Saldırının üzerinden geçen birkaç ay sonunda saldırıyı düzenleyen kişi bulunmuş ve suikastin Deniz'e değil, babama olduğu ortaya çıkmıştı. Babam sebebini hiç söylemese de mensubu olduğu askeriyede fikir ayrılıkları yaşamaya başladığı bu suikast sonrası tahmin edilemeyecek bir durum değildi. Deniz'le daha sık görüşüyor, artık özgürce el ele yürümekten çekinmiyorduk. Hatta Deniz'le babamın uzayan giden tavla turnuvaları, keyifli aile buluşmalarına dönüşüyor, Suna Teyze ile annem de çok sık bir araya geliyordu. Değişmeyen tek şey ise, Deniz ve babamın hayata bakış açısıydı. Siyasi sohbetlerinde ikisi de başka bir tarafı tutup, suçu diğer tarafa atmayı sürdürse de, artık bu noktada bile ortaklaştıkları bir tespit vardı: O da, memleket, hiç olmadığı kadar sessiz bir şekilde tehlikeli günlere doğru hızla ilerliyordu...
Okulumun bitmesinin ardından Cumhuriyet Gazetesi'nin Ankara bürosunda çalışmaya başlamış ve hızla koşuşturmaya adapte olmuştum. Deniz'le aramızdaki sohbetler giderek derinleşiyor, hatta konu sık sık evlilik noktasına geliyordu. Ben de Deniz'e bir sürpriz yapmaya karar verdim. Evet, o bana bir yüzük almış ve ben bu yüzüğü parmağıma geçirivermiştim, ama onun parmağında henüz bir yüzük yoktu ve o yüzük olmadan da bu bir nişan sayılmazdı!
Yüzüğü alıp, Denizlere varmak üzereyken Tülin'in sesiyle irkildim.
"Asena, Deniz sana bir zarf bıraktı."
Hızla Tülinlere doğru yönelmiş, bir yandan da kendi kendime söyleniyordum: "Ah Deniz, hiç bitmiyor sürprizleri!"Tülinlerin bahçeye girip zarfa uzanarak, beklemeden açtım. Ancak bu bir kartpostal değil, bu bir mektuptu. 9 Eylül 1980'de aldığım bir mektup...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deniz Sevdim
Ficción histórica80'lerin politik ortamında geçen gelgitli bir aşk ve devrimin en güzel hali: sevgi! Bir Deniz Sevdim, başlıyor...