Biraz ağlayıp içimi döktükten sonra su almak için müsaade isteyerek giriş kapısından girince göz ucuyla takıldığım mutfağa doğru geçtim. İçeriye girdiğimde gördüğüm manzara, gerçekten şaşırtıcıydı. Mutfağın balkonunda ağlayan Gülten, Deniz'in göğsüne gözyaşlarını akıtıyordu; tıpkı daha önce benim yaptığım gibi...
Geldiğimi fark eden ilk kişi Deniz oldu. Beni fark etmesiyle birlikte kendini Gülten'den çekti. Gülten ise bana yakalandığında gözyaşlarını silmeye çalışıyordu. Açıkçası sarılan Tülin olsa bu manzarayı yadırgayacak biri değildim, ancak Gülten'i bu sabah gördüğümde içimde beliren bir his, beni rahatsız ediyordu ve sanırım bu yüzden gördüğüm manzara karşısında kelimenin tam anlamıyla bozulmuştum. Mutfak tezgahında duran sürahiye yönelirken, bir yandan da yere bakarak konuşuyordum: "Rahatsız etmek istemedim, sadece su alacaktım." Benim açıklamam üzerine Deniz yanıma doğru gelirken, Gülten mutfaktan çıktı. Su içtiğim bardağı mutfak tezgahına bıraktıktan sonra gözümün takıldığı sarılmış tütüne işaret ettim: "Senin mi?" Deniz'in başıyla beni onaylamasının ardından, sarılı tütünü alarak balkona çıktım. İnce uzun olan balkonda yer alan küçük yuvarlak bir masaya oturdum. Hemen arkamdan gelen Deniz ise masada duran tütünü alarak kendisi için de sarmaya başladı.
Tütünü sararken konuşmaya başlayan Deniz, "Hüseyin'in ölümü, Gülten'i biraz sarstı" diyerek bana gördüğüm manzarayı açıklamaya çalışıyordu. Ancak benim konuşmaya pek niyetim yoktu. Masanın üzerinde duran çakmağı alarak, elimdeki sarılı tütünü yaktım ve tütünden derin bir nefes çektim. Deniz ne düşündüğümü anlamak için benimle göz göze gelmeye çalışırken, ben aklımdan sürekli olarak, ona hesap sormaya hakkımın olmadığını ve görüşmemeyi benim istediğimi geçiriyordum ki, gerçek hislerimi söylemeyeyim. O esnada Deniz yeniden konuşmaya başladı: "Ben de onu öyle görünce..." aniden Deniz'in lafını keserek söze girdim: "Evet, sen de onu öyle görünce, tıpkı bana yaptığın gibi teselli etmek istedin. Anlıyorum." Yine başarılı olamamış, içimden geçeni saklayamamış, her şeyi dan diye söylemiştim. Bu kez sessiz olan kişi Deniz'di. Çünkü ne söylemek istediğimin ya da neyi ima ettiğimin gayet farkındaydı.
Aramızdaki sessizlik sürerken yeniden balkona dönen Gülten karşımdaki sandalyeye oturdu. Havadaki gerginliği dağıtmak isteyen Deniz, bizi resmi olarak tanıştırdı. Gerçekten de geldiğimden beri beni kimse Gülten'le doğrudan tanıştırmamıştı. Kabalık olmasın diye hafifçe gülümseyerek başımla Gülten'i selamladım, çünkü şu an 'memnun oldum' demek içimden gelen bir tavır değildi. Deniz'in tüm çabalarına rağmen devam eden sessizlik, yine onun sesi ile bölündü.
"Vazgeçtin sanırım röportajı yapmaktan?"
"Vazgeçmedim. İstediğin zaman yapabiliriz. Yarın öğleden sonra benim için uygun mesela."
"Tamam olur benim için de uygun. Nerede yapalım röportajı? Musa Usta'da yapmak ister misin?"
"Aslında toplantılarınızı yaptığınız yerde yapmayı tercih ederim. Belki senin dışında birkaç kişiden daha görüş alırım."O an bizi dinleyen biri, röportajın ikimizin de umrunda olmadığını hemen anlardı. Ancak Deniz'e cevap vermemek sadece kabalık olmaz, bu kadar derdinin arasında bir de benim derdimi onun omuzlarına yüklemek olurdu. Bu yüzden hiçbir sorusunu yanıtsız bırakmadım. Deniz'in beni başıyla onaylaması ile birlikte yarın için sözleşmiş olduk ve sessizlik bir kez daha başladı. Aramızdaki sessizlik bu kez uzun sürmedi, içeriden bize seslenen Suna Teyze, herkesin beklediği o haberi vermişti: "Çocuklar buraya gelin hemen. Hüseyin'i bulduk!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deniz Sevdim
Historical Fiction80'lerin politik ortamında geçen gelgitli bir aşk ve devrimin en güzel hali: sevgi! Bir Deniz Sevdim, başlıyor...