgınlığa gebe bırakmak isterken. Hepsini tadıyordum, olsun, alışıyordum.

"Etrafındaki insanlar seni üzerken bu kadar güçsüz olup her daim gözyaşı mı döküyorsun?" bu kez gizlemedi alaylı bir tını yer edindi. "Oysa bana karşı çıkarken seni fazlasıyla korkusuz ve güçlü birisi sanıyordum." ona bakmıyordum, buna rağmen yansımasından beni izlediğini görebiliyordum.

"Sana sesim fazla çıkıyor haklısın, çünkü sen olmadığım kişi gibi beni göstermek istiyorsun." güvenilmez ve belki de hain.

"Bunu aşmamış olsam evimde bulunmazdın." ve bu kez başımı kaldırarak dağılmaya yakın halimle gece karası gözlerine baktım.

"Bunu aştığın için teşekkürler," yalan bir duyguyu sahiplenen söylemdi. "ya da halime acımayı bu şekilde mi dile getirmeyi tercih ediyorsun? Güvenilmezsin ama kusura bakma hayatın hakkında bir dosyaya sahip olup onu bir başkasının bulmasına mani olamadığım için." sanırım içimdeki öfke bazen ona sataşmam için körüklüyordu beni.

"Güven problemi hiçbir zaman aşılmayacak öğretmen hanım," ve duruşunu bozarak kendisini kapı pervazından ayırdı. "mutfakta atıştırman için bir şeyler var, geceden beri doğru düzgün yemek yemedin. Onları ye, yarım saate çıkacağız." yağmurun cama çarpışı hızlanıyordu, sanırım bu gece kar geliyordu.

DİLRUBÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin