Her Şey İçin Çok Geç

3 0 0
                                    

Ertesi gün ve ondan sonraki 1 hafta boyunca fabrikaların sendika temsilcileriyle yapmış olduğum görüşmelerde yalnız sayılırdım, Deniz gelmiyor, yerine yanında staj yapan Adil isimli genç bir delikanlıyı gönderiyordu. Ancak Deniz'in benden uzak durma çabası çok uzun sürmedi, sadece 1 hafta sonra yine karşı karşıyaydık ve bu kez karşılaştığımız yer bir eylemdi. Bu eylemin sonu ise bizim yan nezaretlerde beklediğimiz bi geceye dönüşmek üzereydi...

O gün öğrencilerin gerçekleştirmiş olduğu büyük bir yürüyüş vardı. Taksim Meydanı'na doğru  uzayan kalabalığın önünde yürüyüşü takip ediyordum, ancak görüntü almak için kendime ayrılan yeri birkaç adım geçmemle birlikte polisin müdahalesi ile karşılaşmış ve hemen ardından nezarete düşmüştüm, beni öyle görünce müdahale edemeden duramayan Deniz de hemen yan nezaretteydi.

"İyi misin?"
"Daha iyi günlerim oldu."
"Alışık değilsin sen ama çok uzun sürmez merak etme."
"Aslında alışığım, az geldiğim bir yer değil karakol. Sorumlu yazı işleri müdürü olduğumdan beri sık sık ziyaret ettiğim bir yer haline dönüştü."
"Her yazının hesabını senden soruyorlar tabi."
Birbirimizi görmeden sürdürdüğümüz kısık sesli konuşmamız, karakolda geçirdiğimiz gecenin sabahında isimlerimizin okunup komiserin odasına yönlendirilmemizle birlikte son bulmuştu. Odaya girdiğimde komiserle çay içen kişi ise, Alparslan'dı.

"Sayın vekilim gördüğünüz üzere eşiniz gayet iyi, mahkemeye çıkmasını gerektiren bir durum da yok. Zaten prosedür gereği gözaltında tutacağımız süre de doldu. Ancak arkadaşınız için aynı şeyi söylemeyeceğim. İlk gözaltısı olmadığı gibi daha önce istihbaratın yakın takip ettiği isimlerden birisiymiş kendisi. Maalesef kararı vermesi gereken mahkeme olacak."
"Komiser Bey, ben sizden ayrıcalık istiyor ya da bekliyor değilim. Ancak karım gazeteci, sadece fotoğraf çekmek için kendine ayrılan alanı terk etme gerekçesiyle evde annesini bekleyen bir çocuğu gece boyunca ağlattınız. Bizim iktidarımızın emniyet güçleri, basının haber alma özgürlüğüne saygı duyduğu gibi bunu korumak için de çalışmalıdır. Siz çalışmayı bırakın karımı polislerinizin şiddetinden korumak isteyen avukat arkadaşımızı da yargılatacağınızı söylüyorsunuz. Siz İçişleri Bakanlığımızla görüşün, ben de bu konuyu meclis kürsüsüne taşımayım. Zira bu durum ne sizin ne de benim işime gelir, malum aynı saftayız."
Sanırım 40 yıl düşünsem Alparslan'ın böyle bir konuşma yapacağını tahmin edemezdim. Üstelik bu konuşma temsil etmesi gereken görüşlere çok da yakın sayılmazdı. Görüşme yapmak için odadan çıkan komiserin ardından Alparslan'a sarıldım.

"Sinan nasıl? Çok ağladı mı?"
Deniz'in önünde hususi yapıyormuş gibi benimle cilveleşiyor, konuşurken saçlarımı okşayıp, önüme düşen saçları kulağımın arkasına alıyordu. Üstelik sarıldıktan sonra kendisinden uzaklaşmama da izin vermemişti...
"İyi sevgilim merak etme, bizim oğlumuzun ne kadar güçlü bir çocuk olduğunu bilmiyormuş gibi davranma lütfen. Sadece seni özledi, başka hiçbir sorun yok."
Sinan'ın iyi olduğunu öğrendikten sonra kendimi Alparslan'dan kurtararak Deniz'i de görebilecek şekilde geriye çekildim. Alparslan'ın elini sıkmak için ona doğru yaklaşan Deniz, kendi dilinde teşekkür ediyordu.

"Teşekkür ederim Alparslan, ancak buna gerek yoktu. Karakoldaki ilk gecem değil, böyle bir ayrıcalıkla çıkarılmış olmam da çok hoş gözükmeyecektir yol arkadaşlarımın gözünde."
"Bu bir ayrıcalık değil Deniz, zaten öyle olsa gece çıkmanızı isterdim. Kaldı ki Asena ayrıcalıklardan nefret eder. Komisere söylediğim her şeyi inanarak söyledim. Asena bir gazeteci ve işini yaptığı için kimse gözaltında tutulmamalı. Sana gelince, buraya düşme sebebin karımı korumak, o yüzden elbette suçsuz birinin yargılanmasına izin vermeyeceğim."
"Hayat ne garip değil mi? Daha önce sen korurdun Asena'yı benim için, şimdi ben senin için koruyorum..."
Ortamda yükselmeye başlayan gerginliği hissedebiliyordum.
"Beyler ben buradayım yalnız ve kimsenin beni korumasına da ihtiyacım yok, kendimi koruyabilirim."
Ne Deniz ne Alparslan bir şey söyleyemeden içeri giren komiser, her ikimizin de gidebileceğini ve herhangi bir sorun kalmadığını söylüyordu. Karakoldan çıkarken elimi tutan Alparslan, elimi sadece Sinan'la bir yere gidersek, onun sevgi dolu eylemlere alışabilmesi için tutardı. Bunun Deniz'e karşı bir savunma içgüdüsü olduğunu düşünürken, Alparslan'ım şöförü Adnan Bey'le birlikte arabadan inan Sinan'ın bana doğru koştuğunu fark ettim. Hemen kucağıma aldığım Sinan'ı öptükten sonra Alparslan'a döndüm.

"Onu buraya getirdiğine inanamıyorum!"
"Oğlumuza yalan söylememiz gerektiğini her fırsatta söyleyen sensin ve ağlarken Sinan'ı Mesude Abla'ya bırakacağımı düşünmüyordun değil mi? Elbette yanımda olacaktı."
Haklıydı, ben de ev işlerimize yardımcı olan ve Sinan'a bakan Mesude Abla'yı böyle bir sorunla baş başa bırakmak istemezdim. Bana karşı olan ilgisini çoktan kaybetmiş olan Sinan, gerçek manada 'aşık' olduğu babasının, Alparslan'ın kucağına kendisini çoktan atmıştı. O esnada Deniz'in gözünü bizden ayırmadığını fark ettim, bana, Sinan'a, Alparslan'a, bize bakıyordu, adeta kaybettiği aileyi izliyor, her göz atışında pişmanlığı yüzüne yansıyordu. İlk kez o gün anladım, ben kendi başıma mücadele etmeye cesaret edebilseydim, belki de gerçek bir ailem olacaktı. Suçluydum, Deniz'i oğlundan, Sinan'ı da babasından ayırdığım için tek suçlu bendim. Ancak artık her şey için çok geçti...

Bir Deniz SevdimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin