Parmaklarımı bir kez daha vurdum ritimle yemek masasına, bir bacağım sallanmaya devam ederken harelerim sürekli etrafta geziniyor, gerginliğim bir an bile silinmiyordu. Kendimi hiç olmadığım kadar o ince ipin üzerinde yürüyormuş gibi hissediyordum ki baş edememeye başlamıştım. Bana kaçamak bakışlar atan Nazlı, eve çıktığımızdan beri gülmesini tutamıyordu, hayır, hayır en yakın arkadaşımı boğmak istemiyorum.
"Gülme!" dedim, sertçe. Kıkırtısını tutamadı. Tüm lojmanda yankılanacak bir gülüş sarf ettiğinde gözlerim kapanmış, ağlamaklı bir ifade öfkem ile sinemde yer edinmişti.
"Gülmüyorum balım," dedi dudaklarına görünmez bir fermuar çekerken. "bak gülmüyorum" hayır gülüyordu.
"Nazlı." dedim, masada duran Melek'in plastik yemek kabını ona fırlattığımda, karıştırdığı yemeğin altını kıstığında kabı hava yakalayarak tezgaha bırakmıştı.
"Ne olmuş sanki canım ekleri seviyorsan." gözlerim kısıldı, o rezil oluşu asla unutamazdım. İskender abi hemen kaçmıştı. Burada olsaydı gösterirdim ben ona elin adamına, Ahu ekler sever al, demesini. Bir de seviyorsa alırım diyordu. Alma, niye alıyorsun.
"Sen beni deli mi edeceksin, gülüp durmasana!" Nazlı'nın sürekli mırıldanarak gülüşleri arasında 'ekler' demesi beni çileden çıkartıyordu, abartılacak bir şey olmasa dahi onun sürekli, çok yakışıklı adam değil mi, nasıl ama arkadaşım diye demiyorum inanılmaz bir adam, ben istesem almaz, deyişleri asla son bulmuyordu. Bu kadının Cesur sevgisi haddinden fazlaydı.
"Gelirler şimdi, hatta," kapı çaldı, bacağım ritimle sallanmaya bir son verirken parmaklarım bir kez daha buz kestiğinde Nazlı yemeği karıştırmaya bir son verdi. "Geldiler!" görende evine ilk kez misafir geliyor zanneder. Koşar adım mutfaktan çıktığında, nefesimi tutarak bekledim, "Ata?" dedi, kalktım yerimden.
"Girmeyeyim istersen, çekilsene Nazlı." dedi, Nazlı'yı hafifçe ittirerek içeri girdiğinde üzerindeki montu çıkarmadan atladım ona, sıkıca kollarımı sardığımda getirdiği soğuğa dahi aldanmadan kollarımı sıkılaştırdım.
"Ben de seni çok özledim ahu göz." saçlarıma küçük bir öpücük kondurdu.
"Hayır sus." yavaşça geri çekildim. "Niye haber vermedin geleceğini, evde uyuyorsun sanıyorum ben de." nöbetten çıkalı epey olmuştu, saat altıyı geçmişti ve şimdilerde daha yeni uyanmış hatta yatakta yuvarlanıyor olması gerekti.
"Gitmeden bir seni göreyim dedim, bugün de nöbetçiyim ama sakın endişelenme yarın izinli olduğum için tüm günüm sana ait."
"Geçin içeri, aşk kuşu oldular iyice." ardından kapıyı kapattığında söylenmeleri eşliğinde girdi mutfağa.
"Neyi var bunun, kocasını mı bekliyordu?" dedi, montunu çıkartıp astığında.
"Nokta atışı, bir de misafiri gelecek ya heyecanlı."
"Ne misafiri?" pekâlâ bu biraz sıkıntılı bir konuydu.
"Şimdi şöyle ki, ablanların üst komşusu Cesurmuş." kaşları havalandı.
"Cesur kim?" adını bilmiyordu ki.
"Hani şu adam var ya." kaşları bir kez daha havalandı.
"Ahu, bilmece gibi konuşacaksan biraz daha ipucu ver."
"Başlayacağım şimdi sizin bilmecenize! Ahu, gel buraya sofrayı kur!" gözlerim ağırca kapandı, hayır, kaçıp gitmek istemiyorum.
"Eve gidelim mi?" dedim bıkkın bir tonda, güldü, omuzlarımdan çevirdiğinde ikimizi de mutfağa soktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Acción"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...