Artık Deniz evdeydi; ancak hiçbir şey eskisi gibi değildi, eski Deniz gitmiş, yerine bambaşka biri gelmiş, Deniz'den bir parça adeta eksilmişti. Değişmişti, biraz daha yorgun, biraz daha kırgın, biraz daha eksikti işte...
Bu kez kaçma sırası ondaydı, gerekmedikçe odasından çıkmıyor, ellerini ve gözlerini benden kaçırıyor, konuşmamak için özel bir çaba sarf ediyordu. Deniz benden, bizden, davasından ve memleketten vazgeçmiş gibiydi, ya da yaşadıkları vazgeçmesine neden olmuştu.
Her şeye rağmen onun yanında olmaya çalışıyor, her gün yanına mutlaka uğruyor ve ondan vazgeçmediğimi gösteriyordum, gitgide büyüyen suskunluklarımız canımı yaksa bile... O gün yine oldukça sıradan başladı. Denizlere uğramak için kapıyı çaldığımda karşımdaki kişi bir kez daha Deniz değil, Suna Teyze'ydi. Deniz'in odasında olduğunu öğrendiğimde odasına doğru yürümeye başladım ve tam kapısında durarak, üstü çıplak bir şekilde yüz üstü yatağa uzanmış Deniz'i bir süre izledim. Yara bere içinde olan sırtı korkunç gözüküyordu, ancak benden kaçma sebebi bu yaralar ise buna bir son verme vakti çoktan gelmişti. Bu yüzden usulca yanına yaklaşıp, uzandım. Beni görünce toparlanmak istese de müsaade etmeyerek elimi yaralarının üzerinde gezdirmeye başladım. Yüzü bana dönük değildi, bu yüzden ne düşündüğünü kestirmek çok zordu. Fakat konuşma vaktinin geldiğini biliyordum.
"Bunları sana kimin yaptığını biliyor musun?"
Yüzünü bana doğru dönerek aramızdaki mesafeyi kaldırdı. Gözleri, burnu, dudakları, yüzünün her hattı sadece bir nefes kadar uzağımdaydı.
"Sana buradan röportaj çıkmaz küçük hanım, boşuna uğraşma."
Bugüne kadar birçok kez beni kırmış olan Deniz, sözleriyle beni bu kadar dağıtmayı hiçbir zaman başaramamıştı. Sessizce akıttığım gözyaşlarımı toparlamak için burnumu çektim ve kendimi yataktan atarak odadan çıkmak için kapıya kadar geldim. Hala aynı pozisyonda olan Deniz'e son sözümü söylemek için kapının tam eşiğinde durdum.
"Deniz, sen kazandın. Vazgeçiyorum..."Deniz'in üzerimdeki kırıcı etkisi durduramadığım gözyaşlarımla kendimi bahçeye atmama neden olmuştu. Arkamdan koşarak gelen kişi ise, Suna Teyze'ydi. Bana sıkıca sarılan Suna Teyze, hiçbir şey sormadan birkaç dakika ağlamama izin verdi. Hemen ardından ise, yine aklımdan hiçbir zaman çıkmayacak o cümleyi kurdu: "Belki de kalbin nasırlaşmadan artık Deniz'den vazgeçmelisin..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deniz Sevdim
Ficção Histórica80'lerin politik ortamında geçen gelgitli bir aşk ve devrimin en güzel hali: sevgi! Bir Deniz Sevdim, başlıyor...