Kızılay'a çok sık gelen biri olmama rağmen daha önce bu sokağı görmediğime ya da orada bile olduğunu fark etmediğime emindim. Sıra sıra sokak lambalarının yer aldığı bu sokakta her şey çok kusursuzdu. Renk renk ahşap görünümlü küçük dükkanlar sokağın her iki tarafını da sarmış bir şekilde sokağı süslüyordu. Özellikle kaldırım taşları, bu sokağın en güzel detaylarından biriydi ki, Kızılay'daki diğer sokaklardan farklıydı. Sokağın güzelliğini inceledikten sonra Deniz'in elimi tutmaya devam ettiğini fark edince utanarak hemen çektim. Sokağı biraz arşınladıktan sonra soldaki dükkanı işaret eden Deniz'in hemen ardından içeriye girdim.
İçeriye geçtiğimde üç bacaklı bir taburede oturan ve elinde dizinde duran kalın bir kitabın tozunu almak için bez bulunduran yaşlı adamı fark ettim. Beyaz kirli sakallı ve gözlüklü olan bu adam yanındaki sehpanın üzerinde duran küllüğe ağzındaki yanan sigarayı bıraktıktan sonra Deniz'e seslendi: "Deniz'im hoş geldin." İkisinin birbirine sarıldığı an, yakından tanıştıklarını fark etmemek çok mümkün değildi. Bana selam veren adamın adının 'Musa' olduğunu Deniz'in ona, "Musa Usta nasılsın?" diye seslenişinden anladım. Musa Amca ile Deniz'in sohbete daldığı anlarda ben, kategorilerine göre dizilmiş kitapların içerisinde çoktan kaybolmuştum. Sahaf gezmeyi sevenler için kesinlikle gizli cennet olabilecek olan Musa Amca'nın sahafı küçük olmasına rağmen binlerce kitabı içeriyordu. O esnada Deniz'in "Asena, benim üniversiteden arkadaşım Musa Usta. Yıl sonu verecek olduğu bir ödev için benimle röportaj yapıyor. Buralardayken, seni ve sakladığın hazineni de görsün istedim" sözleriyle istemsizce arkamı döndüm. Yüzümdeki utangaç gülümsemeyi görmüyor oluşuma rağmen hissedebiliyordum. Bana doğru yaklaşan Musa Amca, "Bunlar benim evladım gibi güzel kızım. Bu delikanlıya nasıl bakıyorsam, her birine de öyle bakıyorum" dediğinde aklımdan tam da 'ilk baskısı bile ne kadar temiz!' diye geçirdiğim elimdeki kitap vardı. Musa Amca'nın çayları getirmesiyle birlikte dükkandaki taburelere oturarak sohbetimizi sürdürmeye karar verdik.
Deniz, beni işaret ederek 'Çayı çok seviyor' dediğinde kaynar çayı içme sebebimi Musa Amca'ya anlatmaya çalıştığının farkındaydım. "Senin gibi desene çocuk" diyerek Deniz'e karşılık veren Musa Amca, bir elini Deniz'in bacağına koymuş, diğer eliyle çayını içiyordu. Deniz'in heyecanlı heyecanlı yürüyüşe dair konuştuğu anda, ben hayran hayran Deniz'e baktığımı Musa Amca'nın "Böyledir işte bu kızım. Aynı babası, o da böyleydi: Konuştukça dinletir, hayran hayran kendisine baktırırdı" sözleriyle irkildiğimde anladım. Utandığım o an, aynı zamanda Deniz'in babasının olmadığını anladığım an oldu. Ancak bunu Deniz'e, o bana anlatana dek sormayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deniz Sevdim
Ficção Histórica80'lerin politik ortamında geçen gelgitli bir aşk ve devrimin en güzel hali: sevgi! Bir Deniz Sevdim, başlıyor...