Babam henüz evden çıkmamışken kapının önünde olduğunu fark ettiğim Deniz'in yanına koştum.
"Ne işin var burada? Gitmelisin hemen!"
"Asena hiç bir yere gitmiyorum! Zaten seni görmeye gelmedim, babanla konuşacağım."
"Deniz yapma nolur! Babam benle bile konuşmuyor."
"Asena, bu bizim birlikte aşmamız gereken bir zorluk, seni daha fazla yalnız bırakamam."
Deniz'i ikna edemeden, demir bahçe kapısının sesi duyulmuş ve babam evden çıkmıştı.
"Arabaya Asena, gidiyoruz."
Babam Deniz'i görmezden gelse de Deniz kendini göstermekte ısrarcıydı.
"Efendim ben sadece konuşmak istiyorum, Asena'nın arada kalmasına gerek yok, bu konudaki muhatabınız benim."
"Benim ve senin gibiler ancak sorgu odasında muhatap olabilirler delikanlı. O yüzden benim seninle konuşacak hiç bir şeyim yok! Hadi Asena."
Şu an korktuğum tek şey, babamın belindeki tabancası ile Deniz'i vurarak bu tartışmayı bitirme ihtimaliydi, ancak bunu düşünürken sadece birkaç dakika sonra gerçek bir silah sesi duyacağımı bilmiyordum!Babam kolumu tutmuş, beni arabaya doğru sürüklerken bir silah sesi duyuldu, sonrasında hatırladığım tek şey ise, Deniz'in ela gözleriydi; baktığında dağları eritebilecek kadar güçlü, ağladığında bir bebeği susturabilecek kadar dingin ve gözlerinin içine baktığı herkesi hapsedebilecek kadar engin ela gözleri... Belki tam anlatamıyorum ama öyle bir saldırı anında bile, insanı güvende hissettirirdi o gözler...
Deniz'in ela gözlerinden sonra hatırladığın ilk anı bir hastane odasındaydı; duvarları sarı renk, küçük camı buğulu ve son derece havasız bir hastane odası. Gözümü açar açmaz Deniz'in ela gözleri gitmiş, yerini başımda bekleyen annem ve babam almıştı. Annem ağlıyor, babamın endişesi ise, yüzünün her bir hattından kolayca okunabiliyordu.
"Ne oldu bana, neden buradayım?"
"Uyandın, şükürler olsun uyandın!"
"Anne ne oldu bana? Hem Deniz nerede?"
"Sakin ol hayatım. Kafanı vurmuşsun, dinlenmen gerekiyor. Doktorlar beyin kanamasından endişeleniyor, bu yüzden gözetim altında kalmalısın."
Annemin ikna edici olmayan konuşması üzerine kolumdaki serumu sökmeye yeltendim, ancak babam elimi tutarak beni durdurdu.
"Silahlı bir saldırıya uğradık. Ne kadarını hatırladığını bilmiyorum ama Deniz gerçek bir kahraman gibi seni de beni de kurtardı."
"Deniz nerede baba? Deniz'i görmek istiyorum!"
"Şu an göremezsin, ama iyi olacak merak etme."
"İyi olacaksa neden şimdi göremiyorum? Deniz'e bir şey oldu değil mi?"
"Saldırıdan bizi korumak için beni aracın arkasına iterken senin üzerine kapandı, o esnada kurşun maalesef Deniz'e isabet etti ve şu an ameliyatta."
Babam konuşurken akan gözyaşlarımı durduramıyor, nefes alıp vermekte zorlanıyordum. Deniz belki de ölüyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum. Odaya önce doktor, birkaç dakika sonra da Suna Teyze girdi. Benim iyi olduğumdan emin olarak rahat bir nefes alan Suna Teyze'ye o an yalvarıyordum resmen.
"Suna Teyze lütfen Deniz'e götür beni, şu an bana ihtiyacı var."
"Asenacığım istesem de yapamam. Şu an ameliyatta ama sana söz veriyorum çıkar çıkmaz haber vereceğim."
Son derece metanetli görünen Suna Teyze, bana moral vermeye çalışıyor, Deniz'in iyileşeceğini söylüyordu. Bense, doktora seyyar bir serum takmalarını söyleyerek ameliyathaneye kadar gidip gidemeyeceğimi soruyor, annem ve babamın tüm itirazlarına rağmen şansımı zorluyordum.Suna Teyze, Deniz'in yanına döndü ve ben de serumum değişir değişmez ameliyathanenin bulunduğu uzun bir koridordan yavaş yavaş yürüyerek Deniz'e doğru gitmeye başladım. Tülin ve Gülten de dahil olmak üzere Deniz'in tüm arkadaşları oradaydı. Ancak benim kimseyle göz göze gelmeye cesaretim yoktu, zira Deniz'in içerde ölüme karşı savaş vermesinin tek sebebi bendim... Ameliyathane kapısına sadece birkaç metre kala Gülten önüme çıktı.
"Mutlu musun sebep olduğun durumdan?"
Ben yoluma cevap vermeden devam etmeye çalışsam da Gülten senelerdir koruduğu sessizliğimi bozmaya yemin etmişti bir kere.
"Deniz senin yüzünden içerde!"
Sessizdim, çünkü verecek bir cevabım yoktu. Suna Teyze'nin işaretiyle Gülten koridordan uzaklaştırılırken, yürümemde yardım etmek isteyen Tülin, koluma girmek için yanıma geldi. Ancak yardıma ihtiyacı olan ben değildim, Deniz'di, benim yüzümden ölümle burun buruna olan Deniz!Koridorun sonundaki ameliyathane kapısı önünde oturan Suna Teyze'nin yanına oturdum ve elimi elinin üstüne koydum. Birkaç dakika sessiz kaldıktan sonra ağlayarak konuşmaya başladım.
"Haklı, Gülten haklı..."
Acı çektiği her halinden belli olan Suna Teyze; bana, bize, oradaki herkese moral vermek için dimdik ayakta durmaya devam ediyordu. Gözyaşlarımı eliyle silerken konuşmaya başladı.
"Asena inan bana şu an birini suçlamak en kolayı. Kendini suçlayacaksan suçla, ancak bu hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Burada olmak Deniz'in seçimiydi. O da ben de biliyoruz ki, sen de onun için aynı fedakarlığı yapardın. Gözyaşlarını akıtma. Sen iyisin, Deniz de iyi olacak, yeniden iyi olacağız; sana söz veriyorum."
Suna Teyze içimi rahatlatmayı başarmıştı. Annem ve babam benim için, Deniz için hemen yanıbaşımda, oracıktaydı. Ameliyathane kapısında geçen 1,5 saatlik bekleyiş, doktorun kapıda görünmesiyle son buldu. Deniz iyidi ve birazdan odaya çıkarılacaktı! O an koridordaki neşemiz, kesinlikle bir bayram sabahı neşesiydi...Babam, Deniz'den gelen iyi haberin ardından olayın peşine düşmek için hastaneden ayrıldı. Annem ve Suna Teyze, Deniz'in odasının hemen önündeydi, bense Deniz'in yatağının dibinde uyanmasını bekliyordum. Öyle kaç saat geçtiğini unutmuşken, duymayı en çok sevdiğim ses, yeniden kulaklarımdaydı.
"Merhaba en güzel kavgam!"
Deniz'in sesiyle birlikte doğruldum ve ellerini tutarak merhaba demeden önce kurmam gereken o cümleyi kurdum.
"Özür dilerim sevgilim."
"Niçin?"
"Benim yüzümden burada olduğun için..."
"İtiraf etmeliyim ki, üzerine uzanma fırsatını o koşulda bile kaçıramazdım..."
İkimiz de gülüyor, yeniden birlikte olabilmenin keyfini sürmeyi bir şekilde başarıyorduk. Nasıl sevilmezdi Deniz, hem de en zor zamanında bile beni rahatlatmak ve gülümsetmek için bu kadar çabalıyorken...O gece Deniz'in yanında ben kaldım. Çoğunlukla ilaçların etkisi altında uyuyor olduğu gecenin bir kısmında uzunca sohbet etme fırsatı bulduk.
"Deniz?"
"Efendim sevgilim?"
"Bugün bana bir söz vermeni istiyorum."
"Ne sözü?"
"Bir daha böyle bir durumda kalırsan yani benle kendin arasında bir seçim yapmak zorunda kalırsan kendini seçeceksin."
"Bunu yapmayacağımı biliyorsun Asena."
"Yapmalısın Deniz. İnandığın bir ideal, uğruna ölmeye hazır olduğun bir dava, mücadele etmek istediğin bir memleket var. Sen beni seçersen, bunların hepsinden vazgeçmiş olacaksın. Bu seçim benimle hayat arasında değildi, bu seçim benimle mücadelen arasındaydı. Bir sonrakinde mücadeleni seç ve bugün bana bir söz ver."
Hafifçe doğrulan Deniz, tutuyor olduğu elimi daha da sıkı sardı.
"Merak etme sevgilim, bir daha böyle bir seçim yapmama gerek olmayacak. Ne senden ne bu memleketten ne de davamdan vazgeçmeyeceğim."Ertesi sabah babam geldiğinde hala Deniz'in yanıbaşındaydım. Elini hafifçe omzuma koyan babam, beni bir şeyler yemem için annemle Suna Teyze'nin yanına gönderdi. Belli ki Deniz'le konuşmak istiyordu, bu yüzden direnmeden yalnız bıraktım onları. O gün ne konuştuklarını asla öğrenemedim, ama o günden sonra babam bir daha Deniz'e ilk günkü kadar katı yaklaşmadı, gardiyanımın görevi bitti ve bizim ilişkimiz meşrulaştı. Biz Deniz'le bir mücadeleden daha birlikte çıkmayı başarmıştık, ama son kez olduğundan habersiz...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deniz Sevdim
Historical Fiction80'lerin politik ortamında geçen gelgitli bir aşk ve devrimin en güzel hali: sevgi! Bir Deniz Sevdim, başlıyor...