Sinan'da yaşamadığım birçok sorunu bu gebeliğimde yaşıyordum; daha dikkatli olmam gerektiğini söyleyen doktor, gerekmedikçe yataktan bile çıkmamı istemiyordu. Zira zor bir gebelik geçiriyordum, bir iki kez sancı ile hastaneye gitmiş, üstelik çok erken olmasına rağmen pek çok belirtiyi en ağır şekilde görmeye başlamıştım. Bu yüzden gazeteye gitmeden işlerimi yapmaya çalışıyor, Alparslan yoksa yanımda mutlaka Mesude Abla, annem ya da Alparslan'ın annesi duruyordu.
"Mesude Abla ben bir gazeteye uğrayıp geleceğim, teslim etmem gereken birçok yazı birikti. Çok gecikmem."
"Yarın bakan bey bırakır hepsini, yatın siz."
"Çok sürmeyecek merak etme. Sadece bir saat sonra yeniden buradayım."
Gardiyanımdan izin aldıktan hemen sonra yola koyuldum. Ancak gazetenin bulunduğu iş hanına geldiğimde benim çalıştığım kattan aşağıya inen Gülten ile karşılaştım.
"Harika ben de sana bakıyordum."
Önümde duruyor, merdivenlerin ortasında benimle konuşmak için yukarıya çıkmama izin vermiyordu.
"Ne istiyorsun Gülten, zira şu an doğru bir zaman değil."
"Ne mi istiyorum? Gerçekten niye geldiğimi bilmiyor musun Asena?"
"Hayır bilmiyorum, dahası ilgilenmiyorum da..."
"Öyle mi? İlgilenmiyorsan Deniz bebeğimiz olacak olmasına rağmen niye aylardır eve gelmiyor, neden benden boşanmak istiyor?"
"Belki ona yalan söylediğin içindir!"
"Benim yalan söyleyip söylememem sadece Deniz'le beni ilgilendirir. Sen bana vermiş olduğun sözü hatırla, Deniz'le aramızdan çekilecektin!"
"Beni ilgilendirmezse, bana gelme Gülten. Ben sözümü tuttum, hayatımın yönünü asla geri alamayacağım bir şekilde değiştirdim ve senin de bildiğin gibi bir bebek bekliyorum. Artık daha ne yapabilirim Deniz'e onu değil, Alparslan'ı seçtiğimi göstermek için?"
Birkaç dakika aralıksız süren tartışmamızın şiddeti artmış, Gülten ne söylersem söyleyeyim ikna olmayarak, üzerime gelmeye başlamıştı. Elimi karnıma koyarak geri geri basamakları inmeye başladım, zira Gülten'in bana bir şey yapacak olma hissi içerimde birden çok güçlenmişti. Çok geçmeden yanılmadığımı gördüm, beni itip kakmaya başlayan Gülten'in şiddetiyle geri geri indiğim merdivenler ayağımın altından kaymış, kendimi merdivenlerin sonunda bulmuştum. Neredeyse doğurmak üzere görünecek kadar karnı büyümüş olan Gülten bir telaşla yanıma geldiğinde hala bayılmış sayılmazdım. Sonra birden Deniz'in sesini duydum.
"Ne oldu burada? Asena bana bak, iyi olduğunu söyle..."
Sonraki konuşmaları hatırlamamakla birlikte gözümü hastanede açtığımda baş ucumdaki tek kişi Deniz'di, Gülten yoktu.
"Alparslan nerede?"
"Şükürler olsun, bir an hiç uyanmayacaksın sandım!"
Elimi tutmuş yüzüme doğru eğilmişti.
"Deniz, Alparslan nerede?"
"Birazdan burada olur. Ankara'dan çıktı yola, haber verdim merak etme. Şimdi söyle bana ne oldu? Nasıl düştün o merdivenlerden?"
'Düştüm mü, beni senin karın itti' demek üzereyken durdum, zira bunu söyleseydim Deniz, zaten affetmekte zorlandığı Gülten'i mahveder ve bebeği de önemsemeyebilirdi. O an benim de bir bebeğim olduğu aklıma geldi ve elimi Deniz'in elinden kurtararak refleksif bir şekilde karnıma götürdüm.
"Bebeğim Deniz, bebeğim nasıl? İyi mi?"
Deniz gözlerini kaçırmaya başlamış, sessizleşmişti. Kesinlikle bir sorun vardı.
"Deniz konuş lütfen bebeğim iyi mi?"
Deniz'in gözleri dolu doluydu, sesi kısık bir şekilde asla almak istemediğim o haberi bana verdi.
"Asena çok üzgünüm..."
O an anlamıştım, bebeğim artık benimle değildi; bebeğimi, bebeğimizi kaybetmiştim. Ağlıyor, hiçbir şey söyleyemiyordum.
"Asena iyi olacaksın. Ben özür dilerim, belki biraz daha erken girmiş olsaydım binaya bu halde olmazdın, gerçekten çok özür dilerim."
"Özür dileme Deniz, ben senden bebeğimizi aldım; şimdi de kader benden bebeğimi aldı. Ödeştik..."
"Saçmalama Asena, ne olur böyle konuşma; biliyorsun, benden başkasıyla olman, hele ki bir bebek yapacak kadar yakınlaşman asla isteyeceğim bir şey değil. Ama bebeğini kaybetmeni asla istemezdim, bu bir ödeşme biçimi değil; ben sana zarar verecek hiçbir şeyi istememem, isteyemem..."
"Biliyorum Deniz merak etme..."
"Anlat şimdi bana, nasıl oldu bu? Gülten'le mi tartışıyordunuz?"
"Evet. Ama onunla bir ilgisi yok. Tamamen benim dikkatsizliğim, belki de hiç çıkmamalıydım evden. Doktor uyarmıştı beni, benim hatam... Gülten nerede?"
"Konuşma böyle sakın. Senin hatan değil bu. Bırak şimdi Gülten'i; gönderdim onu, önce senden duyayım istedim ne olduğunu."
Bir yandan konuşuyor, bir yandan ağlıyordum. Aldığım haberi henüz atlatabilmiş değildim.
"Senin ne işin vardı orada?"
"Sabah eve eşyalarımı almak için uğradım. Gülten sana geleceğini söyleyen birkaç tatsız imada bulundu. Ben de sana uğramak istedim, canını sıkıp sıkmadığını öğrenmek için. Sana geliyordum yani."
Deniz'in konuşması bittikten kısa bir süre sonra Alparslan yanımdaydı ve son derece telaşlı görünüyordu. Gözleri şiş, bakışları hüzünlüydü; belli ki, onun benden önce haberi olmuştu, kaybımızdan...
"Sevgilim... Deniz müsaade et lütfen."
Deniz'i hastane yatağının yanında duran sandalyeden kaldıran Alparslan, bana iyice yaklaşmak için sandalyeyi de öne doğru çekti. Bir eli elimde, diğer eli saçımdaydı, konuşmadan önce beni öpmüş, bana iyice yaklaşmıştı.
"Nasılsın sevgilim?"
"Özür dilerim Alparslan, özür dilerim koruyamadığım için..."
Beni sesiyle bölen Alparslan, beni suçlamadığını göstermeye çalışıyordu.
"Şşşş... Yapma sevgilim, ben sana bir şey oldu diye çok korktum, beni bıraktın diye çok korktum. Gerisi asla önemli değil, kimsenin suçu yok; ne olur yapma..."
Alparslan'ın bu sözlerinden sonra Deniz bizi yalnız bırakmak için odadan ayrıldı. Çok geçmeden annem ve Alparslan'ın annesi de yanımızdaydı. Herkes üzgündü ama beni üzmemek için kimse bunu itiraf edemiyordu. Zira biri bir şey söylese ağlamak ve kendimi suçlamak için hazırda bekliyordum ve herkes bunu görüyordu.
Hastaneden çıktıktan sonra bunu hemen atlatamayacağımı anladım. İlk başta istemediğim bir bebeğe kısa süre içerisinde bu kadar bağlanmış olmak bir yana, benim kendimi suçladığım gerçeği, vicdanıma ağır bir yük olmaktan çok daha fazlasına neden olmuştu. Bıraktığım alkol ve sigara yeniden hayatıma girmiş, üstelik eskisinden daha sık benimle olmaya başlamıştı; Alparslan'dan uzak duruyor, bir daha bebeğimiz olur da onu da kaybedersem diye ona dokunmak istemiyordum. Zaten yalnız kaldığım her anda kendimi ağlarken buluyordum. Böyle kaç gün geçti bilmezken, günün büyük bir bölümünü dağınık vaziyette geçirdiğim evdeki çalışma odamın kapısında Deniz göründü.
"Ne işin var burada?"
"Seninle konuşmaya geldim..."
"Niçin?"
"Felaket gözüküyorsun, bunun için..."
"Yeterince sorunumuz var Alparslan'la, bir de senin burada olmanın sorun olmasını istemiyorum Deniz; kaldı ki, ben iyiyim, konuşmaya ihtiyacım olsa Alparslan'la konuşurum, seninle değil."
Beni duymamış gibi davranan Deniz, cevap vermek yerine yanıma oturmuş elini elimin üstüne koymuştu.
"Merak etme, Alparslan'ın haberi var, hatta o rica etti konuşmamı. Endişeleniyor Asena, seni kaybettiğini düşünüyor. Tıpkı savaştan döndüğün anlardaki gibisin. Bunu bize bir kez daha yaşatmaya hakkın yok."
Ağlamaya başladım.
"Kötüyüm Deniz, çok kötüyüm..."
Bana sarılan Deniz, başını göğsüme yatırdı ve saçımı okşama başladı.
"Biliyorum güzelim, biliyorum merak etme. Buraya gelmemin sebebi de bu zaten. Evet kötüsün, kimsenin sana kötü olma demeye de hakkı yok üstelik. Ama iyi olacaksın güven bana iyi olacaksın."
"Nasıl başaracağımı bilmiyorum, bu kadarı çok fazla geliyor..."
"Ben varım, kabul etmek istemesem de Alparslan var, en önemlisi ise, Sinan var. Evet bir bebeğini kaybettin ama sana ihtiyacı olan bir başka bebeğin daha var. Biliyorsun değil mi?"
"Evet, çok ihmal ettim Sinan'ı. Özür dilerim bunun için."
"Sakın özür dileme. Acını yaşa, kaybının yasını tut. Ama toparlanmanın da yas sürecinin bir parçası olduğunu unutma. Vakit geldi Asena, artık toparlanmalısın; böyle yaparak Alparslan'ın yas tutmasını engelliyorsun, o da bir kayıp yaşadı. Bu bebek ikinizindi bu yası tek başına değil, onunla tutmalısın."
Deniz'in söylediği bu sözler beni kendime getirmişti. Çok geçmeden Alparslan'ın öksürüğü ile Deniz'den kendimi kurtarmanın vakti geldiğini anladım.
"Sevgilim..."
Alparslan'ın sesini duyar duymaz ona sarılmak için yerimden kalktım.
"Özür dilerim Alparslan, bu kaybın bizim olduğunu anlayamadığım için senden çok özür dilerim..."
"Yapma, dileme özür; özür dileyecek bir şey yapmadın, sadece yasını tuttun. Ben iyiyim, ben hala sana sahip olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Ya sana bir şey olsaydı Asena? Ne yapardım o zaman? Ne olur üzme kendini bu kadar... Hem bak Deniz'den bile yardım isteyecek hale geldim, bilirsin hayatta yapacağım bir şey değildir bu!"
İstemsizce gülümsemiştim, bu iki genç adam hala konu ben olunca harika bir iş birliği ortaya çıkarıyorlardı. Deniz'in beni kendime getiren konuşmasının üzerinden geçen 1 hafta sonra yeniden işyerimdeydim. Aynı merdivenleri çıkmak çok zor gelse de buna alışmak zorunda olduğumu biliyordum. Gazeteye girdiğimde beni bekleyen Suna Teyze'yi hemen fark etmiştim.
"Suna Teyze niçin bekledin burada odama geçseydin."
"Yeni geldim Asenacığım, çok olmadı."
Suna Teyze'yi de alarak odama geçtim.
"Nasılsın Asena?"
"Bilmiyorum Suna Teyze, inan bana nasıl olduğumu bilmiyorum."
"Çok üzüldüm, aslında gelmek de istedim ama Alparslan ne der bilemedim. Affet beni cesaret edemediğim için."
"Yapma ne olur Suna Teyze, bilirsin Alparslan sana çok kıymet verir. İstediğin zaman çıkıp gelebilirsin bana, bize."
Suna Teyze beni anladığını göstermek için başını sallıyordu.
"Peki tek sebep bu mu? Beni mi merak ettin?"
"En büyük sebep bu güzel kızım. Çok merak ettim. Deniz anlattığında çok endişelendim, ama içime sinmeyen bir şey var Asena. Bu olay nasıl oldu?"
"Düştüm Suna Teyze."
"Deniz geldiğinde Gülten'in de senin yanında olduğunu söyledi. Bana ne olur doğruyu söyle seni itti mi?"
"Suna Teyze olur mu öyle şey? Gülten biraz tuhaf olabilir ama isteyerek birine zarar verebilecek biri değil."
"Bak canım Gülten benim torunumun annesi. Benim de temennim birine isteyerek zarar vermemiş olması elbette, ama böyle bir şey varsa bunu benden, Deniz'den saklayamazsın canım benim. Saklarsan eğer Gülten yaptığının yanına kar kaldığını düşünür ve bir sonrakinde daha da ileriye gider."
Derin bir nefes alarak, Suna Teyze'ye her şeyi anlattım. Belki de haklıydı, ben artık Gülten ve Deniz'in bebeğini değil, kendimi düşünmeliydim.
"Suna Teyze bunları anlattım ama ne olur, sana yalvarıyorum aramızda kalsın. Gerçekten isteyerek yaptığı bir şey değildi, öyle olsaydı, karnı burnunda haliyle koşa koşa yanıma gelmezdi, önemsemezdi."
"Anlıyorum canım benim ama böyle bir şeyi Deniz'den saklamak büyük hata. Yarın bir gün daha beter bir şey de yapabilir. İlk günden beri yalan söylüyor Asena, şimdi de bu olay. Bilemiyorum, ben artık Gülten'in iyi niyetinden şüphe eder hale geldim."
"Şimdilik aramızda kalsın o zaman. En azından Deniz bebeğini görüp, kucağına alana dek. Önce alışsın bebeğine, ne olur."
Suna Teyze sessizleşti.
"Ne oldu Suna Teyze?"
"Söylemeli miyim bilmiyorum ama eninde sonunda öğreneceksin zaten. Bebek oldu Asena, iki gün önce doğdu. İsmi Devrim; Deniz, Devrim için eve geri döndü..."
Gözümün dolduğunu hissetim, zira 'Devrim' bizim bebeğimize koyacağımız isimdi. Her birlikte olduktan sonra bunu konuşur, Devrim adında bir çocuğumuz olduğunu hayal ederdik.
"Çok sevindim Suna Teyze. Umarım mutlu olurlar..."
O gün Suna Teyze'yi yolcu ettikten sonra kendimi dışarı attım. Bir plakçıda bulduğum İlhan İrem'e ait 'İşte Hayat' adlı şarkının yer aldığı plağı aldım, hemen ardından da Deniz'in bana gönderdiği gibi beyaz renk bir bebek patiği. Kutuya koyduktan sonra herhangi bir not düşme gereği duymadım. Zira benim de vermek istediğim mesaj şarkıda gizliydi ve biliyordum Deniz hemen anlayacaktı. Özellikle de şarkının bazı sözlerini duyunca:"Bence artık sen sönmüş bir güneşsin
Bence artık sen yankısız bir sessin
Bence artık soluksuz bir nefessin
Bence artık herkes gibisin..."
Kutuyu Derya'ya vererek, işime geri döndüm. Deniz'den bir yanıt beklemiyordum, yaptığım şey sadece Deniz'i tebrik etmekti, onun usulünce. Ancak belli ki, Deniz'in hala söyleyecek sözü vardı. Çok geçmeden bunu anlayacaktım...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deniz Sevdim
Historical Fiction80'lerin politik ortamında geçen gelgitli bir aşk ve devrimin en güzel hali: sevgi! Bir Deniz Sevdim, başlıyor...