Deniz Etkisi

53 8 32
                                    




Deniz etkisi nedir bilir misiniz? Terimsel olarak; yağışın kendisine göre sıcak deniz veya göl üzerinden geçerken, ısı ve nem kazanarak ortaya çıkardığı kararsızlığın oluşturduğu meteorolojik bir olaydır. Bizim ilk karşılaşmamızda meteorolojik olarak bir deniz etkisi olmasa da ortada bir 'Deniz etkisi' olduğu kesindi...

O sene teoriden çok pratik dersler almaya başlamış ve derslerimizle birlikte ödev gibi yükümlülüklerimiz de artmıştı, öyle ki, sene sonuna harika bir haber çıkartamazsam, sınıfı geçmem pek de mümkün değildi. Ben de ülkenin içerisinde bulunduğu gergin politik ortama ilişkin bir haber kaleme almaya karar verdim; Deniz'le de tanışmamız, aslında bu haber fikrinin oluşmasından hemen sonraydı. Sahi ne olacaktı ismi? 60'ları yaşamış bir ülkede elbette Deniz olacaktı! Çünkü Denizler hep inandıklarını savunur, inandığı uğurdan vazgeçmez, mücadele etmekten asla yorulmazdı: en azından bunu zaman içerisinde öğrenecektim! Ne diyorduk; ha, evet Deniz'le tanışmamız... Deniz, üniversitede sol görüşe sahip bir öğrenci topluluğunun liderliğini yapıyordu. Aslında alışılmışın dışında siyaseti lise yıllarına dayanmıyor, üniversiteye gelmesiyle birlikte kendisini siyasetin tam da göbeğinde bulmuş bir gençti. Gerçi Deniz'in ailesi siyasiydi. Babası Sinan ve dayısı Aydın, bu uğurda hayatını kaybetmiş ve Deniz, avukat olan annesi Suna ile büyümüştü. Düşünsenize Suna Teyze'nin acısını; adaleti sağlamak için çıktığı avukatlık yolunda hem kardeşini hem de eşini adalete (!) kurban edişini... Aslında Suna Teyze ile Deniz'in babasının hikayesi de başlı başına bir mücadele hikayesiydi, ama bunu şimdilik es geçip, Deniz'le benim mücadelemize geleceğim, mücadelemizin başladığı o ilk ana!

Aslında öyle sayfalarca anlatılacak kadar romantik bir an değildi, bizim karşılaşmamız. Hatta tam aksine, gerçek bir klişeydi! Deniz, Ankara Üniversitesi'nin öğrenci kantininde bir yürüyüşün duyurusuna yapıyor, neden öğrencilerin bu yürüyüşe sahip çıkması gerektiğini anlatıyordu, bense Deniz'le konuşup, bir röportaj almanın peşindeydim: Bu yüzden hemen dikkat kesildim! Açıkçası bir asker kızı olarak, sol ideolojiye sahip bir toplulukla yakın ilişkiler kurabilmek, binlerce farklı öğrencinin olduğu üniversite de bile kolay değildi. Ama benim ailem herhangi bir ideolojiden bahseden kişiler olmadığı için babamın alışıldığı gibi sağ bir ideolojiye sahip olup olmadığını bile bilmiyordum. Bizimkiler evde siyaset konuşmazdı. Bu konuda bildiğim tek şey, annemin sol bir ideolojiye sahip ailede büyüdüğü, ancak bu ideoloji uğruna acı bir tecrübe yaşadığı için siyasetten uzaklaştıydı. Benim de bulaşmamı asla istemezdi!

Uğur Mumcu'nun popülaritesinin artmaya başladığı yıllardaydık. Her bir yazısını yakından takip ediyor, teknik anlamda oldukça başarılı bulduğum bir isim olduğu için kendimi bu idealler noktasında yetiştirmeye özen gösteriyordum. Demem o ki, asker kızı diye yaftalayanlar, sadece beni tanımayanlardı! Aslında 80'ler dediğime bakmayın; henüz, o büyük darbeye ve Kenan Evren'in sesini duymamıza üç yıl vardı. Benim ise hayatım yaşanacak tüm o karmaşayı anlamaktan çok uzaktı, en azından kantindeki o karşılaşma esnasında!

Evet, Deniz her zamanki süslü laflarını sıralayıp, etrafına toplanan kalabalığı etkilemeyi başarmışken, ben gözlerimi Deniz'e dikmiş, onu izliyordum; özellikle de büyülenmiş gibi görünerek! En azından en güçlü silahım olan yeşil gözlerimin bu etkiyi onda yaratmasını bekliyor ya da umuyordum. Deniz'le konuşurken, birkaç kez göz göze geldik ve konuşması biter bitmez, etrafındaki kalabalıktan kurtulup yanıma doğru geldiğinde bu göz göze gelmelerin bir yanlış anlaşılma olmadığını anlamıştım. Deniz Bey'in dikkatini kesinlikle çekmiştim!

Konuşma esnasında üzerinde yeşil bir parka bulunan iri gözlü kızın elime tutuşturmuş olduğu ilana işaret ederek, "Gelecek misin?" diye sordu bana. Benimle konuşmasını beklemiyormuş gibi afallayarak, "Ben mi?" diye soruverdim. "Evet, sen tabi. Seni ilk kez görüyorum." Evet, yanıma o çok övdüğüm yeşil gözlerimden etkilenip gelmemişti, tam aksine yabancı olduğum için gözü bana takılmış ve beni kontrol etmeye ya da kontrol altında tutmaya gelmişti. O zamanlar niyetim Deniz'i etkilemek olmasa da itiraf etmeliyim ki, buna bozulmuştum. Bu yüzden bir cevap vermeyerek, ona ilk tribimi (o zamanlar buna nazlanmak deniyordu!) attım. Ancak o farkında bile değildi ve sadece bir cevap almak istiyordu: "Evet, bir cevap vermedin? Yürüyüşe gelmek ister misin?" Soruyu yeni algılamış gibi duraksadım ve ardından konuştum: "Aaa, evet tabi gelmek isterim." Ağız etrafındaki çizgiler belli belirsiz şekilde gülümsüyordu, belli ki bu bir nezaket gülümsemesinden fazlası değildi. Ama muhabbet Deniz'in sorusuyla başa sardı:

"Sevindim, ama seni ilk kez gördüm."

"Evet, çünkü ilk kez denk geliyoruz, yani sanırım. Aslında basın yayın öğrencisiyim ve yürüyüşü de ideolojine dair ayrıntıları da merak ediyorum."

"Başım belada mı, araştırılıyor muyum?"

Yüzündeki alaycı gülümseme kesinlikle beni hafife aldığını gösteriyordu. Yerimden kalktım, aynı alaycı gülümsemeyi yüzüme takındım ve gözlerinin içerisine bakarak konuştum: "Yerinde olsam beni hafife almazdım." Bunun üzerine beni akşam saat 19.00'da yapılacak bir toplantıya davet etmesi, yeni birine bu denli hızlı güvendiği için beni şaşırtmıştı. Ancak bu daveti geri çeviremezdim. Çantamı alırken, bir kez daha gözlerinin içerisine bakıyordum: "Akşam görüşürüz." Cümlem biter bitmez kantinin kapısına yöneldim, hızlı adımlarla kantinden çıkarken, benden etkilendiğine o kadar emindim ki; ancak teyit etmek için arkama dönüp bakamazdım!

Bir Deniz SevdimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin