Ertesi sabah çalan telefonla uyandım. Evi inletecek şekilde çalan telefona kimsenin cevap vermediğini fark edince bizimkilerin çoktan işe gitmiş olduğunu hemen anladım. Merdivenleri hızla inerek salondaki telefona doğru yöneldim. Telefonu açar açmaz Alparslan'ın sesini aldım. Okula gitmememi istiyor, beni kendisinin alacağını söylüyordu. İlk başta neden beni almak istediğine bir anlam veremesem de bir gün önceyi aklımdan geçirince Hüseyin'e ilişkin bir iz bulmuş olabileceğini düşünerek hemen hazırlandım.
Neyse ki, Alparslan beni çok bekletmedi. Araba motorunun sesini duyup bahçeye çıktığımda araçtan çoktan inmiş, şöför koltuğunun yanındaki koltuğun kapısına dayanmış bir şekilde beni bekliyordu. Yanına yaklaşarak, selam faslını atlayıp, aniden beni almak istemesinin sebebini sordum. Herhangi bir cevap vermeyen Alparslan, cebinden küçük bir not kağıdı uzatarak, gözüyle kağıtta yazılan adrese işaret etti. Bulmuştu, Hüseyin Gazi'nin mezarını bulmuştu!
Kağıdı almak için elimi uzattığımda Alparslan'ın beni engellemesi ile karşılaştım."Vermeyecek misin kağıdı?" diye çıkışsam da Alparslan'ın sessizligi devam ediyordu. O yüzden konuşmaya devam etmesi gereken kişi bendim: "Alparslan, adresi bana vermeyeceksen neden buraya kadar geldin?" Kağıdı uzatan Alparslan, kağıdı vermeden önce asıl niyetini ortaya koyacak açıklamayı yaptı: "Adresi sana vereceğim. Ama bu adresi aldıktan sonra Deniz'le bir daha görüşmeyeceksin." Gencecik bir çocuğun ölümünü bir yana bırakan Alparslan'ın derdi hala Deniz'di! "Ne saçmalıyorsun sen Alparslan? Gencecik bir çocuğun ölümü üzerinden benimle pazarlık yapmaya mı kalkıyorsun?" diye çıkışsam da Alparslan geri adım atacak gibi görünmüyordu. Bu yüzden pes etme sırası bendeydi, nihayetinde Hüseyin'in naaşını öylece, sahipsiz bırakamazdım. Kağıdı elinden sertçe çektim ve yıl sonu için hazırladığım ödev biter bitmez Deniz'le bir daha görüşmeyeceğime dair söz verdim. Elimdeki kağıtla Denizlerin evine doğru giden yola yönelsem de Alparslan'dan henüz kurtulamamıştım. Benimle gelmekte ısrarcı olan Alparslan, sürekli olarak verdiğim sözü hatırlatıyordu. Bu yüzden Alparslan'ı da alarak, Deniz'e gitmeye karar verdim.
Her ne kadar Deniz'e doğru yola çıkmış olsak da daha önce Deniz'in evini hiç görmediğim ancak Tülinlerin evinin önüne vardığımda aklıma gelmişti. Hızla Tülin'in kapısını çalıp Deniz'in evini tarif etmesini istedim. Tülin'in pes peşe sorduğu tüm sorulara yarın okulda cevap vereceğime söz verdikten hemen sonra tabii ki...
Kapıyı çaldığımda Alparslan'ın arkamda dikildiğini çoktan unutmuştum; ta ki Deniz, bana merhaba bile demeden, "Bunun burada ne işi var?" diye çıkışına dek... Alparslan'ın konuşmasına izin vermeden beni bahçede beklemesini söyleyerek içeri daldım. Açıkçası buyur bekleyecek kadar sakin ya da sabırlı günümde değildim. Sesimize gelen Deniz'in annesi Suna Teyze ile de ilk o gün resmî olarak tanıştık. Son derece kibar bir tavırla beni evin terasına doğru çıkaran Suna Teyze'yi takip ettim. Deniz de hemen arkamızdaydı. Bana işaret edilen masaya oturduktan sonra herkesin merakını gidermek için avucumda tuttuğum kağıdı açıp masanın tam ortasına koydum: "Buldum, Hüseyin Gazi'yi buldum Deniz. Başınız sağ olsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deniz Sevdim
Ficción histórica80'lerin politik ortamında geçen gelgitli bir aşk ve devrimin en güzel hali: sevgi! Bir Deniz Sevdim, başlıyor...