Metal Kutu

2 0 0
                                    

İstanbul'a dönmemizle birlikte hayatımız da normale dönmeye başlamıştı. Benim bahçemde Alparslan'la viski içtiğimiz geceler yine geri gelmişti.
"Sevgilim Galata teklifim hala geçerli. İstersen taşınabiliriz."
"İsterim. Yeni hayat dedik, yeni bir hayatımız olsun istiyorum Alparslan. Haklıydın, kesinlikle taşınmalıyız."
"O zaman buraya ihtiyacımız yok, doğru mu?"
"Kesinlikle doğru. İstersen satabiliriz, istersen kiraya verebiliriz. Ne istersin?"
"Sevgilim ben anlamam gayrimenkulden biliyorsun."
"Sen her şeyden anlarsın, sen benim tanıdığım en zeki kadınsın, kendini sakın hafife alma."
Kendimi Alparslan'ın kollarına attım, beni böyle değerli hissettirmesi çok hoşuma gitmişti. O gün evi kiraya vermeye karar verdik ve yavaş yavaş kendimize yeni bir ev bakmaya başladık. Bu konuşmanın üzerinden sadece 1 hafta sonra gazetedeki odamda beni bekleyen Deniz ile güne başlamıştım.

"Deniz hoş geldin, geleceğini haber verseydin erkenci davranırdım."
"Derya bana iyi baktı merak etme. Sana bir şey sormak için geldim."
"Anılar mı yine?"
"Evet anılar."
"Sor hadi."
Yerimi aldıktan sonra ikimize de birer kahve söyledim. Kahveler geldikten sonra Deniz doğrudan konuya girdi.
"Alparslanların bahçesinde konuşurken yeni ev için aklımda bir anı daha belirdi."
"Galata mı?"
"Evet Galata. Galata'daki anılar bize ait değil mi Asena?"
"Doğru, bize ait Deniz. Tam ne hatırladığını bilmiyorum ama Galata'ya ilk birlikte çıktık, zaten seni götürmüştüm oraya kazadan sonra da."
"Evet o zaman bir şey hatırlamamıştım. Ama Ankara'daki konuşma esnasında Galata'ya gittiğimiz günü neredeyse her detayıyla hatırladım. Biz o gece ayrıldık değil mi Asena?"
"Evet, kazadan kısa bir süre önceydi."
Deniz beni hatırlamaya başlamıştı, belki yavaş bir süreçti bu, ama artık hatırlıyordu. Önce evimizi bastığı gece, şimdi de Galata. Açıkçası bir sonraki hatırlayacağı anı merakla beklemeye başlamıştım. O akşam Alparslan bendeydi, gerçi annemler bir arada yaşamaya başladıktan sonra neredeyse benimle yaşıyor desem abartmış olmazdım sanırım.

"Sevgilim harika bir ev buldum bize. Sabah bakacaksın ve bayılacaksın."
"Olur, sabah görelim sevgilim."
"Oğlumuzu da götürelim."
"Olur, olur tabi."
Sabah üçümüz yeni evimize gittik. Kesinlikle harikaydı; ışık alan kocaman odalar, Galata ve denizi gören kocaman bir teras, arka ve ön olmak üzere iki ayrı bahçe, her iki cephe için de balkonlar... Üstelik eski evimizden daha büyüktü, üç katlı kocaman bir bina desem, abartmış olmazdım sanırım.

"Alparslan bayıldım buraya!"
"Sinan sen ne düşünüyorsun."
"Ben odamı seçebilir miyim baba?"
"Elbette, istediğin yeri annen kapmadan kap hadi!"
Sinan neşeyle yanımızdan ayrılmıştı, biz ise, evimizin eşsiz manzarasını izliyorduk.
"Evet sanırım artık düğün vakti geldi."
"Geldi sevgilim, sadece düğünü babalarımız da ölmüşken abartmak istemiyorum sanıyorum."
"Haklısın hayatım. Ne kadar istersen, o kadar olacak."
"İtalya'da evlensek mesela? Konsoloslukta, kimse olmadan, yalnızca oğlumuz, biz ve annelerimiz?"
"Harika olurdu, eğer müstakbel kocan bakan olacak olmasaydı..."
"Bakan mı?"
"Evet, aslında bunu sana akşam yemekte söyleyecektim ama madem konusu açıldı erteleme gereği görmedim. Kabine değişikliğine gidiyor başbakan ve beni de içişleri bakanlığına getirmek istiyor. Dün görüştük. Şimdi siz düğüne gelmeyin, ben konsoloslukta evleniyorum diyemem kendisine sevgilim, ne olur beni affet..."
"Seni kutlarım müstakbel kocam! Elbette deme, son derece de haklısın beni reddetmekte. Ama başbakanın benimle yeniden evleneceğine sıcak baktığını düşünmüyorum..."
"Aslında bakış açısı biraz değişti. Sen savaştayken bizimle ilgili hiçbir bilgi vermediğinden beri, kaçırdın bu kızı deyip duruyordu bana. Haberi var evleneceğimizden, kendisi de uygun görürsen şahit olmak ister."
"Elbette olabilir. O zaman İstanbul'da evleniyoruz, doğru mudur? Ankara demeyeceksin umarım bana?"
"Hayır sevgilim, istediğin yeri hemen seç. Hatta ara Tülin'i çıksın gelsin. Planlayın, 1 aya evleniyoruz!"
Açıkçası 1 ay yeter miydi bilmiyordum, ancak istediğim kesinlikle abartılı bir şey değildi. Alparslan'ın dediğini yaptım ve Tülin'i arayarak yanıma çağırdım, ne de olsa başbakana karşı Tülin'in şahitliği kesinlikle tam tersi görüşleri savunduğum Alparslan'ın partisine atabileceğim en iyi kazıktı; zira biliyordum, Tülin, başbakanı sorularıyla nikah masasındaki 10 dakika içerisinde yer, tüketirdi!

Tülin geldikten sonra evlilik hazırlıklarımız da hız kazandı, evi taşımış, düğün yerini seçmiş, yemek ve süsleme için anlaşmaya varmıştık. Ancak şimdi karar vermem gereken başka bir konu vardı, bu konu Alparslan'ın elinde tuttuğu kare bir metal kutuyla ilgiliydi.

"Sevgilim?"
"Gel hayatım, balkondayım."
Yeni evimizin Galatalı manzarasının tadını çıkarırken, Alparslan elindeki kutuyu balkondaki masaya bıraktı.
"Bu?"
"Evet sevgilim. Bana yıllar önce bana emanet ettiğin kutu."
"Sen bunu sakladın mı?"
"Saklamamı söyledin, ben de sakladım."
Hemen kutuyu açtım. Deniz ile olan fotoğraflarımız, kartpostallar, plaklar, mektuplar, ses kayıtları ve daha niceleri. Kutuyu açar açmaz gözümün önünden akan büyük aşkın nice kareleri...
"Neredeydi bunca zaman?"
"Açıkçası varlığını unuttuğumu itiraf etmeliyim. Ancak annemin evini taşırken buldum ve sana vermek için fırsat kollamaya başladım. Taşınmaydı, yeni evdi, düğün hazırlıklarıydı derken, yalnız kalabildiğimiz ilk anı seçtim işte. Ne olur kızma bana hemen veremediğim için."
"Asla kızmıyorum sana. Sadece bunları görmek geçmişi hatırlattı. Gözümdeki yaşlar bu yüzden."
"Sevgilim hala emin değilsen, bekleyebiliriz. Bana alıştın, bize bir şans verdin, bunu net bir biçimde görebiliyorum. Evlilik için acele etmemize gerek yok."
"Hayır, hayır, kesinlikle evleniyoruz! Ben kararımı verdim."
"O zaman ne yapalım bu kutuyla."
"Deniz'e gönderelim kutuyu, belki hatırlamasına yardımcı olur geçmişi."
"Sen vermek istemez misin?"
"Hayır sevgilim, sen de verme lütfen. Adnan Bey götürsün senin için de uygunsa. Yarın davetiyeler gelecek, o davetiyeden bir tane ver. Kutuyla birlikte bürosuna teslim etsin. Ben de Derya'yla Gülten'e yollatırım bir davetiye."
"Olur sevgilim, nasıl istersen..."
Kutunun kapağını kapattım ve kendimi Alparslan'ın huzurlu kollarına attım, ne de olsa geçmiş, geçmişte kalmıştı, en azından o an için temenni ettiğim tam olarak buydu; geçmiş, geçmişte kalmalıydı!

Bir Deniz SevdimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin