Şimdi birlikte atlatmamız gereken bir başka mücadele daha vardı, elbette babam!
Suna Teyze ve benim gece gündüz çalışmalarım sonuç vermiş ve Hüseyin için başlattığımız hak mücadelesi davaya dönüşmüştü. Başlayan davanın sonuçlanıp sonuçlanmayacağını ya da nasıl sonuçlanacağını o gün bilmiyorduk, ancak en önemli kısmı başarmıştık. Mahkeme dava açılmasını onaylayarak, suçu ve suçluları yargılamak için ilk adımı atmıştı, bu bile o dönem için çok büyük bir başarıydı. Suna Teyze davayı takip ediyor, söz konusu birimin parçası olan Muzaffer Amca da dava kapsamında soruşturma geçiriyordu. Babamın ise olayla, en azından görünürde, bir bağı yok gibiydi.
Okulun bitmesine sadece birkaç ay kalmıştı ve ben Tülin ve Ahmet'in sürekli Alparslan'la olmasına rağmen onu hiç görmüyordum, tesadüfi ve son derece uzak mesafe karşılaşmamız dışında. Bu çocuk, kesinlikle köşe kapmaca oyununu benden daha iyi oynuyordu. Üstelik artık kaçması için tek sebep de Deniz değildi, aynı zamanda benim üzerinde çalıştığım dava babasını yargılatmak üzereydi.
O gün okul gazetesinde yarım kalan tüm işlerimi bitirmek ve bugüne dek yaptığım tüm haberlerin arşiv kaydını almak üzere okuldaydım ve tabi artık yavaş yavaş okul gazetesindeki memurlar ile vedalaşmamın da vakti gelmişti. Gazetedeki işlerimi bitirmiş çıkmak üzereyken açılan kapıdan Alparslan girdi, şaşırmıştım; ancak bu şaşırma, Alparslan'la yüz yüze gelmemle ilgili değildi, aslında Alparslan'la okulun içinde karşılaşmış olmamla ilgiliydi. Zira Alparslan'ın okulu biteli bir yılı aşmış, ara ara kampüste olduğunu bilsem de okulun içine o günden bugüne sayılı denilebilecek kadar az girmişti.
"Merhaba Alparslan."
"Merhaba Asena, konuşmamız lazım."
En son bana bunu söylediğinde çocukluk arkadaşımı kaybetmiştim. Bu kez neyi kaybedeceğimi merak ederek, beni yönlendirdiği koridordaki köşeye doğru çıktım.
"Nasılsın?"
"İyim, ancak hoşbeş etmeye gelmedim."
"O zaman niye geldiğini sorayım. Neden geldin Alparslan?"
"Az önce istihbarattaki bir arkadaşımdan bu fotoğrafları aldım."
Alparslan'ın bana uzattığı fotoğrafları incelemeye başladım. Fotoğraflarda çoğunlukla Deniz vardı ve birkaç karede de Deniz ve ben, üstelik bu karelerde oldukça samimi görünüyorduk. Hemen aklıma ilk geleni söyledim.
"Babam, beni mi takip ettiriyor?"
"Bilmiyorum ama sanmam. Hangi ideolojiden olursa olsun liderler hep takip edilir, muhtemelen takip edilen Deniz. Sen daha çok yakalanansın."
"O halde neden getirdin bana bunları?"
"Çünkü birazdan babanın önünde olacak bu fotoğraflar. Engel olmaya çalıştım ama başarılı olamadım. Baban da babam da bugün bu fotoğrafları görecek."
"Teşekkür ederim Alparslan. En azından hazırlıklı yakalanacağım."
"Hiç korkmuyor musun Haluk Amca'nın tepkisinden?"
"Ödüm kopuyor, korkmak az kalır. Ama korktuğum tepkisi değil, beni ve hislerimi yok sayarak bana yüz çevirmesi."
Alparslan, bir kez daha dostluğunu yapmış ve bana fotoğrafları koşa koşa getirmişti, hem de her şeye rağmen... Yanımda çok uzun kalmadı, babasından ve davadan ise hiç bahsetmedi. Fotoğraflar üzerine yapmış olduğumuz konuşmanın ardından yanımdan hızla uzaklaşarak, bir kez daha kayıplara karıştı. Bense bugün Suna Teyze'nin bürosunda olacağını bildiğim Deniz'e gittim ve fotoğrafları ona gösterdim."Alparslan ortaya çıktı demek?"
"Ben diyorum babam, sen diyorsun Alparslan!"
"Kızma sevgilim. Babana artık bir şekilde söylemeliydin, söylemeliydik zaten. Birkaç ay kaldı okulunun bitmesine. Böyle gizli kapaklı ben de kötü hissediyorum zaten kendimi. Hatta istersen ben konuşayım babanla, uygun olan da bu."
"Hayır Deniz lütfen önce ben vereceği tepkiyi göreyim."
Kararıma saygı duyan Deniz, gerginliğimi almak için harekete geçmişti.
"Yalnız çok güzel çıkmışız. Hem hiç fotoğrafımız yok da demeyeceğiz artık!"
"Sen tam bir aptalsın!"
"Evet aptalım, sana aptalım ben, aptal aşığım..."
İşe yaramıştı, az önceki gerginlik Deniz'in sırnaşmalarıyla yok olup gitmiş, boynuma sığınıp öpücükler kondurmasıyla da tamamen bitmişti. Sıra babamla yüzleşmeye gelmişti.Eve vardığımda bahçeden sesleri duyulan anne ve babamı ilk kez kavga ederken görüyordum. Ve konunun ben olduğu o kadar belliydi ki... Beni gören babam, ben gelene kadar anneme yönelttiği öfkesini, bu kez bana yöneltiyordu.
"Geldi işte gündemimizin baş mümessili!"
Üste çıkmak için ilk hamlemi yaparak, mutfak masasında duran fotoğrafları elime aldım.
"Baba sen beni mi takip ettiriyorsun? Gerçekten inanmıyorum sana!"
"Hayır küçük hanım, bu fotoğraflar yanındaki zibidiyi takip eden istihbarattan geldi. Ama şu an anlıyorum ki, Alparslan bana Deniz'den ilk bahsettiğinde takip ettirmeliymişim seni, belli ki hata yapmışım sana güvenerek."
"Ben senin güvenini kıracak bir şey yapmadım baba."
"O zaman bu fotoğraflar ne? Eylemlerde bile yanı başındasın kim olduğunu bile bilmediğimiz bir çocuğun!"
"Deniz'i seviyorum baba ve kim olduğunu gayet iyi biliyorum!"
"Sevemezsin! Vatana ihanet edenler sevilmez!"
"Senin bu kadar sığ düşündüğüne gerçekten inanamıyorum. Vatana ihanet ne? Herkesin eşit olmasını mı istemek? Yoksa tam bağımsız bir Türkiye hayali mi kurmak? Hangisi vatana ihanet etmek?"
"Bak sen şu laflara... Küçük kızımız önce aşık olmuş, sonra da sosyalist! Geç bu içi boş safsataları!"
Babamın her cümlesinde sesi yükseliyor, bana ilk kez bağırıyordu. Üstelik verdiğim hiçbir cevapla ilgilenmiyor, kendi bildiği doğruları sesli bir şekilde tekrarlamak için tartışıyordu benimle.
"Şimdi odana çıkıyorsun ve konu bir daha açılmamak üzere kapanıyor. Bugünden sonra evden okula, okuldan eve; elbette, benim gözetimimde!"
"Baba ne yaparsan yap vazgeçmeyeceğim!"
"Vazgeçmezsen bir sonrakinde bu kadar sakin bir tavırla karşılaşmayacaksın bunu bil Asena!"
Ağlayarak odama çıktıktan sonra ardımdan gelen anneme gece boyu gözyaşı döktüm. Annem sakin olmamı, babamın suyuna gitmem gerektiğini, ilk başlarda kendisinin de Deniz'e karşı çıktığını, ama zamanla nasıl alıştığını söyleyip duruyordu. Ancak aynı şey değildi. Annemin tepkisi, babamınkinin yanından bile geçemezdi...Birkaç hafta babamın ya da babamın benim için başıma diktiği askerlerin gözetiminde okula gidip geldim. Artık tam zamanlı bir gardiyanım vardı. Deniz'le görüşemiyor, haberleşmek için Tülin'in getirip götürdüğü kartpostalları kullanıyorduk. Deniz'i görmeyeli bir aya yaklaşmışken bir sabah kapımın önünde beliriverdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deniz Sevdim
Ficção Histórica80'lerin politik ortamında geçen gelgitli bir aşk ve devrimin en güzel hali: sevgi! Bir Deniz Sevdim, başlıyor...