Deniz İkna Olmuyor

2 0 0
                                    

O gün büroya dönmek yerine Deniz'i üniversitede görmeye gidecek olan Suna Teyze'ye takıldım, ne de olsa bugün Alparslan'ın da ders günüydü. Üniversitenin önüne geldiğimizde kapıda durup Suzan'la tartışan Deniz'i hemen fark ettim, tartışma nedenlerini duyamıyor olsak da her ikisinin de jestleri konunun bir hayli ciddi olduğunu metrelerce öteden bile gösteriyordu, bu yüzden onlara yaklaşmadan Suna Teyze'yi durdurdum.

"Suna Teyze, beni yanlış anlamazsan ben buradan ayrılmak isterim. Zaten Alparslan'ın dersliği yan blokta."
Neden ayrılmak istediğimi fark eden Suna Teyze kocamanca bana sarıldıktan sonra gitmem için bekliyordu ki Deniz'e yakalanmıştık. Bir hışım yanından uzaklaşan Suzan'ı takip etmek yerine annesine doğru gelem Deniz'le karşılaşmamak için Alparslan'ın bloğuna doğru harekete geçtim, ancak artık çok geçti.

"Asena!"
"Merhaba Deniz, hoşça kal Deniz!"
Durmadan yoluma devam etmek istesem de Deniz'in bana yetişip, önümü kesmesiyle yeniden durakladım.
"Biraz konuşmak istiyorum. Lütfen."
"Evet Deniz bu kez sorun ne?"
"Sorun hep aynı, sorun sensin!"
"Ne saçmalıyorsun?"
"Geldiğimden beri bana yalanlar söylediğini hissediyorum ve bu artık benim özel hayatımı etkileyecek boyuta gelmeye başladı. Bu yüzden artık lütfen dürüst ol!"
"Ona geldiğinden beri demeyelim de 5 yıl sonra döndüğünden beri diyelim! Ne yalanı söyledim ben sana Deniz?"
"Sinan mesela? Sinan benim oğlum mu Asena? Ben de Suzan da bilmek istiyoruz."
Suzan'ı oğlumla aynı cümlede kullanmasından hemen sonra sinirlerime hakim olacak kontrolü çoktan kaybetmiştim.
"Suzan mı? Suzan'a ne benim oğlumdan? Kim oluyor da bunu sorguluyor? Hadi seni anladım, ne yazık ki, birlikte olduk ve böyle bir şüpheye sahip olarak soruyorsun, sorguluyorsun. Ama Suzan'a ne? Suzan kim Deniz? Sen daha benimle yaşadıklarını kaç kişiyle daha paylaşacaksın?"
"Ah Deniz... Bazen gerçekten ne söylediğinin ne de yaptığının farkında oluyorsun!"
"Anne sen karışma. Bir kere karıştın, ne hale geldiğimiz ortada... Sana gelince her yazısında dürüst olmakla övünen ama bana sürekli yalan söylemekten çekinmeyen gazeteci hanım, Suzan benim nişanlım ve Alparslan bu konunun neresinde ise, Suzan da tam olarak orasında!"
"Alparslan, Sinan'ın babası! Dolayısıyla konunun tam ortasında! Ancak Suzan'ın ne haddi ne de hakkı!"
Sesimiz giderek yükseliyor, Suna Teyze'nin tüm ısrarlarına rağmen tartışmaktan vazgeçmiyorduk.

"Bana bak Asena, ben bu soru işareti ile yaşayamam. Sinan, bana benziyor, evet ikna etmiştin beni hep edersin ama Suzan, o, o benim gözümü açtı. O yüzden ya sen bana dürüst davranırsın ya da ben bunu hukuki yollarla çözerim."
"Sen ve o çok kıymetli nişanlının gönlü minicik bir çocuğu mahkemeye sürüklemekten yanaysa hodri meydan! Sinan, Alparslan'ın oğlu ve sen o sonucu eline aldığında yüzündeki yıkılmışlığı keyifle izliyor olacağım!"
Sesim kararlı, yüzümde beni ele verecek tek bir mimik olmadığına emindim, çünkü söylediğime inanıyordum; Sinan, Alparslan'ın oğluydu, Deniz yokken çektiği diş çıkarma ağrısında da kabus görüp ağlayarak uyandığı gecelerde de yanında olan Alparslan'ın... Bu yüzden Deniz'in yalan söylemediğimden emin olduğunu görebiliyordum, üstelik Deniz, bir çocuğu mahkeme köşelerinde süründürebilecek kadar vicdansız bir adam değildi, bunu çok iyi biliyordum.

Bizim tartışmamız devam ederken Alparslan dersini bitirmiş, bahçede bizi görmesiyle birlikte yanımıza gelerek, sorular sormaya başlamıştı.
"Ne oluyor burada?"
Kendimi Alparslan'ın kollarına attım, çünkü Deniz'in bu evliliğe inanmasına her zamankinden çok ihtiyacım vardı,
"Ne olur götür beni buradan."
"Elbette sevgilim de ne oluyor?"
"Anlatacağım ama yeri burası değil."
"Neden burası değilmiş yeri Asena Hanım? Hem az önce bas bas bağırıp, Alparslan'ın bu konunun tam ortasında olduğunu söylemiyor muydun?"
"Ne konusu?"
"Sinan!"
"Deniz, benim oğlumun adını ağzına alıp durma. Seni bir kez daha uyarmayacağım, seni bu kadar sinirlendiren ne bilmiyorum ama son kez uyarıyorum: Karımdan da ailemden de uzak dur!"
"Ya bunu benim ailemi, aile olma ihtimalimi elimden çalan adam mı söylüyor?"
Deniz'in siniri Suna Teyze'ye rağmen geçmiyordu. İkisinin birbirine saldırmasına engel olan tek şey ise aralarında duran bedenimdi.
"Deniz ben söyleyeceğimi söyledim, Sinan'ın babası Alparslan. Israrcı isen hukuki yoldan şansını deneyebilirsin. Bu arada kusura bakma Suna Teyze. Tüm bunlar önünde yaşandığı için çok utanıyorum."
"Mahkemeye gideceğim zaten!"
"Deniz gerçekten yeter artık, beni yeterince utandırmadın mı? Belli ki oğlumun beni görmeye ihtiyacı yok bu ara, buraya gelmem hataymış. Rica etsem Asena beni de bırakabilir misiniz?"

Başımla Suna Teyze'yi onayladıktan sonra koluma girmesi için kolumu uzattım, Alparslan'ın tek bir kelime etmesine daha izin vermeden onu da alarak Deniz'in yanından üçümüz uzaklaştık. Arabanın önüne geldiğimizde Alparslan ile Suna Teyze birbirlerine ancak selam verebilmişlerdi.
"Alparslan sen eve geç, Sinan'ı bekletme, ben de Suna Teyze'yi bırakayım. Hatta belki biraz geç gelirim."
"Deniz sizde mi kalıyor Suna Teyze?"
"Hayır oğlum, kendi evi var. Uzun zamandır benle yaşamıyor."
"O zaman sizi bize götürsek? Hem Asena da sizle biraz sohbet etme fırsatı bulmuş, siz de Sinan'la tanışmış olursunuz. Ne dersiniz?"
Alparslan'ın bu denli düşünceli birine dönüşmesi, benim hala şaşırdığım bir durumdu.
"Olur tabii, ama rahatsızlık vermeyeceksem..."
"Elbette vermeyeceksin Suna Teyze. Biz bundan ancak memnuniyet duyarız."
Kısa bir yolculuğun ardından evdeydik. Eve girer girmez Sinan'la tanışan Suna Teyze, ona hemen alıştı, iyi hoş seneler önce bize de öyle alışmıştı, iletişimi her zaman kuvvetliydi. Alparslan biz rahatça sohbet edelim diye günün sonunda Sinan'ı uyutma bahanesiyle ortadan kaybolurken, ben de Suna Teyze'yi bahçeye çıkmak için ikna etmiştim, elbette elimde iki kadeh ve bir şişe şarabı gördükten hemen sonra!

Bir Deniz SevdimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin