Konferans salonundan çıktıktan yaklaşık yarım saat sonra şehir kulübündeydik, sadece yemek yiyor, uzun süre sonra buluşmamıza rağmen konuşmaktan kaçınıyorduk, çünkü kısa bir süre önce gündemimiz değişmişti ve masadaki herkes de konu ne olursa olsun, konunun eninde sonunda Deniz'e geleceğini biliyordu. Ancak yıllarımı çalan Deniz'in benden bir saniye bile daha çalmasına izin veremeyecektim.
"Eee Tülin, bebek için isim seçtiniz mi?"
"Aslında evet, ama uzlaşabildiniz mi dersen ona hayır kuzum!"
Tülin'in ilginç yanıtı masadaki buğulu havayı dağıtmış, herkesin gülümsemesine neden olmuştu.
"Ben diyorum ki böyle Neşe, Aydan ya da Deniz gibi tınısı güzel isimler olsun, Ahmet tutturmuş ila Mualla olsun, neymiş annesinin ismiymiş! Sen söyle Asena, bir aylık bebeğe Mualla derken çekinmeyecek misin?"
Cümlede Deniz geçiyor olmasa muhtemelen kahkaha atacağım bir cevaptı. Ancak düşen suratımı Tülin'den önce fark eden Alparslan hemen lafa girdi.
"Bence hiçbiri olmasın. Aysu'ya ne dersiniz? Hem tınısı da hoş."
Ahmet de Tülin de düşünüyordu. Sahi ne zordu bir isim seçmek, hem de hiç tanımadığın, henüz neye bile benzediğini bilmediğin bir bebek için...
"Bence Aysu çok şık bir isim. Aysu Deniz mi olsa acaba?"
Tülin'i tanımasam hususi yaptığını falan düşünmeye başlayacaktım. Ahmet bile durumu fark etmiş, 'Deniz hiç olmasa mı acaba!' diye sessizce mırıldandığını sanarak Tülin'i uyarıyordu. Lavaboya gitmek bahanesiyle ayaklanmıştım ki, Deniz'in sesini duydum, tam arkamda duruyor, hiç değişmeyen kokusuyla burnumu okşuyordu.
"Afiyet olsun. Hala şehir kulübü demek?"
"Teşekkür ederiz de seni buraya atan rüzgar ne acaba?"
Alparslan'ınki bir soru değil, daha çok bir imaydı.
"Nedense senelerdir buraya beni kimse yakıştıramadı."
"Estağfurullah, senelerdir değil, seneler önceydi o."
Aralarındaki iletişim giderek gerilse de Deniz'in bugün alttan alma günü gibiydi!
"Doğru. Türkiye'ye gelmişken görüşmek isteyen birkaç milletvekiliyle yemek yemek istedim. Ancak hala bir saat vaktim var. Oturabilir miyim?"Tülin'in coşkuyla Deniz'i buyur etmesinin ardından hala ayakta olduğumu fark ederek lavaboya doğru ilerlemek için harekete geçtim. Ancak henüz masadan çok uzaklaşmadan Alparslan'ın sesiyle durarak, arkama döndüm.
"İstersen kalkabileceğimizi söylemek için geldim. Masada söylesem yanlış anlaşılabilirdi."
"Alparslan bu sürekli kaçabileceğim ya da kaçabileceğimiz bir şey değil. O yüzden kalkmalıyım, kalmalıyız."
"Sadece birkaç gün sonra yeniden çıkacak hayatımızdan."
"Umarım."
Kısa bir konuşmanın ardından Alparslan masaya dönerken, ben de lavaboya doğru ilerlemek için adım attım, elbette gözlerini bir an olsun üzerimden ayırmayan Deniz'in göz hapsi eşliğinde...Döndüğümde Tülin ve Deniz sohbet ediyor, Ahmet ve Alparslan ise gerekmedikçe muhabbete dahil olmuyordu. Ancak bu sessizlik pek uzun sürmeyecekti.
"Hepinizi çok özlemişim, inanır mısın seni bile Alparslan! Eee sen neler yapıyorsun milletvekilliği dışında? Evlenmedin sanırım?"
"Aslında evlendim."
"Öyle mi? Ben parmağında alyans göremeyince hala bekarsın sandım, kusura bakma. Eee eşin kim, üniversiteden falan mı?"
Alparslan cevap vermek üzereydi ki, Tülin araya girdi.
"Arkadaşlar benim canım çok fena dondurma çekiyor."
"Söyleyeyim canım."
"Yok yok öyle seçemem Ahmet. Gidip baksak size ayıp olur mu?"
"Saçmalama canım benim ne ayıbı? Gidin seçin lütfen."
Benden onay alan Tülin, Ahmet'in de elini tutarak masadan ayrıldı. Ya konuşmanın gerginliğinden kaçıyordu ya da Deniz'le rahatça konuşabilmemiz için beni yalnız bırakmaya çalışıyor, Alparslan'a da dolaylı yoldan 'kalk' demek istiyordu. Tülin'in konuyu değiştirmesiyle birlikte masadaki muhabbet, yerini sessizliğe bırakmaya başlamıştı, ta ki Deniz yeniden soru sorana dek..."Sanırım siz beni özlemediniz?"
"Deniz gerçekten mi? Hiçbir şey değişmemiş, hiçbir şey olmamış gibi mi davranmaya devam edeceksin?"
"İzin ver Alparslan bu soruya ben yanıt vereyim. Zira Deniz'in muhatabı benim, 5 sene önce de olduğu gibi."
"Haklısın."
"Evet Deniz, seni özlemedim. Zaten öylece çıkıp gelip insanlardan seni özleyip özlemediğinin hesabını da soramazsın. 5 yıl, kocaman bir 5 yıl geçti. Ben, biz, bu memleket, hatta en çok bu memleket, zor günler geçirdi. Sen seçim yapmamak için kaçtığında sadece beni değil, bu memleketi de yüzüstü bıraktın. Şimdi lütfen yıllar sonra karşılaşmış iki dostmuşuz gibi benimle konuşmaya çalışma. Geldin, konferansını verdin, şimdi geri dönme zamanı."
Deniz her bir cümlemde daha da dağılmış, düşen suratını ve omuzlarını gizleyemez hale gelmişti.
"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"
"Tam olarak böyle düşünüyorum!"
"Yanlış düşünüyorsun o zaman! Gitmekten, seni ardımda bırakmaktan başka çarem olsaydı inan bana elini bir an olsun bırakmazdım. Ancak mecburdum, yeniden mücadele edebiliyor olmak için mecburdum. Sen, siz burada tükendiniz de ben orada günümü gün mü ettim sanıyorsun? Her gün öldüm, her gün ölmeyi diledim. Sandığın kadar kolay değildi Asena. Evet, kabul; yaptığım yanlıştı, ama yapmak zorundaydım. Bunu senin de bildiğini, özellikle de yaşananlardan sonra, anladığını o kadar iyi biliyorum ki... Gelme amacım da bu zaten, yüzleşmek. Yüzleşmek istiyorum Asena, senle, Alparslan'la, Tülin'le, ardımda bıraktığım herkesle."
"Yüzleşelim o zaman. Kalk! Sen de lütfen Alparslan."
Ben çoktan ayaklanmış, eşyalarımı toplamaya başlamıştım.
"Bunu önce yalnız yapsak daha iyi olmaz mı sence de?"
Gözüm Alparslan'daydı, Deniz'in cevabıyla daha da gerilelim istemiyor, bugünün bir an evvel sona ermesini diliyordum.
"Gitmek ister misin yalnız?"
Alparslan'ın sormuş olduğu soruyla bir karar verme vaktimin geldiğini anlamıştım.
"Yarın konuşalım, saat 16.00'da üniversitedeki mesirelik alanda ol. Bugün Tülinler için çıktım, senin de görüşmen var zaten. Kimse planını bozmasın, kimsenin de tadı kaçmasın. Şimdi müsaadenle yemek yiyeceğiz."
Ben konuşmamı bitirdikten sonra düşen suratını alan Deniz, kendi masasına doğru harekete geçti. Akşamın kalan kısmını masaya dönen Tülinlerle sakince geçirdikten sonra eve gitme vaktiydi. Ancak arabaya ulaşmadan önce Deniz'in masasının önünden geçmek zorundaydım. Ben ana muhalefet partisinin milletvekilleriyle oturan Deniz'i görmezden gelip yoluma devam ederken, Alparslan mevkidaşlarına, Tülin ile Ahmet ise Deniz'e selam vermek için görmezden geldiğim masaya doğru yönelmişti. Bugün değildi belki, ama yarın yüzleşme vaktiydi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deniz Sevdim
Ficção Histórica80'lerin politik ortamında geçen gelgitli bir aşk ve devrimin en güzel hali: sevgi! Bir Deniz Sevdim, başlıyor...