Yalancı Kim?

4 0 2
                                    

Deniz'le aramızda son zamanlarda artan gelgit, ikimizin de adım atmayı bırakmasıyla sona ermiş gibiydi; ne de olsa ikimiz de kırgın, ikimiz de yorgun, ikimiz de bir araya bir türlü gelememenin hayal kırıklığını yaşamış, belki de hala yaşıyorduk. Tek bir farkla; ben her bir detayı hatırlarken, Deniz hepsini unutmayı ve bu ağır yüklerden kurtulmayı seçmişti.

Gazetedeki günümü bölen Derya'nın şen sesi oldu.
"Asena Hanım nasılsınız?"
"Derya sen bana böyle sorular sormazsın, ne oldu şimdi anlat bakalım?"
"Aşk olsun Asena Hanım. Ben her gün size nasıl olduğunuzu sormuyor muyum?"
Suratı düşmüştü, ancak haklı olan bendim; ne olmuştu da gün ortasında odama girip birden 'halimi hatırımı' merak etmişti.
"Deryacığım o bizim sabah rutinimiz, ama saat şu an öğlen 2. Yani hayır, bana öğlen 2'de nasıl olduğumu sormazsın; soruyorsan da vardır bir şey anlat hadi."
"Hepimizi o kadar iyi tanıyorsunuz ki, ne diyebilirim...."
Kahkaha atmıştım. Derya ile iki dakika kadar süren çekişmemiz, gerçekten beni rutin hayatıma döndürmüş ve gülebildiğimi de hatırlatmıştı. Derya'nın istediği tek şey ise, bugün işten biraz erken çıkıp, yaklaşan düğünü için gelinlik bakmaktı; elbette çıkabilirdi.

Derya'nın olmadığı saatler başlamış ve ben çalışmaya dalarak, gazeteden neredeyse herkesin çıktığını fark etmemiştim. Gözüm duvardaki saate takıldığında Sinan'ı bugün Suna Teyze'den alacak kişinin ben olduğumu hatırladım, neyse ki hızla toparlanmıştım. Ancak kapıdan çıkarken gazeteden giren tanıdık bir yüzü görmüştüm: Bu iri gözlü kadın, her gördüğümde bakışlarıyla beni rahatsız eden Gülten'di elbette!

"Gülten hoş geldin, kusura bakma suratımdaki şaşkınlık için. Seni neredeyse Deniz'in vurulduğunda ameliyata girdiği o hastaneden beri görmüyor olabilirim."
Gülten gülümsüyordu ve ben ilk kez Gülten'in gülümsediğini görüyordum.
"Merhaba Asena. Doğru hatırlıyorsun o günden beri görüşmedik. Ancak İstanbul'a gelince seni de görmek istedim. Biraz konuşabilir miyiz?"
"Tabii, elbette. Gel lütfen."
Çıktığım odaya bu kez Gülten'le geri döndüm, açıkçası ne söyleyeceğini merak ediyordum. Ancak önce Suna Teyze'yi arayıp geç kalacağımı haber vermeliydim. Telefonu kapatır kapatmaz ilk sorusunu soran Gülten, belli ki benim hayatımı merak etmiş olduğu için gelmişti...

"Suna Teyze'yle hala görüşüyorsunuz demek?"
"Elbette görüşüyoruz. Açıkçası artık herkes bildiği için rahatça söyleyebilirim sanırım. Bizim Deniz'le bir oğlumuz var Gülten, uzunca süre Deniz'den de Suna Teyze'den de sakladığım."
"Ah evet Sinan."
"Sen nereden biliyorsun Sinan'ı?"
Kapıdan girdiğinde uzunca süredir burada değil gibi konuşmuştu, bu yüzden Sinan'ı bilmesine oldukça şaşırmıştım.

"Bir süredir Deniz'le görüşüyoruz, oradan biliyorum."
"Öyle mi? Haberim yoktu, Deniz hiç bahsetmedi bana, kusura bakma lütfen."
"Açıkçası hafıza kaybı yaşadığını duyunca kalkıp geldim, beni de unutup unutmadığını görmek istedim."
Bu nasıl bir özgüvendi? Deniz beni unutmuştu yahu, beni; 10 yıl boyunca aşık olmaktan vazgeçemediği beni! Gülten kimdi?

"Annesini bile uzunca süre kabullenmekte zorlandığını söyleyebilirim. Ama artık daha iyi, en azından belli belirsiz anılar canlanıyor hafızasında. Gerçi hala benimle ilgili net bir şeyler hatırlıyor değil ama... Olsun, önemli değil, önemli olan Deniz'in iyi olması. Öyle değil mi?"
"Kesinlikle öyle."
"Kusura bakma sana bir şey ikram edemiyorum, çünkü sanırım gazetede kalan son kişiyim."
"Hiç önemli değil Asena, bir sonraki görüşmemiz için sözün olsun."
"Olur, olur elbette. Artık buradasın o zaman, İstanbul'da yani?"
"Evet, buradayım."
Sahi bu kız bunca zamandır neredeydi?

"Gülten yanlış anlamazsan Sinan'ı almam gerekiyor, o yüzden direk sadede geleceğim. Benimle konuşmak için buraya kadar gelmenin sebebi nedir?"
"Aslında iyi yaptın sadede gelerek, zira ben konuyu nasıl açacağımdan çok emin değildim. Sanırım şimdiye kadar nerede olduğumdan başlamalıyım anlatmaya sana."
"Tabii, nereden istersen oradan başla lütfen."
"Ben Paris'teydim, uzunca süredir orada yaşıyorum. Deniz'le gittiğimden beri yani."
Nasıl yani, Gülten de mi Deniz'le birlikte Paris'e gitmişti? Ve kimse bana bugüne kadar bundan bahsetmemiş miydi?

"Anlamadım Gülten. Sen Paris'e Deniz'le birlikte mi gittin?"
"Öyle de denilebilir aslında. Deniz'den hemen sonra gittim."
"Peki sonra? Deniz dönünce neden dönmedin?"
"Biz Paris'teyken birlikteydik, hatta bir dönem..."
"Susma Gülten, lütfen susma. Şu an söyleyebileceğin her şeyin binlerce katını aklımdan geçiriyorum zaten!"
"Biz bir dönem evliydik Asena."
"Ne?"
"Evet, bunu bilmediğini tahmin ettiğim için buraya geldim. Çünkü bilseydin Deniz'e geri dönmezdin, seni Deniz'den bile iyi tanıyor olabilirim bazı konularda..."
Haklıydı, eğer bana ihanet ettiğini, benden vazgeçtiğini, hatta Alparslan'la mecburen evlenmeme rağmen bana bir ton laf edip, kendi evliliğini benden sakladığını bilseydim; elbette Deniz'e geri dönmezdim, hem de defalarca hiç dönmezdim!

"Çok özür dilerim Gülten, söylediklerini sindirmek için biraz zamana ihtiyacım var. Sinan'ın da bana. Rica etsem de bu konuşmayı sonra sürdürsek olur mu? Mesela yarın?"
"Olur, elbette olur. Ancak hikayenin tamamını benden dinlemeden Deniz'le konuşma lütfen."
Zaten ne konuşacak, neyin hesabını soracaktım? Deniz her şeyi çoktan unutmuş, hesap sorabileceğim kadar anıya bile sahip değildi... O an aklıma geldi ve tam gazetenin önünde Gülten'den ayrılmışken arkama dönüp ona seslendim.

"Gülten! Deniz, o, seni hatırladı mı?"
"Aslında tam bir hatırlama demek zor, ancak onla birkaç anımızı paylaşınca benim varlığımı hatırladı, en azından öyle söylüyor."
Beni değil, ama Gülten'i hatırlamıştı öyle mi? Ortada gerçek bir yalancı vardı; bu yalancı ya bendim, aramızdaki hisleri abartıp, her şeyi yanlış anlamış, herkese de böyle anlatmıştım. Ya da Deniz'di. Ama ortada kesinlikle gerçek bir yalancı vardı!

Bir Deniz SevdimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin