Deniz'in Pişmanlığı

1 0 0
                                    

Evin kalabalığının vermiş olduğu telaşla geçen birkaç gün annemlerin geri dönmesiyle rutine dönmüş ve her şey eskisi gibi sıradanlaşmaya başlamıştı. Üstelik o gün, hastaneden çıkalı tam 7 gün olmuştu, yani benim doğum günümdü!

Güne başlar başlamaz kendimi makyaj masasının önüne attım, bugün iyi görünmeliydim, bugün benim kendim için yaşayacağım yaşımın ilk günüydü. Bu yüzden her zamankinden biraz daha abartılı görünmeye hazırdım. Tülin gelene dek hazırlandım ve koşarak aştığım evin merdivenlerinin ardından anneme sarılarak doğum günü öpücüğümü aldım. Annem uzun süre sonra beni bu kadar neşeli gördüğü için gayet memnundu. Evet iyidim, Deniz'le her şeyi netleştirmiş olmak ve önümüze bakmak bana iyi geliyordu, en azından o zamanlar bunun doğru olduğuna kendimi inandırmayı başarmıştım.

Üniversiteye geldiğimizde kocaman bir pastayla bizi karşılayan Alparslan yine şaşırtmamıştı. Minik bir mücevher kutusundan çıkardığı 4 yapraklı yonca figürlü kolye ise, bu seneki hediyesiydi. Alparslan'a da Tülin'e de kocamanca sarıldım. Kaldı ki, her ikisi de bu sarılmayı çoktan hak etmişti. Ancak bugün bir farklılık vardı, Alparslan'ın arkadaşı Ahmet dibimizden ayrılmıyor, Tülin'le sürekli bakışmak için fırsat kolluyordu.
"Ben evde dinleniyorken bir şey mi kaçırdım? Ne dönüyor sizin ikinizin arasında?"
Benim aşk hayatımla ilgili her şeyi bilmek isteyen Tülin, söz konusu kendi aşk hayatı olduğunda dünyanın en ketum insanı haline dönüşmüştü. Alparslan gülüyor, Tülin ve Ahmet'in ise, yüzlerinde utançtan kızaracak bir milim bile yer kalmamıştı. Üstlerine çok gitmeyerek konuyu kapattım ve derse gitmek için toparlanmaya başladım. Koridor boyunca Tülin'i sıkıştırıp, Ahmet hakkındaki her şeyi öğrendim. Ancak Tülin'in merak ettiği hala benim aşk hayatımdı...
"Kantindeyken Deniz de oradaydı gördün mü?"
"Hayır görmedim Tülin."
Elbette görmüştüm!
"Kuzum yanlış anlamazsan sana bir şey söylemek istiyorum..."
"Elbette söyleyebilirsin."
"Hayatına devam etme kararına saygı duyuyorum ama biraz acele etmiyor musun?"
"Nasıl yani?"
"Asena farkında değilsin ama her halinden belli Deniz'e hala deli gibi aşık olduğun. Buna rağmen hayatına Deniz'le hiç karşılaşmamışsınız gibi devam etmeye çalışıyorsun. Bak bu normal değil. Biraz durmalısın, nefes almalısın. Acısıyla tatlısıyla Deniz'in hayatında bir dönem var olduğunu kabul ederek yoluna devam etmelisin. Aksi takdirde ilerleyemezsin."
Aslında Tülin o kadar haklıydı ki... Ancak artık benim için endişelenmesini istemiyordum.
"Değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim psikolog hanım, ama merak etmeyin ben gayet iyim."
Cümlem biter bitmez Tülin'e sarılıp, kafamı omzuna yasladım. O esnada sınıfın kapısından giren bizden yaşça küçük olduğu her halinden belli genç bir adam önüme bir adet kartpostal koyarak, hiçbir şey demeden çekip gitti.
"Tülin bunu Deniz'e geri götür lütfen."
"Arkasını okumayacak mısın? Belki Deniz değildir."
"Hayır okumayacağım ve evet kesinlikle Deniz'dir. Senden ricam geri götürmen."
Başıyla beni onaylayan Tülin kartpostalı çantasına koydu.

O günden sonra 1 ay boyunca okulda olduğum her gün aynı çocuk yeni bir kartpostal getirdi, Tülin ise gelen kartpostalı geri götürdü. 1 ayın sonunda kampüsün çıkışında karşıma dikilen Deniz ile irkildim.
"Önümden çekilir misin Deniz?"
"Sana da merhaba Asena."
"Merhaba! Şimdi çekil önümden."
"Ben buradayım Asena, sen beni görmezden gelince yok olmuyorum. Gönderdiğim kartpostalları okumayınca sesim duyulmuyor değil, buradayım, tam karşında ve sen benimle konuşana kadar da hiçbir yere gitmiyorum!"
"Deniz ben seninle konuşacağım her şeyi konuştum. O yüzden iyi günler."
"Eee yeter ama!" dedikten hemen sonra beni kucaklayarak omzuna atan Deniz beni duymuyor ve omzundan indirmiyordu. "Ne yapıyorsun Deniz? Dağ başımı burası! Beni omzuna atıp götürmek ne ya?" diye bağırsam da hem Deniz hem de etrafımızdakiler beni duymazlıktan geliyor, hatta birçoğu bu halimizi kahkaha atarak izliyordu.

Beni omzunda daha önce buluştuğumuz mesire alanına kadar taşıyan Deniz, sessiz bir yer bulduğunda beni indirdi.
"Sakinleştin mi? Konuşmaya hazır mısın?"
"Deniz, hava açık alanda konuşmak için çok soğuk ve sen benimle konuşmak için beni kaçırdın. Nasıl sakin olabilirim?"
Cümlem biter bitmez parkasını çıkararak, tüm karşı çıkışlarıma rağmen omzuma attı. Madem konuşmak istiyordu, bu fedakarlığına karşı konuşacaktık, çünkü üşüdüğü her halinden belliydi...
"Tamam madem konuşacak bir şeylerin var hala, seni dinliyorum."
"Neden kartpostalları geri gönderdin?"
"Neden mi?"
"Evet neden?"
"Deniz biz konuştuk ve karşılıklı bir karar aldık. Bizim hikayemiz bitti. Önüme bakmaya çalışıyorum. Kartpostalları da bu yüzden geri gönderdim."
"Karşılıklı bir karar almadık, sen bir karar aldın!"
"Evet tamam diyelim ki ben aldım bu kararı, ama sen de itiraz etmedin."
"Vereceğim cevabı bile beklemedin. O gün bugündür köşe bucak kaçıyorsun benden. Asena bunu bize yapamazsın. Aramızda hiçbir şey olmamış gibi beni hiç öpmemişsin, kalbimin sesini hiç dinlememişsin gibi yapamazsın. Bitecekse de böyle olmaz!"
"Herkesin bitişlerle mücadele etme şekli farklıdır. Benimkisi böyle!"
"Beni yok sayacaksın öyle mi?"
"Evet öyle!"
"O kartpostallarda ne yazıyordu biliyor musun?"
"Hayır. Hiç birini okumadım."
"O gün senin doğum günündü. Kartpostalı okuyup da gelseydin doğum gününü birlikte kutlayacaktık ve benim sana vermiş olduğum cevabı da bilecektin. Hem o gün hem de ondan sonraki bir ay boyunca herhangi bir gün. Sen benden kendini alıyorsun, bunu nasıl görmezsin? Beni kendinle cezalandırıyorsun."
"Deniz çünkü yolları ayırmak tam olarak böyle bir şey. İstediğin zaman hayatıma girip çıkamazsın. Ayrıca benden ilk vazgeçen sendin. Ne çabuk unuttun?"
"Hatırlıyorum, hiçbir şeyi unutmadım. Ama biliyorsun ki pişman oldum. İstediğimin bu olmadığını anladım. Sadece yaşadığımı sindirmeye ihtiyacım vardı Asena, bunu neden göremiyorsun? Oradayken sadece seni düşündüm. Senin fikrinle ayakta kaldım. Senin iyi olduğunu, Alparslan'ın seni o alandan çıkarıp alabildiğini umarak nefes aldım ben. Ama ya çıkaramadıysa sorusu var ya, o soru, gördüğüm işkenceden daha çok yedi tüketti beni. Aynı şeyleri senin de yaşıyor olma ihtimaline katlanamadım ve benden uzak olursan bu ihtimal yok olacak sandım."
"Fiziki olarak kıyaslanamaz belki ama ruhen bizim de burada yaşadıklarımız aynıydı."
"Biliyorum, bunu artık anladım. Ama seni kendimden uzaklaştırmazsam sana zarar vereceğimi düşündüm işte."
"Şimdi ne değişti peki?"
"Aslında şimdi değişmedi. Kantinde bayıldığın günü hatırlıyor musun?"
Başımla onu onaylamamın ardından devam etti:
"O gün beni çok korkuttun. Seni kucaklamak için yanaştım ancak Alparslan seni almama izin vermedi. Daha da kötüsü söylediği her şeyde o kadar haklıydı ki, ben seni kaybettiğimi ilk o gün anladım. Ben seni kaybetmek istemiyorum Asena..."

İkimizin de dolan gözleri kalplerimizin yumuşadığını gösteriyordu. Kendisini toparlayan Deniz, cebinden bir kutu çıkardı ve bana uzattı.
"O gün gelseydin doğum günü hediyeni verecektim sana. Bir anlamı kaldı mı bilmiyorum ama doğum günün kutlu olsun."
Kutuyu açmamla kapatmam bir oldu. Bu bir yüzüktü ve şaşkınlığımın yüzümün her bir zerresinden okunduğunu yüzümü görmeden bile hissedebiliyordum!

Bir Deniz SevdimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin