Sanırım bugün her şeyi geride bırakma vaktiydi; kayıplarımızı, acılarımızı, yaşanmışlıklarımızı, pişmanlıklarımızı, vazgeçişlerimizi, Zeynep'i, Kenan'ı, Nihal'i, Gülten'i, Suzan'ı, hatta Deniz'i, belki en çok Deniz'i... Bugün her şeyi geride bırakma vaktiydi, sadece Alparslan'ın elini tutarak, geleceğe yürüme vakti!
Nikahın gerçekleşeceği bahçenin arkasında bana ayrılmış bir odada saçlarıma takacağım tokayı seçmeye çalışıyordum.
"Kesinlikle incili olan!"
"Hayır Tülin, daha sade bir şeyler istiyorum. Bu beyaz kurdele nasıl? Zaten gelinlik seçerken dantele kapılıp gittim senin yüzünden, şu an iyi mi ettim kötü mü ettim, onu bile bilmiyorum!"
Suratı düşmüştü.
"Saçmalama Asena! Sana en yakışan gelinliği seçtin sen, bundan emin olarak o masaya oturacaksın. Ayrıca neyin var senin? Bu suratındaki belirsizlik, gelinlik seçiminden kaynaklıymış gibi durmuyor!"
Haklıydı, zaten Tülin beni hemen anlar, suratımı da çok iyi okurdu.
"Bilmiyorum Tülin, içimde kötü bir his var, anlamlandıramadığım..."
"Asena... Bir şey soracağım ama beni sakın yanlış anlama, özellikle de böyle bir günde..."
"Ben seni ne zaman yanlış anladım Tülin? Sor tabii ki!"
"Sen emin misin? Yani Alparslan ile evlenmek konusunda kafanda soru işaretleri varsa o nikah masasına oturmak zorunda değilsin, hala vaktin var; bunu sakın unutma!"
Hiç düşünmeden konuşmaya başladım, eğer düşünseydim, kafam karışabilecek kadar çok şey yaşamıştım.
"Saçmalama Tülin! Alparslan'ı defalarca yüzüstü bıraktım, ama nikah masasında bırakmak, bu beni bile aşar! Geleyim soruna, evet eminim, kaldı ki Alparslan'dan bahsederken nasıl heyecanlandığımı görüyorsun... İnan artık bana, ben geleceğimin Alparslan'la güven ve şefkat dolu olmasını istiyorum, hırçınlık ya da kıskançlık bana göre değilmiş."
"Tutku ya da aşk? Bunlara ne oldu peki?"
Tülin'in sorusuna yanıt vermeye fırsat kalmadan Deniz odanın kapısında belirdi.
"Deniz! Ne işin var burada?"
"Tülin bizi yalnız bırakır mısın? Lütfen... Sana söz veriyorum her şeyi anlatacağım. Ama şimdi Asena'yla konuşmam lazım."
Tülin çıkmaya hazırlanırken, sesimle ikisinin de dikkatini üzerime çektim.
"Tülin bir yere gitmiyor Deniz, ne söyleyeceksen söyle lütfen. Tebrik için geldiysen acele etmeseydin, içeride bolca vaktimiz olacak."
Deniz'in sinirlenince belirlenen o meşhur boyun damarları yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştı.
"Asena konuşmamız lazım, sadece birkaç dakika sürecek. Sonra ben gideceğim ve Tülin geri gelecek. Benimle gelmek istemezsen sana söz veriyorum bir daha karşına çıkmayacağım..."
"Ne! Sen buraya Asena'yı kaçırmaya mı geldin Deniz?"
"Tülin lütfen müsaade et, söz veriyorum anlatacağım sana da. Ama önce Asena!"
"Saçmalama Deniz, niyetin kafasını karıştırmaksa olmaz. Asena kararından emin ve gelgitlerinden yılmış durumda. Görmüyor musun ne kadar mutlu?"
"Tülin sen benim çocukluk arkadaşımsın, en yakınımsın, beni en iyi tanıyan insanlardan birisin ve şimdi tüm bunlar olarak sana yalvarıyorum bana Asena'yla 15 dakika ver. Belki de bizim hikayemizin son 15 dakikasını ver..."
Tülin bana bakıyordu, başımla onu onayladım. Madem bir son yazılacaktı, bence de bu son Tülin olmadan, sadece ikimiz tarafından yazılmalıydı.
"Dinliyorum Deniz, ama lütfen hızlı ol. Alparslan gelir de bizi bu halde görürse tatsızlık çıkabilir ve tatsızlık benim bugün son isteyeceğim şey bile değil!"
"Hatırlıyorum Asena, her şeyi hatırlıyorum. En başından, o kantinde seni gördüğüm ilk andan bugüne, her şeyi, her bir detayı, seni, en çok seni... Hatırlıyorum."
Gülümsüyordum, çünkü artık beni hatırlayacağına dair olan umudumu yitirmiştim, bu haber bana iyi gelmiş, beni unutmamış olmasına çok sevinmiştim.
"Çok sevindim Deniz! Nihayet geçmişini geri alabilmişsin."
"Şimdi de seni geri almak istiyorum!"
"Saçmalama Deniz, ben evleniyorum, hem de birazdan, az sonra!"
"Asena bunu bize yapamazsın?"
"Ben ne yapmışım bize Deniz? Senin yaptıklarının yanında benim yaptığım hiçbir şey!"
"Ben hatırlamıyordum, sana nasıl aşık olduğumu, tüm acıların içerisinde seninle uyandığım sabahlarda nasıl mutlu olduğumu bilmiyordum. Ama hatırladım bak buradayım."
"Sen defalarca buradaydın Deniz ve ben defalarca buradan gidişini izledim. Artık izlemeyeceğim, bu kez, sadece bir kez kendim için yaşayacağım!"
"Böyle mi yaşayacaksın kendin için? Hayatını, hayatımızı değiştiren aynı hatayı yeniden yaparak, öyle mi? Bunu bize yapma Asena, bu kez dönüşü olmaz!"
"Aynısını sen yaptın, önce sen yaptın Deniz!"
"Aynı şartlarda değildik, neden anlamıyorsun? Ben dönebilirim bu hatadan, hemen şimdi! Ya sen, sen dönebilecek misin?"
"Ne demek dönebilirim?"
"Gülten bana birçok şey hakkında yalan söylemiş Asena, hatırladım, Fransa'daki her günümü de hatırladım. Biz hiç evlenmedik Gülten'le, hiç bahsettiği gibi bir ilişki olmadı aramızda ve ben senden önce ona aşık falan değildim. Ben senden önce hiç aşık olmamıştım."
Yüzümü görmesem de gözlerimdeki acıyı kalbimin derinliklerinde hissedebiliyordum... Ben Deniz için savaşmayı Gülten'e inandığım için bırakmıştım, tam da bu yüzden Alparslan için savaşmayı bırakmak istememiş, Zeynep'e inanmadığım için tam karşısına dikilme cesaretini kendimde bulabilmiştim. O an belki tam tersini yapsaydım, eğer Zeynep'i değil Gülten'i sorgulasaydım, her şey farklı olur muydu diye kendimi yiyip bitirirken, Gülten'e neden inandığım aklıma geldi!
"Bebek Deniz, bebek peki?"
Yüzündeki belirsizlikten anlamıştım, ben kesinlikle doğru bir karar vermiştim; zira, aksi bir karar Deniz'i bir kez daha bebeğinden ayırmak olacaktı.
"Bilmiyorum Asena... Dava açıp öğreneceğim."
"Yani bana Gülten'le sevişmediğini söyleyemiyorsun, doğru mu?"
Sessizdi, ilk kez bu kadar sessiz... Az önce fırtınalar koparan, bağırıp çağıran Deniz gitmiş, yerini adeta süt dökmüş bir kedi almıştı.
"Sorun tam da bu işte Deniz... Önce Suzan, şimdi Gülten! Sen benden her gittiğinde birinin kollarına attın kendini. Ben ise hep seni bekledim, yıllarca, kimseye sığınmadan, kimsenin olmadan. Şimdi ilk kez birinin kollarına atıyorum kendimi, lütfen buna engel olma, sana yalvarıyorum Gülten'e dön, bebeğini büyüt..."
Hiçbir şey söylemeden dudağıma yapıştı ve beni dakikalarca öptü, üstelik onu itecek gücü kendimde bulamıyordum. Gözyaşlarım akmaya başlamıştı, ancak kapı açılana dek kendimi Deniz'in kollarından alamamıştım...
"Ne oluyor burada?"
"Açıklayabilirim Alparslan, göründüğü gibi bir şey değil..."
"Açıklayacaksın zaten Asena da, önce Deniz, sen değil!"
Alparslan'ı ilk kez bu kadar soğuk, donuk, hatta ifadesiz bir yüzle görüyordum sanırım. Kesinlikle ne düşündüğünü kestirmek çok zordu.
"Sevgilimi geri almaya çalışıyorum!"
"Anlamadım?"
"Sevgilimi diyorum, her fırsatta, her ben düştüğümde elimden almaya çalıştığın kadını geri almaya çalışıyorum!"
İkisi de birbirine doğru yaklaşmış ve muhtemel bir yumruklaşmaya sadece saniyeler kalmıştı. Kendi bedenimi aralarına koyabilmek için elimle ikisinin de vücudunu ittirdim.
"Beni dinle Alparslan, bana bak!"
"Asena ne diyeceksin ya, ne söyleyeceksin? Nasıl bir açıklama, az önce Deniz'le öpüştüğünü değiştirebilir? Söyle bana, anlat hadi, inandır beni, sahi ben hep inanırım çünkü sana..."
"Deniz her şeyi hatırlamış, beni, seni, bizi, Gülten'i, hepimizi, Gülten'in ona yalanlar söylediğini, her şeyi yani... Gelip benden özür dilemek istemiş ve diliyordu. O arada dudaklarıma yapıştı!"
"Sen de bundan epey şikayetçi görünüyordun odaya girdiğimde zaten!"
Alparslan'a doğru yaklaştım ve doğrudan gözlerine içerisine baktım.
"Ben sana ne zaman yalan söyledim Alparslan? Tanıdığın ilk günden bugüne ne zaman? İtemeden sen girdin içeri, karşılık falan vermedim Deniz'in haddini aşan davranışına. Sorabilirsin kendin!"
Alparslan yeniden beni aşıp, Deniz'in üstüne yürümeye çalışıyordu, ancak böyle bir günde olay çıkması Deniz'e de söylediğim gibi istediğim son şey bile değildi.
"Ulan sen beni benim karımı izinsiz mi öptün bir de?"
"Alparslan saçmalama. Asena'nın istemediği bir şeyi, hiçbir zaman ona yapmadım! Evet karşılık vermedi, ama biraz daha gelmeseydin verecekti ve kafası da netleşecekti. Şimdi izin ver kimle olmak istediğine o karar versin, sen değil. Ayrıca Asena senin karın değil, nikaha hala var!"
Alparslan'ın yanıt vermesini beklemedim, zira kafam karışıkmış gibi görünsün istemiyordum. O yüzden Deniz'in bana yaptığını, ben Alparslan'a yaptım; dudaklarına yapıştım ve dakikalarca onu öptüm.
"Bak sevgilim kafam karışık falan değil, anladın mı? Bu öpücüğün bunu anlatacağını çok iyi biliyorum! Evet, birden beni öpünce ne yapacağımı bilemedim ve panikledim. Ama bu kafam karıştığı için değildi, kafam daha çok netleştiği içindi. Ben seninle olmak istiyorum Alparslan, sadece seninle... Deniz için ne ifade etti bilmiyorum, ama benim için geçmişe veda öpücüğünden fazlası değildi."
"Beni bırakacaksan şimdi söyle Asena, nikah masasında değil!"
"Alparslan artık saçmalıyorsun! Asıl sen vazgeçmek istiyorsan şimdi geç, benimle evlenmeye hiçbir mecburiyetin yok, aramızda geçen şeyler böyle hissettiriyorsa hissettirmesin; zira ben hepsini istediğim için yaşadım. Bunun için evlenmek zorunda falan da değiliz!"
"Aramızda geçen şeyler derken?"
"Deniz, burada artık seni ilgilendiren bir durum yok, görmüyor musun bunu? Ben bir seçim yaptım ve son kararı verecek olan kişi de Alparslan!"
Tam o esnada içeri giren Tülin, elinde birkaç gazete tutuyordu.
"Bölmek istemezdim ama sanırım önemli bir başka sorunumuz daha var!"
Gazeteyi elime aldım ve Zeynep'in, Alparslan'ın yıllarca birlikte olduğu Zeynep'in sayfalarca vermiş olduğu röportajı gördüm. O an odada bulunan aynanın önünde ne varsa bir sinirle yere doğru fırlattım. Tülin sakinleşmem için bana sarılmış ve çoktan ağlamaya başlamıştı.
"Asena yapma lütfen, sakin ol! Endişelendirme beni de!"
Tülin'in sesiyle kendime geldim, vücudumu Tülin'den kurtardıktan sonra gözyaşlarımı sildim ve ayağa kalktım. Her şeyi fırlatmama rağmen hala elimde duran gazeteyi Alparslan'ın suratına çarptım, yüzünden anladığım üzere o gazetede ne yazdığının gayet farkındaydı...
"Yaptın mı beğendiğini? Sen burada karşılık bile vermediğim bir öpücük için beni azarlarken, eski aşkın boy boy demeç vermiş gazetelere!"
"Asena aynı şey değil, bizim aramızdaki şey o zaman gerçek değildi, şu an gerçek, hem de hiç olmadığı kadar!"
"Alparslan, yeter! Gerçekten yeter! Şu an tüm Türkiye'nin önünde beni de kendini de küçük düşürdün, gerçek ya da değildi, ne önemi var; bunu sadece bu odadaki kişiler biliyor. Tüm Türkiye şu an aptal kadının teki olduğumu düşünüyor, kocası yıllarca yasak bir aşk yaşamış, ama o, yine böyle bir adamla nikah masasına oturuyor!"
"Biliyordum, bu kadar temiz kalmış olamayacağını en başından beri biliyordum!"
"Deniz karışma artık, lütfen karışma! Anlıyorum her şeyi hatırlıyorsun, anlıyorum bana olan hislerle yeniden doldu için, inan bana anlıyorum. Ama hafızası giden sendin, ben bu nikah masasına gelene dek aldığım her kararı, zaten geçmişimizi hatırlayarak aldım, sen de bunu anla lütfen!"
Deniz'in suratı da omuzları da düşmüştü, söylediğim şeyleri taşıyamadığı gün gibi ortadaydı.
"Asena, sevgilim, kaldır kafanı bak, gözlerime bak!"
Alparslan yaklaşmış, eliyle yüzümü kendisine doğru çevirerek, gözlerimi yakalamaya çalışıyordu. Tüm direnişime rağmen sonunda da başarılı oldu.
"Senden binlerce kez özür dilerim. Tahmin etmeliydim, böyle bir halt yersem eninde sonunda bunun duyulacağını tahmin etmeliydim. Sana bunu nikahtan bir hafta önce değil, o gün anlatmalıydım. Ama inan bana, tahmin edemedim, geçmişte kalan biri olduğunu düşündüm, senelerdir görmediğim biri için endişelenmemin yersiz olduğunu düşündüm. Senden çok özür dilerim..."
"Ne yapmamı istiyorsun Alparslan, Türkiye'ye hazır rezil olmuşken, o nikah masasına oturup biraz daha rezil olmamı mı?"
"Tek istediğim benden vazgeçmemen... Umurumda bile değil nikah masası. İstersen evlenmeyelim sonsuza dek, ama benden vazgeçme. Beni yaralayan tek şey bu olur, benden vazgeçmen."
Kendimi Alparslan'ın kollarından kurtararak, düşünmek için geriye doğru çekildim. Odadaki kimse konuşmuyordu, hatta ne düşündüğümü anlamak için nefes bile almadan yüzüme bakıyorlar desem abartmış olmazdım sanırım. Sadece birkaç dakika sonra konuşmaya başladım.
"Şimdi benim yalnız kalıp biraz düşünmeye ihtiyacım var. Bu kadarı çok fazla, inan bana çok fazla, hele ki bir meslektaşımla... Kaldırabileceğimi düşünmüştüm Alparslan, ama üzgünüm kaldırabileceğimden daha ağır bir yükmüş, bunu şu an anlıyorum."
"Nikahı iptal ediyoruz o zaman, benden vazgeçiyorsun, hem de bir kez daha öyle mi?"
Gözleri yaştan çok, acıyla dolu gibiydi...
"Hayır, böyle bir şey söylemedim sana. Sadece seni affedip, affedemeyeceğimi düşünmeliyim. Bugüne kadar seni suçlamıyordum, ama bugünden sonra suçlayıp suçlamayacağımı bilmeliyim. Bu yüzden zamana ihtiyacım var..."
"Anlamıyorum Asena, çünkü sandığın kadar çok zamanın yok. Sadece 15 dakika sonra nikahımız gerçekleşecek farkındasın değil mi?"
"Farkındayım Alparslan. Şimdi git, benimle 15 dakika sonra nikah masasında buluş. Her şey planlandığı gibi olacak, bu nikah bugün gerçekleşecek; ama akşam... Akşam eve gelme. Ben yalnız kalacağım, ne kadar sürerse o kadar düşüneceğim. Anlıyorsun değil mi beni?"
"Yooo, benden vazgeçmene izin veremem Asena, şimdi değil, bu kez değil!"
"Alparslan git, birkaç gün git, Ankara'ya git, Zeynep'e git, kime istiyorsan oraya git, ama git! Ben bunu atlatana, insanların içerisine çıkmaya hazır olana dek git!"
Alparslan yenilgisini gören bir savaşçı gibi gardı düşmüş ve gözünden akan yaşlarla odadan çıktı. Ardından Tülin'e döndüm.
"Tülin bize sadece 10 dakika ver. Kimseyi içeriye alma, Deniz'le vedalaşmam lazım."
Tülin sadece beni başıyla onaylayarak, hiçbir şey söylemeden odadan ayrıldı. O an hatırladım, Deniz'le uzlaşmak için kavga etmek değil, anlaşmaya ihtiyacım olduğunu... Bu yüzden direnmedim, elinden tutarak odada bulunan koltuğu kadar onu sürükledim. Elleri ellerimde konuşmaya başladım, söylediğim her şeyde son derece samimiydim.
"Sana ilk seni seviyorum dediğim günü de hatırlıyor musun artık?"
Gözleri dolu dolu, başıyla beni onaylıyordu. Belli ki, konuşamayacak kadar teslim olmuştu bana...
"Şimdi bunu son kez söylüyorum, bunu da hatırla: seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum, ama son kez olmak zorunda değil! Üstelik seni aldatmış bir adam olduğunu biliyorsun artık..."
"Hep biliyordum Deniz, en başından beri..."
"Nasıl yani?"
"Sence ben aptal bir kadın mıyım? Elbette en başından beri biliyordum beni aldattığını, ama o zaman ona hesap sormaya hakkım yoktu. Şimdi var, hesabını bu yüzden şimdi soruyorum."
"Ama hala nikah masasına oturmak istiyorsun Asena, neden, neden olduğunu söyle bana?"
"Bak Deniz seni seviyorum ve bu sonsuza dek değiştiremeyeceğim bir his olabilir, o kadar derin, o kadar fazla; itiraf etmeliyim bazen kalbime bile sığmıyor. Ancak artık ömrü tükenmiş bir sevgi bu. Biz geçmişte kaldık, ben geleceğimi seçiyorum, benim geleceğim sen değilsin, seninki de ben... Senin geleceğin yeni doğacak çocuğun, kaybettiğin, elinden aldığım babalığı tatmak için belki de tek fırsatın bu; bunu sana bir kez daha yapamam. Anlıyorsun değil mi beni?"
"Kendini bir kez daha benim için feda etmene izin veremem. Ne olur yapma bunu bize!"
"Kendimi feda etmiyorum, inan bana ben çok mutluyum. Senin kaybettiğin babalığını yaşamak için tek şansın bu bebekse, Alparslan da benim mutlu olmak için tek şansım. Ben mutlu olmayı seçiyorum, özür dilerim senden vazgeçtiğim için..."
Cümlem biter bitmez kendimi toparladım, ayna karşısına geçerek, ıslanan gözaltlarımı temizledim ve artık nikahım için hazırdım. Tam odadan çıkmak üzereyken, dağılmış vaziyette görünen Deniz beni sesiyle durdurdu.
"Yapma Asena, lütfen yapma, bizim hikayemizi böyle noktalama..."
"Üzgünüm... Bunu ona, sana, bebeğine, hatta en çok bebeğine yapamam, geç kaldın Deniz, çok geç kaldın..."
Tüm bu tartışma birazdan oturacağım nikah masasından hemen önce yaşanıyordu; üzerimde gelinliği andıran uzun, omuzları vatkalı ve dantellerle süslenmiş bir elbise varken hem de... Deniz beni vazgeçirmeye çalışıyor, yine beni kandırmak için çabalıyordu. Hatırlamadan geçirdiği onca ayın sonunda her şeyi hatırlayacağı tutmuş ve bu hatırlayış tam da benim nikah günüme denk gelmişti. Üstelik anlaşılacağı üzere damat da Deniz değil, Alparslan'dı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deniz Sevdim
Historical Fiction80'lerin politik ortamında geçen gelgitli bir aşk ve devrimin en güzel hali: sevgi! Bir Deniz Sevdim, başlıyor...