Hayatımın sonraki birkaç haftası oldukça hareketli geçti. Gazetede işler yoğunlaşmış, Kenan Bey'in yönlendirmesiyle gittiğim Kerime Hanım'a da alışmaya başlamıştım. O günlerden birinde Kerime Hanım'ın muayenesinden çıkarken Kenan Bey'le karşılaştık.
"Nasılsınız Kenan Bey?"
"Selamlar Asena Hanım iyim, açıkçası sizi bu kadar iyi görmek bana daha da iyi geldi. Alıştınız sanırım Kerime Hanım'la görüşmeye?"
"Açık söylemek gerekirse haklıymışsınız, ilki kadar zor olmadı içimi dökmeye başlamak. Üstelik sizle olan görüşmelerimizden aldığınız notlara oldukça çalışmış Kerime Hanım, korktuğum gibi baştan başlamama da gerek kalmadı. Bu da beni rahattı."
"Çok sevindim. Kerime Hanım benim hocamdır aynı zamanda, çok güvenirim kendisine. Açıkçası bu yüzden sizi ona yönlendirdim, benden çok daha faydalı olacağından hiçbir şüphem yoktu."
"İnanın bana böyle bir kıyaslama yapmak mümkün ya da doğru değil. Sanırım bu mesele sadece rahat hissetmeyle ilgili. Ben şanslıydım, sizinle de Kerime Hanım'la da rahat hissedebildim kendimi. Kerime Hanım'a geldiniz sanırım, ben sizi tutmayayım."
Başımla Kenan Bey'e selam verdikten sonra kapıya doğru yöneldim, ancak arkamdan gelen sesle kapının önünde yeniden durarak, arkama döndüm.
"Asena Hanım."
"Efendim Kenan Bey."
"İşiniz yoksa ben hemen Kerime Hanım'ı görüp gelsem ve sonrasında bir kahve içsek, nasıl olur? Geçen günkü konuşmamız yarım kalmıştı."
Saate baktım ve hala 1 saat boşluğum olduğunu görünce Kenan Bey'i başımla onayladım. Kenan Bey'in görüşmesinin ardından Kerime Hanım'ın muayenesine oldukça yakın olan küçük ama son derece sıcak görünen bir pastaneye oturduk. Kahvelerin gelmesiyle birlikte yarım kalan sohbetimiz kaldığı yerden yeniden başladı."Evet Kenan Bey, size en son kutlama yemeğine neden gelmeye karar verdiğinizi sormuştum sanırım?"
"Evet tam olarak bunu sormuştunuz. O gün de söyledim size, gelmemem gerekiyordu. Ancak merak ettim."
"Neyi?"
"Sosyal yaşamınızı, özel hayatınızı, anlattıklarınızı, belki de Alparslan ile Deniz'i. Beni sakın yanlış anlamayın Asena Hanım, ancak kelimeleri o kadar etkileyici kullanıyorsunuz ki, siz anlatırken insanın hayal dünyasında bir şeyler beliriyor ve ister istemez merak ediyor. Sanırım ben merakıma yenik düştüm."
"Anlıyorum. Sanırım bu benim hatam."
"Hayır, hayır. Hata kesinlikle benim, gelirken sizi başka bir meslektaşıma yönlendireceğimi kabul ederek geldim zaten."
"Peki nasıl buldunuz, merak ettiklerinizi yani? Anlattığım gibi mi?"
"Kesinlikle anlattığınız gibi. Deniz Bey'in gözlerinde hayata karşı bir hınç, Alparslan Bey'in gözlerinde ise kesinlikle hüzün var. Ancak ikisinin de bakışı size bakarken değişiyor, aynılaşıyor. Hem o hınç hem de o hüzün birden kayboluyor, yerini sıcacık bakışlar alıyor. Açıkçası üniversitede filizlenen bazı hislerin senelerce bu kadar diri kalabileceğini düşünemezdim, eğer sizi tanımasıydım."
"Sanırım utanıyorum şu an. Doktorum olmayınca sizinle bunları konuşmak kolay değilmiş. Ama siz de bugüne kadar konuştuklarımızdan tahmin ediyorsunuz ki, onlar benim sadece üniversiteden arkadaşlarım ya da orada bıraktığım derin hislerim değil, onlar benim hayatımın bir parçası."
"Kesinlikle anlıyorum inanın bana. Konuşmak zorunda da değilsiniz zaten. Ancak kutlama yemeğine de geldiğime göre bir arkadaşınız olarak kabul edebilirsiniz beni. Belki bir şeyler anlatmak istediğinizde sizi dikkatlice dinleyecek bir arkadaş. Ne dersiniz?"
"Memnum olurum bundan."
"O zaman önce şu 'siz' dilini kaldıralım aramızdan, zira ben arkadaşlarıma çok daha samimi bir üslupla seslenirim."
Başımla onayladıktan sonra biraz daha sohbet edip, kalktım. Gazetede bekleyen birikmiş birçok iş vardı, ancak gazeteye geldiğimde işleriminin biraz daha beklemesi gerektiğini fark ettim. Zira Deniz odamda, konuşmak için beni bekliyordu."Selam Deniz hoş geldin."
"Merhaba Asena; ben değil, sen hoş geldin. Çünkü ben epeydir buradayım."
"Geleceğinden haberim yoktu, aksi takdirde acele ederdim, kusura bakma lütfen."
"Neredeydin?"
"Kerime Hanım'la randevum vardı. Ardından da Kenan Bey'le karşılaştık ve bir kahve içtik."
"Kenan Bey'le nerede karşılaştınız da konu kahveye kadar geldi?"
"Deniz tartışmaya mı geldin? Ne bu imalar?"
"Hayır sadece merak ettim."
"Kerime Hanım'ın ofisinde karşılaştık, sonrasında da bir kahve içtik. Merakın geçtiyse niçin geldiğini öğrenebilir miyim?"
"Elbette öğrenebilirsin. Sadece seni görmek istedim, biraz konuşmak... Biliyorsun ki, uzun zamandır aramızda bir mesafe var ve ben bu mesafeyi istemiyorum Asena. Biraz yalnız kal, kafanı topla istedim. Ancak ben bir şey yapmadıkça aramızdaki bu mesafenin derinliği artıyor ve ben bu işin sonunda bizden vazgeçmenden çok korkuyorum."
Derin bir nefes aldım, çünkü Deniz'in haklı olduğu noktalar vardı. Ben onu ardımda bırakmaya çalışıyor, artık hayatımda bu kadar derin bağlar kurabileceğim ya da sırf beni bıraktı diye kendimi savaşa kadar sürükleyeceğim birini istemiyordum. Ama bunu, ona anlatmadan yapmak, sanırım ona yapabileceğim en büyük haksızlıktı."Deniz haklısın, ben senden vazgeçmeye çalışıyorum, bu mesafe de bunun bir gerekliliği."
Öne doğru eğilerek ellerini tuttum.
"Bak Deniz, ben seninle her şeyi aşabilirim; her zorluğu, her mücadeleyi... Ama bir şeyi aşamam, kendimi. Ben seninle olmak için kendimi kaybettim, üstelik bugün de değil sadece. İlk tanıştığımız günden beri bu böyle. Elini tuttum ve savruldum. Her savrulduğumda aileme yalan söyledim, yetmedi senden kalan son şeyden vazgeçmeyip hayatımın en güzel yıllarını sahte bir evliliğe adadım, bu da yetmedi benim için her şeyini vermiş olan Alparslan'ı yüzüstü bıraktım, sana elbette bu da yetmedi Deniz, yetmedi! Yine gittin, buldun bir bahane yine gittin ve ben bu kez kendimi cehennemin tam ortasına attım, Sinan'ı bile önemsemeden, öylece gittim. Benden daha ne almak istiyorsun Deniz? Çünkü benim senin için yapabileceklerimin sonundayız, zaten kalan tek şey de canım, istersen onu, o da feda olsun sana... Ama bana artık benle ol deme, lütfen deme, çünkü seninle bir kez daha savrulursam nerede son bulur bu savrulma ben artık kestiremiyorum!"
Her cümlemde gözyaşlarım biraz daha akmış, beni dinleyen Deniz de gözyaşlarını saklayamaz hale gelmişti.
"Asena, ben sana bu kadar mı kötü geliyorum?"
"Sen değil Deniz, biz birbirimize kötü geliyoruz. Ben bunları yaşarken, sen de gününü gün etmiyordun, sen de benzer şeyler yaşıyordun."
"Vazgeç mi diyorsun o zaman bana? Bunca zorluk çekmişken, artık ikimiz de değişmiş, ikimiz de durulmuşken vaz mı geçmeliyim senden, bizden?"
"Vazgeç demiyorum Deniz, vazgeçmeliyiz diyorum, ikimiz de vazgeçmeliyiz..."
Yapılan bu konuşma sanırım bana ne istediğimi öğretmişti, ben artık Deniz'den vazgeçmek istiyordum, savrulmamak, düzenime sahip çıkmak, durulmak...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deniz Sevdim
Historical Fiction80'lerin politik ortamında geçen gelgitli bir aşk ve devrimin en güzel hali: sevgi! Bir Deniz Sevdim, başlıyor...