"Sinan Bizim Oğlumuz"

4 0 0
                                    

Deniz'in sorusuyla fark etmeden ona, Sinan'dan bahsettiğimi anlamıştım. Ancak şu an düşüncelere dalıp, onu daha da şüphelendirmem büyük bir hata olurdu.

"Sinan sizi ilgilendiren biri değil. Ben sizi geçireyim artık, buyrun lütfen."
Ayağa kalkmış, elimle kapıya işaret ediyordum.
"Asena, bir yere gitmiyorum, en azından sorumun cevabını alana dek. Sinan kim?"
Deniz de ayağa kalkmış, tam karşıma dikilmişti.
"Sinan bizim oğlumuz. Alparslan ile benim yani."
"Sen bu adamdan bir de çocuk yaptın yani? Pes doğrusu..."
"Size söylemiştim, mutlu bir ailemiz var."
"Asena aklıma gelen şeyi doğrudan soracağım, lütfen bunu bir hakaret olarak algılama. Sinan bizim oğlumuz mu, Sinan kaç yaşında Asena?"
Yüzümün inandırıcı olmasına dikkat ediyor, mimiklerimi kontrol etmek için özel bir çaba harcıyordum.

"Hayır Deniz, hayır tabii ki. Sinan bizim oğlumuz, benimle Alparslan'ın. Evlendikten hemen sonra hamile kaldım. Bunu Tülin de dahil olmak üzere herkese sorabilirsin."
"Neden o zaman ona babamın adını verdin? Sinan babamın adı biliyorsun değil mi?"
"Elbette biliyorum Deniz. Ama benim oğlum adını babandan almıyor, Sinan Cemgil'den alıyor. İnanmışlığıyla sonuna kadar gitmesi beni hep etkilemiştir. O yüzden Sinan olsun istedim adı."
"Babam da böyle biriymiş."
"Biliyorum, dinledim annenden."
Aramızdaki 'siz' gitmiş, yeniden 'senli benli' olmaya başlamıştık.
"Özür dilerim ama bu benim hemen sindirebileceğim bir şey değil. Önce evlenmen, sonra çocuk yapman hem de Alparslan'la... Keşke sana döneceğime inansaydın, keşke beni bekleseydin ve keşke Sinan bizim oğlumuz olsaydı, o zaman, işte o zaman Alparslan'la olman mantıklı gelirdi, o zaman mecbur kaldığını bilirdim. Ama görüyorum ki, sen Alparslan'la olmayı istemişsin, onu gerçekten sevmişsin. Bana düşen tek şey ise, mutluluk dilemek olur."

Islanan gözlerini sakladığını düşünerek bana elini uzatan Deniz, vedalaşarak odadan çıktı. Biraz yalnız kalıp, içimdeki her şeyi gözyaşlarımla dışarıya akıtmam gerekiyordu. Bu yüzden Derya'ya çalışmam gerektiğini söyleyerek kimseyi yanıma göndermemesini istedim. Yaklaşık yarım saat aralıksız ağladıktan sonra Alparslan'ı arayarak her şeyi anlattım. Sakin olmam gerektiğini söylüyor, bugün beni kendisinin alacağından ve her şeyi yüz yüze konuşmamız gerektiğinden bahsediyordu. Günün sonunda da öyle oldu, Alparslan'la yemekteydik.

"Asena, Deniz'e doğruyu söylemek istersen bunu anlarım, inan bana."
"Alparslan, Sinan'ın babası sensin. Evet, belki biyolojik olarak değil, ama manevi olarak o senin oğlun. Sana ne kadar düşkün olduğunu biliyorsun."
"Elbette biliyorum. Sizi kaybetmekten ödüm kopuyor. İyi değilim Asena, görmüyor musun? Deniz döndüğünden beri her gün uyandığımda sizi evde bulamamak korkusuyla doğru düzgün uyku uyumuyorum ben. Ama bunun kararını ben değil, sen vermelisin."
"Deniz ikna oldu Alparslan, vazgeçti benden, bizden. Hayatımızda hiçbir şeyin değişmesine gerek yok, biz bir aileyiz ve sen bu aileden vazgeçene kadar ben vazgeçmeyeceğim, sana 5 yıl önce ne söz verdiysem, hala o noktadayım bunu bil."
Yüzü rahatlamış görünen Alparslan, cebinden bir kutu çıkardı.

"O zaman artık net bir karara varmışsın, açıkçası buna sevindim. Şimdi senden bir şey rica ediyorum, eğer bu aileyi korumaya devam edeceksek bu evlilik daha gerçek görünmeli. Deniz'in de bunu görmesi için senden rica ediyorum bu yüzüğü tak."
Kutuyu bana uzatan Alparslan, kutuyu açtı. Kutunun içerisinde iki alyans, bir de oldukça büyük taşlarla çevrili olan bir yüzük vardı. Haklıydı, eğer Deniz'e yalan söylemeye devam edeceksem, artık bu evliliğe inanmam ve Deniz'i de inandırmam gerekiyordu. Hem alyansı hem de yüzüğü alarak hiçbir şey söylemeden parmağıma geçirdim. Ardından Alparslan'ın da alyansı takması için bekledim.
"Umarım gerçekten bir aile oluruz bir gün, ben buna inanmaktan asla vazgeçmeyeceğim."
"Umarım Alparslan, inan bana deniyorum."
"Görüyorum Asena, çabaladığının farkındayım ve bunun için sana minnettarım."
"Hadi gidip oğlumuzu görelim biraz, bugün buna ikimizin de ihtiyacı var."

Yaklaşık yarım saat sonra evdeydik ve Sinan henüz uyumamıştı. Alparslan ile o kadar iyi anlaşıyordu ki, onları dışarıdan gören herkes ilişkilerine imrenirdi. Ben salonda yarınki sendika temsilcisiyle yapacağım görüşme öncesinde çalışırken, Alparslan oynarken yorgun düşen Sinan'ı uyutmanın zaferiyle bir bardak viski doldurmuş, karşıma oturmuştu.
"Asena bugün senden çok şey istediğimin farkındayım, ama bir şey daha isteyebilir miyim?"
Gözlüğümü çıkarıp bir kenara bıraktım ve Alparslan'ı dinlemek için hazır olduğumu gösteren bir pozisyona geçtim.
"Bugün Sinan'la ve senle birlikte uyuyabilir miyim? Eğer bir gün sizi kaybedersem, böyle bir anının hiç olmamasından dolayı pişman olmak istemiyorum."
Evli olsak da evlendiğimiz ilk günden bu yana aynı yatağı paylaşmamış, özellikle de Sinan'ı kendi odasına geçirdikten sonra bu oyunu daha rahat oynar hale gelmiştik. Ancak adım atma sırası bendeydi. Alparslan'ı anlıyor ve buna, en azından bu kadarına hakkı olduğunu düşünüyordum. O gün Sinan'ı aramıza alarak, ilk kez birlikte uyuduk ve sabahında görmüş olduğum Sinan'ın neşesi, bunu ara ara yapmamız gerektiğini gösteriyordu. Sinan belki Alparslan'ın gerçek oğlu değildi, ama artık ne ben ne de Deniz onları ayırabilecek bir güç olmaktan çok uzaktık, zira onların arasındaki bağ biyolojik değil, sevgiseldi...

Bir Deniz SevdimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin