Deniz'in Sinan'ı görmesinin üstünden geçen zaman hızla akmış ve herkesin kendi yoluna, yeni hayatına alışmasına olanak tanımıştı. Deniz'in vermiş olduğu fikirle kaleme aldığım yazı dizim, bana ödül üstüne ödül getirmiş, mesleki anlamdaki itibarımı arttıracak birçok haberi daha kaleme almama öncülük etmişti. Alparslan'ın vekilliği devam ediyor, Tülin ile Ahmet ise kızlarını büyütüyordu. Aradan geçen zaman Deniz'i de değiştirmişti, hayatına Suzan isimli bir kadın alan Deniz, artık nişanlıydı, bu kez mutluluk dileme sırası bendeydi...
Kendisi gibi bir avukat olan Suzan'la oldukça mutlu görünen Deniz, Alparslan'ın vekil olmadan önce ders verdiği ve hala kendisine göre programlandığı zamanlarda ders vermesine olanak tanıyan serbest bir kürsüsünün bulunduğu İstanbul Üniversitesi'nde ders vermeye başlamıştı. Bu üniversiteden bir teklif de bana gelmiş, yakın zamanda bir konferans vermem için iletişim fakültesi dekanı ile sözleşmiştik. Konferansıma sayılı günler kala büromun kapısından giren kişiyi kısalmış saçlarına rağmen hemen tanıdım, bu kişi eski arkadaşım Suna Teyze'ydi. Hemen yerimden kalkarak kocamanca ona sarıldım ve benimle içmek istediği kahveyi, biraz havanın temiz oksijenini içimize çekelim diye büronun sokağında bulunan pastaneye taşımayı teklif ettim. Kahvelerimizden birkaç yudum aldıktan sonra Suna Teyze neden geldiğini anlatmaya başlamıştı bile...
"Asena biliyorum daha önce gelmeliydim, ancak Deniz'i zorla götürenin ben olduğumu düşünürsek, karşına çıkmaya cesaret edebilmenin bu kadar uzun sürmesini anlayabilirsin sanırım. Lütfen affet beni."
Ellerimi, Suna Teyze'nin ellerine kenetledim.
"Senin bir suçun yok Suna Teyze. Biz, Deniz ve ben yani, beceremedik bir arada kalmayı."
"Sakın böyle söyleme yan yana gerçekten çok güzeldiniz, özellikle de birlikte mücadele ederken."
"Geride kaldı o günler... Şimdi ben evli, o nişanlı ve üstelik ikimiz de mutlu."
"Birinizin evli, birinizin nişanlı olduğu doğru, ama ikinizin de mutlu olduğu kısmında bir hata var. Mutlu falan değilsiniz, üstelik bunu inkar ederek, kendinizi geri dönülmez bir mutsuzluğa doğru sürüklüyorsunuz..."
"Suna Teyze, lütfen beni yanlış anlama ama biz çok geç kaldık birbirimize yeniden birlikte olmamız ya da benim Alparslan'ı bırakmam mümkün değil."
"Asena, sana bir şey sorabilir miyim? Aramızdaki samimiyete güvenerek..."
"Elbette Suna Teyze, biliyorsun ki, sen benim annemden farksızsın."
"Sen de öyle canım benim, sen de Deniz'den farksızsın... Ama bilmek istediğim, aslında bildiğim ama teyitlemek istediğim bir konu var."
Sessizce devam etmesi için ona müsaade ettim.
"Alparslan'ı bırak ya da Deniz'e dön demek zaten benim haddime değil, ben sadece ikinizin elinden almış olduğum gelecek için pişman olabilirim, gerisi sizi ilgilendiren durumlar. Ama acaba 'Alparslan'ı bırakamam' derken, bir sevgiden çok, minnetten bahsediyor olabilir misin?"
"Açıkçası evet Suna Teyze. Sana bugüne dek yalan söylemedim ve bundan sonra da söylemek istemiyorum, o yüzden beni buna zorlama nolur. Sadece şunu söyleyebilirim, Alparslan'a gerçekten büyük bir minnet duyuyorum. Hem nasıl duymam ki? Her ihtiyacım olduğumda yanı başımdaydı, bu yüzden duymuş olduğum bu minneti sonuna kadar hak ediyor ve inan bana çabalıyorum, bu evliliği sürdürmek için gerçekten çok çabalıyorum."Suna Teyze anlamıştı, hem evliliğimizin bir masal kurmacası olduğunu hem de Sinan'ın Deniz'in oğlu olduğunu... Ancak daha fazla konuşmak şu an kafasında teori olan bu düşünceleri gerçeğe dönüştürmek olacaktı. O yüzden ben sustum ve dolan gözyaşlarımı sildim. Bana doğru eğilen Suna Teyze, bu kez ellerimi kavrayarak destek olma sırasının onda olduğunu gösteriyordu.
"Ah benim güzel kızım... Deniz'den duyduğum andan beri devam etmiş olamayacağına o kadar emimdim ki... Desene senin de kalbin nasır tutmuş!"
![](https://img.wattpad.com/cover/369181681-288-k547263.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deniz Sevdim
Historical Fiction80'lerin politik ortamında geçen gelgitli bir aşk ve devrimin en güzel hali: sevgi! Bir Deniz Sevdim, başlıyor...