Aynı, Hep Aynı...

1 0 0
                                    

"Nereden çıktın?"
"Bana ihtiyacın olabilir diye düşündüm..."
"Nereden öğrendin burada olduğumu?"
"Annenden. Kaldıkları oteli aradım ve seni sordum, yanında olmak istediğimi söyledim. Önce karşı çıksa da senin yalnız kalmandan endişe duyduğunu itiraf ederek burada olduğunu söyledi. Hangi otelde kaldığınızı da annemden öğrendim. Sinan'ı ve Canan'ı ona bırakmış annen ve otelden Sinan'la görüşmek için sürekli arıyormuş."
"Anladım."
Karakolun bahçesinde Deniz'den kafamdaki soruların tamamının yanıtı almıştım. Bu yüzden ardımı dönerek içeri, karakolun komiseriyle görüşmek için adım attım. Ancak Deniz'in ardımdan yükselen sesiyle durdum.

"Nereye Asena?"
"Komiserle görüşeceğim."
"Nereden öğrendiğimi sormayacak mısın?"
"Neyi?"
"Alparslan'ın ölümünü?"
Gözümden birkaç damla yaş süzüldü, şu an tek gerçek buydu, Alparslan ölmüştü.

"Tüm gazeteler, tüm kanallar bunu konuşuyor Deniz. Ölen sadece benim kocam değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin İçişleri Bakanı'ydı."
"Ama ben Alparslan ölmeden bir gün önce geldim..."
O an yeniden yanına yaklaştım.
"Neden?"
Deniz derin bir nefes aldı.
"Gel şöyle oturalım."
Onu takip ettim, cebinden çıkardığı sigaradan bir tane aldım ve yaktım. Ardından evrak çantasından çıkardığı bir zarfı bana uzattı.

"Bu nedir Deniz?"
"Oku Asena, okuyunca anlayacaksın..."
Mektubu açınca Alparslan'dan olduğunu hemen anlamıştım. Zira bu ilk cümleden bile net bir biçimde anlaşılıyordu...

"Merhaba Deniz, biliyorum mektup almayı beklediğin isim ben değil Asena; ancak bu mektubu sonuna kadar okuman benim şu an en büyük temennim olabilir, zira emanete sahip çıkma sırası sende...

Bir süredir yürütmüş olduğum bir operasyondan kaynaklı olarak tehdit mektupları alıyorum, özellikle de geçtiğimiz gün büroma gönderdikleri kurşun, bu mektupları ciddiye almama sebebiyet verdi. Endişem kendim değilim, endişem Asena, endişem Sinan, endişem Canan; endişem ailem için Deniz, bu yüzden sana yazıyorum ya zaten...

Dönmelisin Deniz, biliyorum yeniden devam etmeye çalışıyorsun, biliyorum bizi görmek sana iyi gelmiyor; ancak dönmelisin, Asena için, oğlun Sinan için, hatta kızım Canan için dönmelisin... Zira bana bir şey olursa, onları emanet edebileceğim tek kişi sensin. Demem o ki kardeşim, sıra sende; bugüne kadar gözüm gibi baktığım emanetlerin, artık sana emanet. Beni de Asena'yı da yarı yolda bırakmayacağını biliyorum, ancak bu mektubu okurken bana bir söz vermeni istiyorum; eğer olur da döndüğünde buralarda olamazsam, benim kızımı Sinan'dan ayırmayacaksın, ben senin oğlunu büyüttüm, sen de benim kızımı büyüteceksin. Belki de bu senin elinden aldığım babalık şansını sana yeniden vermemin bir gerekliliğidir, bilmiyorum Deniz, inan bana bilmiyorum; ama onları yalnız bırakmak zorunda kalacağımı hissediyorum...

Şimdi veda vakti, bilirsin seni sevmem, sen de beni... Ama söz konusu Asena ise, biz birbirimize her zaman katlanabiliriz. Dön Deniz, bu kez gitmemek üzere dön; Asena sana kızacaktır, seni göndermek isteyecektir, izin verme. Yanında kal ve çocuklarımıza sahip çık.

Allah'a emanet ol, karım ve çocuklarım önce Allah'a, sonra sana emanet; hoşça kal..."

Mektubu okumayı bitirdiğimde hüngür hüngür ağlıyordum; başımı göğsüne yaslayan Deniz saçlarımı okşuyor, ağlamama izin veriyordu. Ağlayıp biraz açıldıktan sonra, başımı Deniz'in göğsünden çektim.

"Biliyormuş, öleceğinden neredeyse eminmiş..."
"Aksi takdirde bana 'gel' demezdi zaten..."
"Şimdi anlıyorum o sabah neden bana öyle baktığını, korkuyla, endişeyle... Görmeliydin Deniz, bana bir daha bakamayacak gibi baktı, beni bir daha öpmeyecek gibi öptü o sabah. Anlamalıydım, anlamalıydım bir şey olduğunu... Hepsi benim suçum!"
"Suçlama kendini Asena, yapma şöyle. Bilemezdin, anlatmadıysa nasıl bilebilirdin böyle olacağını..."
Gözyaşlarımı sildim.
"Deniz bulmalıyız, Alparslan'a bunu yapanı bulmalıyız..."
"Sana söz veriyorum Asena, Alparslan'a bunu yapanı bulacağız. Sadece yanında olmama izin ver..."

Bir Deniz SevdimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin