Ertesi gün her şey bambaşkaydı. Mideme giren krampların ne olduğunu anlamlandıramıyor olsam da Deniz'le geçirdiğimiz tutku dolu geceyle ilgili olduğuna çok emindim. İnanılmaz utanıyor, yüzümden her şey okunacakmış gibi çok korkuyordum. Pişmanlık mı? İşte o an, olmayan tek şey buydu. Hatta almış olduğum karar, atmış olduğum adım, sınırı geçmiş olmak iyi ki diyebileceğim tek şeydi belki de...
Suna Teyze'ye yakalanmadan evden çıkmak için özel bir gayret içerisine girmiştim. Çünkü benim yüzümden geçmiş olduğumu sınırı anlayabilecek tek kişi oydu. O yüzden Deniz'i zorla sürükleyerek kaldırdım.
"Sevgilim bugün üniversite falan yok biliyorsun değil mi?"
"Evet biliyorum sevgilim. Ama annen gelmeden çıkmak istiyorum."
"Sen annemi seversin. Ne oldu şimdi birden?"
"Anneni hala çok seviyorum! Ama Deniz bazı şeyler değişti, mesela dün ilk kez biz bu evde yalnız kaldık, baş başa. Annenin bunu bilmesi ayrı, görmesi ayrı. Kalk artık!"
Gülmeye başlayan Deniz, beni kollarının arasına alarak ikimizi birden yeniden yatırdı.
"Utanıyor musun sen?"
"Sadece Suna Teyze bizi şöyle bir pozisyonda görsün istemiyorum. Neden uğraşıyorsun benimle?"
Bana durmadan öpücükler konduran Deniz, benimle uğraşmaya devam ediyor, duyduğum utançtan adeta zevk alıyordu. Kapının çalmasıyla birlikte Deniz'i iterek yerimden fırladım.
"Söyledim sana!"
Deniz dağınık saçlarını eliyle karıştırarak toparlamaya çalıştıktan sonra bana döndü.
"Annemin karşısına böyle çıkmak istemiyorsan tişörtümü alabilir miyim?"
Pis pis gülerek, utancımdan zevk alan Deniz'in beni daha da utandırmaya çalışması çok şirin olsa da atladığım bir şeyi o an fark ettim: Üzerimdeki kesinlikle Deniz'in tişörtüydü ve ben elbisemi hangi odada bıraktığımı bile bilmiyordum! Telaşımı görünce benimle uğraşmayı bırakan Deniz, üzerine dolaptan aldığı başka bir tişörtü geçirerek, merdivenlere yöneldi. Bense bir yandan söyleniyor, bir yandan da Suna Teyze'nin gelmemiş olduğunu dileyerek apar topar üzerimi değiştirip, kendimi ve yatağı toplamaya çalışıyordum. Tüm bunlar sadece birkaç dakika sürmüş, ama bana bir ömür gibi gelmişti...Kapıyı açtıktan sonra bana seslenen Deniz, içimi rahatlatmıştı.
"Söylenmeyi bırak artık. Gelen Tülin!"Tülin gelene dek Deniz'in odasından çıkmış, oturma odasına kendimi atmıştım. Deniz hazırlanırken, Tülin'e de beni sorgulamak için vakit doğmuştu.
"Anlat hadi ne oldu?"
"Bir şey yok Tülin. Sadece birbirimizden vazgeçmek istemediğimize karar verdik."
O arada Tülin yüzümden bir şey anlamasın diye elimle saçımı düzeltiyor ve saçlarımla da yüzümü örtmeye çalışıyordum. Ancak Tülin'in çığlığıyla saçımı da yüzümü de unuttum.
"Neeeee? Siz evleniyor musunuz? Ve bu bana söylemeyecektin öyle mi?"
Evet, yüzüğü görmüştü!
"Sakin olur musun Tülin! Hayır evlenmiyoruz, en azından hemen. Ayrıca elbette sana anlatacaktım sadece yeni uyandım, kendime gelmeye çalışıyorum."
Tülin'in ahiret soruları başladığı anda Deniz kapıda belirmişti. "Yüzüğü mü gördü?" derken, kendisini tutamamış ve gülmeye başlamıştı. Bir yandan başımla Deniz'i onaylarken, bir yandan da Tülin'e laf anlatmaya çalışıyordum. Ayrı ayrı ikimize de kocamanca sarılan Tülin, bizi tebrik eden ilk kişiydi!Yeniden Denizleydik, üstelik bu kez her zamankinden daha huzurlu, her zamankinden daha mutlu, her zamankinden daha sakindik. Bu yüzden bizim için adım atması sırası bana gelmişti. Ben de o adımı atarak anneme Deniz'i anlattım, bu kez inkarlarla ya da yalanlarla değil. Doğrudan, dümdüz ve olduğu gibi. İlk etapta bana çok kızsa da, hatta bir süre küsse de, benim Deniz'den vazgeçmeyeceğimi anladığı anda beni kendisinden uzaklaştırmamak için olsa gerek, destek olmaya başladı. Aslında tüm kızmalarına ve küsmelerine rağmen, annemde, zaten bildiği bir şeyi teyit etmiş olmanın haklı gururu ona kendimi açtığım ilk andan beri vardı. Henüz konuyu babama açamazdım. Ancak babamdan önce yüzleşmem ve açıklama gereken bir kişi daha vardı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deniz Sevdim
Historical Fiction80'lerin politik ortamında geçen gelgitli bir aşk ve devrimin en güzel hali: sevgi! Bir Deniz Sevdim, başlıyor...