Vedalaşma Vakti

2 0 1
                                    

Zaman akıyor, Deniz'in beni hala hatırladığını gösteren tek bir ibare göremiyor, sadece bana kalan büyük aşkımızla baş etmeye çalışıyordum. O günlerin birinde gazetedeki odamın kapısında Alparslan görüldü. Belli ki, Deniz'in durumu, onu da ben kadar kaygılandırıyordu.

"Nasılsın Asena? Uzun zamandır konuşamıyoruz."
"Çok iyi değilim Alparslan, olmamam gerektiğini de düşünüyorum açıkçası."
"Hala kendini mi suçluyorsun Deniz'le ilgili olarak?"
"Başka kimi suçlayacağım Alparslan?"
"Asena bir şey söyleyeceğim ama seni üzmekten çok korkuyorum."
"Lütfen söyle, ben şu halimden daha üzgün olamam sanırım ne duyarsam duyayım."
"Bak Deniz senden defalarca vazgeçti, ama o senden vazgeçtiğinde, sen ondan asla vazgeçemedin. Hepsinde kolayca gidebildi. Sen bir kere gittin, bunu kaldıramadı; mücadele etmek yerine pes etti. Ama sen, sen hep mücadele ettin."
"Nereye varmak istiyorsun anlamadım açıkçası Alparslan?"
"Varmak istediğim konu şu, varsayki her şeyi unutan sendin, yine Deniz'i seçmez miydin? Yine ona aşık olmaz mıydın?"
"Sanırım olurdum..."
"Deniz neden olamıyor Asena, hiç düşündün mü bunu?"
"Bilmiyorum Alparslan..."
"Benim bir fikrim var ama. Bence Deniz'in aşkı gerçek ya da seninki kadar derin değildi. Deniz, senin ona olan aşkına aşıktı."
Derin derin düşündüm. Haklı olabilir miydi Alparslan? Deniz bana hiçbir zaman benim ona aşık olduğum gibi aşık olmamışsa, yaşadığım bunca acıyı, vermiş olduğum mücadeleyi kendime nasıl açıklardım.

"Yok Alparslan, bence yanılıyorsun. Deniz'in sadece zamana ihtiyacı var. Bir gün beni hatırlamasa da bana hissettiklerini hatırlayacak. İnan bana böyle olacak."
"Ah Asena, yazık ediyorsun kendine, şu yıllarına. Bak biz gerçekten çok iyiydik, eğer o zaman bize bir şans verseydin şu an gerçek bir evliliğimiz ve mutlu bir ailemiz vardı. Hayatta mutlu olmak için seni tüketen şeylerden uzak durmak gerekir."
Alparslan'a hiçbir zaman hak ettiği değeri verememiştim ve bu kesinlikle benim en büyük pişmanlığım olarak içimde sonsuza dek kalıp gidecekti. Ben cevap vermeye hazırlanırken, çalan kapıdan giren bu kez Deniz'di. Uzun zamandır ikisini aynı anda çevremde görmediğim için açıkçası bu kareyi özlediğimi o an fark etmiştim, şu an tek eksik artık tartışıyor olmamalarıydı.

"Merhabalar."
"Merhaba Deniz hoşgeldin, otur lütfen."
Deniz'i buyur ettikten sonra üçümüz için de Türk kahvesi söyledim. Hoşbeşle geçen birkaç dakikanın sonunda Deniz, geliş sebebini açıklamak için söze girmişti.

"Asena, Sinan'ın pasaportu var mı? Avrupa'yı görsün istiyorum. Artık görebileceklerini anlayacak ve hatırlayacak yaşta. Belki eğitimi için de yön verici olabilir."
"Var Deniz, zaten yurt dışına da çıktık daha önce. Ancak yaşı küçüktü, çok hatırladığını sanmıyorum. İyi olabilir, ama söz konusu eğitimi ise, burada kalacak. Türkiye'de okumasını ve kendisi karar verebilecek yaşa gelene dek de burada, benimle kalmasını istiyorum."
"Olması gereken de bu. Deniz, en iyisini istediğini biliyorum, ancak bu tek başına karar verebileceğin bir konu değil."
"Evet bu tek başıma verebileceğim bir karar değil, ama senle de vereceğim bir karar değil Alparslan. O yüzden bırak da biz tartışalım."
Artık tartışmadıklarını söylemek için belli ki erken davranmıştım...

"Deniz hatırlamıyor olabilirsin ancak Sinan'ı ben büyüttüm ve hala benim nüfusuma kayıtlı. Elbette Asena'nın ne düşündüğü çok önemli, ancak ben de fikrimi söyleyecek kadar hak görüyorum kendimde, konu Sinan ise."
"Alparslan haklı Deniz. Onun da ne düşündüğü önemli, hatta bazen bizden bile çok daha önemli. Aralarındaki bağ çok özel ve Sinan bizden çok onu dinliyor. Dolayısıyla Sinan'ın ne istediğini bizden daha iyi bildiği anlar olacaktır. Ancak bu an, o anlardan biri değil, çünkü bu konu tartışmaya kapalı. Sinan benle kalacak ve bunu ikiniz de değiştiremezsiniz. Oğlum ülkesinde büyüyecek!"
"Ben de hemen demiyorum Asena zaten. Bir gidelim, görsün, dünyada başka yerler olduğunu da bilsin. Gitmek isterse ona bir seçenek sunabileceğimizi de aklının bir ucunda bulundursun diyorum."
"Bu nasıl sosyalistlik ya? Ne oldu senin memleket sevdana, Paris'e kaçarken ardında bıraktın herhalde Asena gibi!"
"Alparslan ne diyorsun sen? Oğlum için en iyisini istiyorum sadece. İzin verirsen de bunu oğlumun annesiyle tartışmak istiyorum."
"Tamam beyler yeter bu kadar tartışma. Deniz, Sinan'ı yurt dışına çıkarabilirsin elbette. Ama orada yaşamakla ilgili tavrım net, bunu değiştiremezsin."
"Anladım peki, nasıl istersen tabii."
Kısa süren bir sessizliğin ardından Alparslan yeniden gerilimi yükseltmeyi başarmıştı.

"İstersen biz de gidebiliriz Asena?"
"Yani uzatmayayım diyorum da, izin vermiyorsun buna Alparslan! Asena gelebilir elbette, ama sen neden gelesin bizimle? İzin ver, biraz ailecek de vakit geçirelim."
"Siz aile değilsiniz Deniz. Sadece ortak bir çocuğunuz var, bizim büyüttüğümüz ama sizin olan."
"Arada Sinan olduğu sürece biz aileyiz Alparslan. İster kabul et, ister etme!"
"Lütfen iş yerimi, okul kantinine çevirmeyin. Gitmek istersen gideriz Alparslan elbette, ancak ben Sinan'ın babasıyla yalnız da vakit geçirebilmesini istiyorum."
"Olur, öyle istiyorsan öyle olur. Sadece haftaya bir konferans için Paris'te olacağım, denk gelirse hep birlikte vakit geçiririz diye söylemiştim."
"Asena ben sen de gel isterim açıkçası. İstediğim sadece Sinan'la değil, üçümüz vakit geçirmek."
"Şu ara çok zor Deniz, gazeteyi bırakamam. Ama daha uzun vadede bir plan yaparsan belki ayarlayabilirim."
"Tamam sana göre planlarız."
Benimle anlaşmaya varan Deniz sessizleşmişti, ancak Alparslan, geçmişte olduğu gibi şimdi de Deniz'in önünde benimle flörtleşebilmek için çabalıyordu...

"Uzun zamandır gitmek istediğin opera, haftaya İstanbul'da ve ben de biletlerimizi aldım."
Cebinden çıkardığı iki bileti masanın üzerine koydu ve bu biletler, normal bir zaman olsa kesinlikle beni en çok mutlu edecek şeylerden biri olabilirdi.
"Ciddi olamazsın? Biletlerinin tükendiğini duyduğum için heveslenmemiştim açıkçası."
"Çok ciddiyim, kaç yıldır bu anı bekliyorsun, unutacak değildim herhalde. Eee gidiyor muyuz?"
"Elbette gidiyoruz!"
Deniz'in yüzünde bir rahatsızlık belirtisi vardı, ama bu benim Alparslan'la dışarı çıkmamla ilgili gibi görünmüyordu.

"Sinan'ı nereye bırakıyorsun Asena, akşamları çıkarken yani? Bana bırakmadın daha önce de. Belli ki çıkıyorsunuz ara ara."
"Aslında boşandıktan sonra Sinansız hiç çıkmadık desem abartılı bir cevap olmaz sanırım. Ancak ara ara akşamları gazeteyle ilgili de çıkmam gerekebiliyor. Öyle durumlarda Mesude Abla ilgileniyor. Sen daha çok vakit geçiririz bana bırak dersen, bu kez sana bırakabilirim."
"Memnun olurum."
O an, aklıma yeniden Alparslan'ın söyledikleri gelmişti; Deniz, bana olan aşkını unutmuş, tekrar da aşık olamıyordu. Belki de vedalaşma vaktiydi, 10 yılı ardımızda bırakma ve ileriye bakma vakti...

Bir Deniz SevdimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin