Bir çiçeğin yaşamı gibiydi hayatım.Önce tohumlarım ekildi, sonra biraz özen gösterilip su verildi. Filizlenmeye başladığımda toprağıma binlerce el değdi, yetmedi yandım. Büyüdüm. Tomurcuklar çiçek açtı, neşeyle toprağımda koşturan çocuklar her bir yaprağımı kopardı. Bedenimden kopan çiçek yaprakları hayatımdan birini çaldı. Güneşim söndü, tomurcuklar kapandı, toprağım kurudu ve ekilen çiçek can verdi.
Çiçek hayatım. Toprağım, bedenim. Tomurcuklar, hayallerim. Açan çiçekler ve acımadan koparılan yapraklar, ailemdi. Güneşimde onlar oldu solan hayatımda. Toprağım onlarsız kurudu, yapraklarım onlar yüzünden intihar etti. Güneş bir daha benim için doğmadı, zehir yerini aldı gerisi belirsiz bir pusa kaldı.
Odamın balkonunda, kar yağışının durmuş yerini usulca güneşe bıraktığı eşsiz havada demirliklere asılı toprak kapta baharın müjdesini veren kardelen çiçeğimi suluyordum.
Kardelen çiçeği. Beyaza bürünmüş yapraklarındaki su damlaları ışıl ışıl parlarken elimdeki çiçeklerimi sulamak için kullandığım antrasit renkteki kabı balkondaki masanın üzerine bıraktım. Toprağını temizlemiş, suyunu vermiş ve birazda olsa vitamini için güneş alan yerde bekletmiştim.
Parmaklarıma bulaşan yaş toprağı silkeleyerek yavaş adımlarla girdim odama, çiçeğimi erken saatte sulardım. Kalktığımda ilk yaptığım iş bu olurdu. Genellikle küçük çöpler doluyordu saksının kenarlarına, bende onları özenle temizliyordum tıpkı az önce olduğu gibi. Lavabonun ışığını yakıp biraz buğulanmış musluğu kavradığımda toprak bulaşan parmaklarımı durulayarak mikroplardan temizledim.
Aynalı dolabın içindeki diş fırçamı ve macunu alıp üstüne sıktığımda biraz ıslatarak dişlerimi fırçaladım. Ağzım köpük köpük olurken fırçamı temizleyerek geri yerine koyduğumda ellerime yıkayıp ağzımın içini temizlemiş dudaklarım kamaşırken banyodan çıkmıştım. Pijamalarımı çıkartıp toplamadığım yatağın üzerine bıraktığımda, ekru hafif bol paça bir pantolon, beyaz bir gömlek ve bisiklet yaka krem rengindeki bir kazağı üzerime geçirdiğimde içimde sıkışan saçlarımı çıkartıp hafifçe sızlayarak yerini belli eden yaralı kolumu yavaşça aşağıya indirip dolabın kapağını kapattım. Saçlarıma yağ sürüp yavaşça taradığımda uçları hafif bir şekilde dalgalanmıştı. Elimde kalan yağı kahveli saçlarıma iyice yedirip parmaklarımı çekmeceden aldığım bir ıslak mendil ile temizlediğimde çıktım odadan.
Kapının karşısında kalan beyaz dolaptan ayak bileklerimin biraz üzerine gelen sütlü kahve tonlarındaki kaşe kabanımı üzerime geçirdiğimde siyah geniş çantamı koluma asarak içerisine anahtarımı ve şarjının az olduğunu yeni fark ettiğim telefonumu atarak açtım kapıyı.
Düz taban spor ayakkabılarımı yere bıraktığımda ayakkabı çekeceğiyle bile zor giyerken pantolonumun paçalarını düzelterek yerimden doğrulmuş, kapımı çekip merdivenlere yönelmiştim. Apartman kapısını çekerek güneşin hakim olduğu ancak soğuğun inceden kendini belli ettiği sokağa kendimi attığımda yerdeki kalıntı karlar spor ayakkabı giymemin ne kadar saçma olduğunu fısıldıyordu kulağıma.
Ayaklarım çok ıslanacaktı.
Yüzüm düşmeden dudaklarım arasından sıkkın bir soluk vererek ilerledim kaldırımda. Ayaklarımdan soğuk aldığım zaman karnımın ağrısı ve midemin bulantısı uzun sürüyordu. Zaten normal bir gribal hastalıkta bile yatak döşek yatarken ayaklarımdan aldığım soğuk onun yanında daha çekilir kalıyordu. Mide bulantısı asla katlanamayacağım bir şeydi.
Orta seyirde ilerleyen adımlarım görüş açıma okulun girmesi ile hızlandığında bahçede kendi halinde sabahın köründe koşuşturan önlüklü minikler yüzümde koca bir tebessüme ev sahipliği yapıyordu. Sonunda kavuşuyorduk. Demir kapıyı itekleyerek bahçeye girdiğimde iki basamaklı merdiveni çıkıp koridorda kapısı açık olan sınıfa girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Acción"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...