Pes ettiğim yerde bir el uzandı, ona bile kör oldum.
"Ahu! Yemin ederim çarpacağım şimdi elimin tersini." Ata'nın öfkeli sesi ile burun kıvırdığımda kafamı ondan en uzak köşeye çekmeye çalışarak boynumu geriye attım.
"Ata! İstemiyorum, doydum diyorum!" ağzıma tıkmaya çalıştığı fasulye yemeğinden uzağa kaçarak elimle omuzundan onu ittirdiğimde pes etmiş gibi mırıldanmıştı.
Evet, çocuk gibi bana yemek yedirmeye çalışıyordu. Ve itiraz ettiğim için küsüyordu. Sabah kalktığında markete gidip eve bir sürü şey almış ve gelmişti. İlk gördüğümde şaşkınlıktan tepki bile veremezken susmam için bir ton yemek yapmış ve doymama rağmen hâlâ ağzıma tıkmaya çalışıyordu. Üstelik fasulye yediğimde iyileşeceğimi düşünüyordu.
"İki kaşık yedin doymazsın sen, ben biliyorum seni. Şunu da ye." dudaklarıma yasladığı kaşık ile yüzümü ekşittiğimde koltuktan geriye düşecektim şimdi.
"Ya doydum doydum! Kusacağım şimdi üzerine çekilsene." bağırışım bile ona etki etmezken asla aldırmadı ve konuştuğum o boşlukta kaşığı boğazıma kadar soktu. Bu his öğürmeme sebep olduğunda dudaklarımı kusmamak adına birbirine bastırarak ona bakabildiğim kadar kötü bakmaya çalıştım. Yüzünde bir zafer gülümsemesi vardı.
"Aferin, laf dinle böyle." elindeki kaseyi cam sehpanın üzerine bırakarak ağzına kadar doldurduğu su bardağını elime tutuşturduğunda lokmayı zorlukla yutup soluksuz kalana kadar suyu içtim.
Çocukmuşum gibi hissediyorum ve kesinlikle ateşle oynuyordu. Hayır tuz da atmamış iyice hasta yemeğine çevirmiş yemeği haberi yoktu. Elinin lezzeti umurumda bile değil, boğazıma soktuğu kaşığın hesabını soracaktım.
"Aptal." diye tısladım dudaklarımın o küçücük boşluğundan. Koltukta uzattığım bacaklarımın ucunda geriye yaslanarak keyifle bana baktığında yüzümü buruşturup açık olan televizyona döndüm. Anlamıyorum zaten saat sabahın onunda hangi insan evladı pilavla fasulye yemeği yer.
"İlacını iç de, sonra uyursun." elimdeki soğuk bardağı cam sehpanın üzerine bırakarak başımı yüksek yastığa düşürdüğümde battaniyemi göğsüme kadar çekip hasta yatağımda daha rahat bir hal aldım. Salonda böyle bir yatak olursa psikolojik olarak daha çabuk iyileşeceğimi düşünüyordu. Ancak benim için sadece bir dağınıklıktan ibaretti, hem yatağımın rahatlığını hiçbir koltuk veremezdi.
"Daha yeni kalktım, git sen uyu." asabi sesime karşın alayla baktı.
"Gece ateşini kontrol etmekten uyuyamadım zaten. Bir yatarım şurada aklın şaşar, öldüm zannedersin." gülerek konuşması ile dudaklarım arasından garip bir ses kaçırdığımda ona eşlik etmiş bulundum ve sesimi bastırmakta da bir hayli zorlandım.
Uykusu gerçekten ağırdı, ve nöbetten gelip bir de bana baktığını varsayarak söyleyebilirim ki bir uyursa yarın kalkardı.
"Git yat işte, hem benim işlerim var." kaşları havalandı hemen.
"Ne işin var?"
"Diğer tarafıma yatacağım." göz devirerek kurduğum cümleye tiksinircesine baktığında ayaklarını sehpaya uzatarak yayıldı koltuğun köşesinde. Her yanı kaplıyordu bu çocuk.
"Çok komiksin Ahu, lütfen bir daha olmasın." elindeki kumanda ile kanalları gezerken beni kâle almamasına şaşırmamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Ação"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...