En Zor Randevu

2 0 0
                                    


Biliyordum, bir şeyi kaybetmek zordu; zaten herkes bilmez mi bunu? Ancak hayatı size bağlı olan bir canı kaybetmek sanırım en zoru olacaktı... Artık evde kalmıyordum, eşyalarımı o gün hastaneden sonra almış ve Suna Teyze'ye geçmiştim. Evet anneme de geçebilirdim, ancak Suna Teyze ile konuşmak bana her zaman iyi geliyordu ve o sıra en çok da bana iyi gelen insanlara ihtiyacım vardı. O gece Sinan'a sarılarak uyudum, en azından Alparslan yanımda olduğu için vazgeçmek zorunda kalmadığım Sinan'a... Ama şimdi vazgeçme vaktiydi ve başlayan yeni günün devamında beni bir randevu bekliyordu, en zor randevu...

***
Saat 12.30...

Randevuma çok az kalmıştı, bu yüzden tam büromdan çıkmak üzere hazırlanmaya başladım. Kapımda beliren Deniz, randevuyu öğrendiğini gösteriyordu.

"Seni yalnız bırakacağımı düşünmedin umarım?"
Gülümsedim.
"Annen mi söyledi?"
"Evet, annem ilk kez aranızdaki bir şeyi söyledi. Açıkçası bunu neden tek başına yapmak istediğini anlamayacağım hiçbir zaman, biz buradayız; bunu biliyorsun..."
"Biliyorum Deniz, inan bana biliyorum. Ama Alparslan zaten gelecek imza atmak için yani. Herhalde bekler yanımda diye düşündüm... Ne bileyim..."
"Onu istiyorsun yanında yani?"
"Sadece bunu birlikte yapmamız gerektiğini biliyorum, zira yanımda istiyor olsaydım bu çocuktan vazgeçmezdim sanırım."
"Haklısın, tamam ama izin ver ben de orada olayım. Belki bir şeye ihtiyacın olur."
Başımla Deniz'i onayladıktan sonra Derya'nın bizi bölen sesine bir anlam verememiştim.

"Asena Hanım polisler geldi, sizinle görüşmek istiyorlar."
"Elbette."
Derya'nın ardından giren 2 polis memuru, beni yazmış olduğum son yazı için gözaltına almak istiyordu. Ancak ben yazıyı yazalı 3 haftayı geçmişti. Bu gözaltı da neyin nesiydi? Deniz engel olmaya çalışsa da, elbette avukatım olarak, zorluk çıkarmak bana göre değildi; ben yüzleşmelerin insanıydım. O yüzden karakola gitmeye, hatta gözaltına alınmaya karar verdim; zaten ellerinde gerekçeli karar da vardı, ilgili emniyetten imzalanmış. Karakolda sorgu odasındayken gözüm bir yandan duvardaki saatteydi, randevuma neredeyse 1,5 saat kalmıştı ve ben hala beni sorgulamak için gelecek olan polis memurunu bekliyordum; ancak kapıdan giren bir polis memuru olmadı, İçişleri Bakanı'nın ta kendisiydi...

"Sayın Bakan, sorgulama için burada olmanız biraz tuhaf değil mi? Zira çıkar çatışmasından da mı bahsedeyim, sadece bir yazı için beni sorguya çekmenizden mi, bu işin sizin işinizin olmamasından mı; neden bahsedeyim ya da nereden başlayayım isterseniz?"
"İşim, her şeyin önünde gelir; kıymetli eşim de bunu çok iyi bilir. Bu yüzden emniyet güçlerimiz zor bir sorguda beni görmek istiyorsa, beni görürler."
Oynuyordu benimle, ama bu oyunun amacını henüz çözebilmiş değildim.
"Avukatımla görüşmek istiyorum."
"Avukatınızla görüşebilirsiniz elbette, kendisi şu an dışarıda sizi görmek için bekliyor zaten; her zaman olduğu gibi..."
"Her avukat ve müvekkilinin olması gerektiği gibi..."
Benim cevabımdan sonra Deniz'i çağıran Alparslan, dışarıya çıktı. Bu avukatım ile görüşmek için bana sağlanması gereken özel bir andı, ancak ben çok emindim; kısılması gereken sorgu sesi kısılmamış, Alparslan kesinlikle o camın ardında bizi izlemeye başlamıştı.

"Neden burada olduğunu öğrendim."
"Öğrendiyseniz beni nasıl çıkaracağınızı da biliyor olmalısınız. Öyle değil mi?"
Deniz'i ilk etapta rahatsız eden 'siz' dilim, çok geçmeden dinlendiğimizi anlamasını sağlamıştı. Öksürdükten sonra devam etti.
"Evet Asena Hanım, elbette biliyorum. Tekzip yayınlayacaksanız ve hemen buradan çıkıp gideceğiz, sorgusuz bir şekilde."
"Asla."
"Asena Hanım, sorgu ya da tutuklama olmadan çıkıp gideceğiz diyorum size. Avukatınıza güvenmiyor musunuz?"
"Elbette avukatıma güveniyorum."
Cama doğru döndüm başımı ve devam ettim.
"Hatta en çok avukatıma güveniyorum bu hayatta."
Deniz'in yüzü benim az sonra muhtemel tutuklanacak olduğumu bilmesine rağmen gülüyordu, ve sebebi bence çok net belliydi.
"O zaman sorun ne?"
"Sorun şu Deniz Bey; ben yazdığım yazının arkasındayım. Kıymetli hükümetimiz rahatsız ise, yayınladığım belgelerin doğruluğundan rahatsız olmalı, zira her bir sözüm belgeye dayanıyor. Şimdi sizden ricam, sorgum bir an evvel yapılsın, sonra tutuklayacaklarsa da tutuklasınlar."
"Asena Hanım, bugün iptal etmemeniz gereken bir randevunuz var. Hatırlıyorsunuz değil mi?"
O an anlamıştım, Alparslan beni burada bebeğimizi aldırmayayım diye tutuyordu... Üstelik ben buna kızamıyordum bile, çünkü buna ihtiyacı olduğunu biliyordum.

"Biliyorum Deniz Bey. Siz dediğimi yapın lütfen. Sorguya hazırım. Ben bugüne kadar hiçbir yazım için geri adım atmadım, bu kez de atmayacağım."
"Peki Asena Hanım."
Deniz odadan çıktıktan sonra Alparslan geri geldi.

"İsterseniz avukatınız da sorguda olabilir."
"İhtiyacım yok, zira neden burada olduğumu biliyorum. Sebebi yazdığım yazı değil..."
Alparslan anladığımı fark edince eliyle işaret etti, muhtemelen ses kaydını kapatmalarını ya da camın arkasından çekilmelerini istiyordu. Biraz bekledikten sonra konuşmaya başladı.

"Aklıma başka bir şey gelmedi..."
Gülümsedim.
"Beni gözaltına aldırdın sen de öyle mi?"
"Evet, bu kadar çaresizdim..."
"Söyle o zaman tutuklatacak mısın beni Alparslan?"
"Gerekirse evet Asena, biliyorsun işte; ben çok istiyorum bu bebeği..."
"Aklındaki ne Alparslan? Beni yasal süre geçene kadar hapishanede tutmak mı? Hem de her gece sancıyla hastaneye giderken?"
"Hayır, hayır elbette değil. Bu kısımdan sonrasını düşünmedim... En azından şimdilik!"
Kahkaha attıktan sonra konuşmaya başladım.
"Bu kadar mı çok istiyorsun bu bebeği, 'karısını hapse attı' diye manşetlere düşecek kadar mı?"
"Bu kadardan daha çok Asena... İnan bana bu hayatta daha çok istediğim bir şey yok benim, seni ve senden olacak her şeyi istiyorum; bu benim yaşam gayem."
Kalbimin yumuşaması çok uzun sürmemişti ne yazık ki...

"O zaman niye aldattın beni Alparslan? Biz zaten çok mutluyduk..."
Gözünden süzülen yaşı sorgu odasının yarı karanlık haline rağmen bile görebiliyordum.
"Özür dilerim... Kendini aldın, ama bebeğimizi alma elimden."
"Şimdi git çıkar beni buradan; zira bir suç işlemediğimi sen de biliyorsun!"
"Sonra, sonra ne yapacaksın?"
"Randevuma gideceğim Alparslan. Ben sensiz bu bebeği büyütemem, zaten bildiğim bir yol da değil bu. Bu yüzden vedalaşmak zorundasın; benle de onla da..."
Başımla karnımı işaret ediyordum. Sakince kalkıp yanıma geldi ve elini karnıma koyarak, dizlerimin dibine sorgu odasının taş zeminine oturdu. Diyebildiği tek şey ise, 'özür dilerim' olabildi; hem benden hem de asla göremeyeceği bebeğimizden... Bu kez ağlayan bendim. Öylece kaç dakika geçirdiğimizi anlamadığım bir anda Alparslan dizimin diplerinden kalktı ve odadan çıktı. Alparslan çıktıktan sadece birkaç dakika sonra gelen Deniz, gidebileceğimizi söylüyordu. Arabada ağlamaya devam ediyor oluşum, belli ki Deniz'in dikkatini çekmişti.

"Ne dedi sana bu kadar dağıldın?"
"Dedikleri değil, yaptığı dağıttı sanırım bu kadar beni Deniz. Çok istiyor bu çocuğu, düşünsene bunun için gözaltına aldırmış beni ya!"
"Tahmin etmeliydim... Ama sanki kalbin yumuşadı?"
"Yok hayır, onu affedebilmiş vaziyette değilim hala. Ama kabul etmeliyim ki, bebek konusunda kafam karıştı..."
"Yapmak zorunda değilsin Asena... Buradayım diyorum sana!"
"Biliyorum Deniz, ama bunu Alparslansız yapamam; zira bir tek onunla yapmayı biliyorum..."
"Ama deneyebilirsin. Bu kez buradayım, yanı başında..."
Yolun geri kalanını Deniz'in tüm ısrarlarına rağmen sessizce geçirdim. Yatmış olduğu ameliyathane masasının üzerinde gözümün önünden geçen tek şey, Alparslan'ın Sinan'ı kucağına aldığı ilk andan bu yaşa kadar gelene kadar onunla yaşadığı anlardı. Bu yüzden yapamadım...

Kendimi ameliyathaneden attığım zaman, içerde ne kadar zaman geçirdiğimi bilmiyordum. Ameliyathane kapısının hemen önünde bekleyen Deniz'e sıkıca sarıldım ve kulağına 'yapamadım' diye fısıldadım. Kendimi ağlamam durmadan geriye çektiğimde hemen az ilerde bekleyen Alparslan'ı fark ettim, bana dağılmış bir vaziyette bakıyordu. Deniz'in fısıldayan sesinle söylediği 'Ona da söylemelisin...' cümlesi, beni kendime getirdi. Alparslan'a doğru yürüdüm ve tam karşısında durdum.

"Alparslan ben yapamadım..."
"Ne olur bana doğruyu söylediğini söyle, lütfen!"
Başımla onu onayladım. Yapamamıştım, en zor randevumda yeteri kadar kalamamıştım; bu bebek öyle ya da böyle doğacaktı ve bu bebek doğana kadar yaşananlar beni nereye sürükleyecekti inanılmaz merak ediyordum...

Bir Deniz SevdimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin