Ertesi gün tüm tartışmaya rağmen Sinan'a bir okul seçmeyi başarmış ve bir şekilde ortak bir görüşe varmıştık. Tülin hala bendeydi, benim ise ani çıkan bir konferans nedeniyle Ankara'ya gitmem gerekiyordu. Sadece bir gece kalacak, ertesi gün ise geri dönecektim, ancak önce Sinan'ın Tülin'le kalacağını hem Deniz'e hem de Alparslan'a haber vermeliydim. Bu yüzden okul meselesi kapanır kapanmaz konuyu açtım.
"Planlamadığım bir şekilde bugün Ankara'ya gitmem gerekiyor, ama sadece bir gece kalacağım. Ben dönene kadar Tülin zaten evde, o yüzden bir gün için Sinan'ı sürüklemek istemiyorum."
Deniz'den önce cevap veren Alparslan olmuştu.
"Bende de kalabilir Asena, biliyorsun değil mi?"
"Elbette biliyorum Alparslan, hatta bundan çok mutlu olacağına da eminim. Ancak zaten cumartesi sende, hazır Tülin evdeyken düzeni hiç değişmesin."
Deniz konuya hiç girmemiş, açıkçası Alparslan'a bile laf atmamıştı. Bu durum şaşırtıcı olsa da yetişmem gereken bir konferans vardı.Ankara bıraktığım gibiydi; her yer değişiyor, her şey dönüşüyor, ama bu şehrin kasvetli havası asla değişmiyordu. Ankara'nın girişinden başlayan devlet kurumlarının binaları, şehri daha da kasvetli hale getiriyor, adeta 'bu şehirde gezerken ciddi olmak zorundasın' mesajı veriyordu. Ankara'ya varır varmaz doğrudan konferansı vereceğim salona gittim. Açıkçası çok hazırlıklı değildim, bu yüzden konferansa kadar olan süreyi hazırlık yapmak için kullanmak istiyordum. Her ne kadar aceleye gelmiş olsa da kötü bir konferans geçirmemiştim. Konferans bitip de bana hazırlanmış odaya döndüğümde odadaki masanın üzerinde duran kartpostalı fark ettim. Bu kartpostal, Deniz'in ilk toplantısını dinlediğim çay bahçesine aitti. Arkasını döndürdüğümde yazan tek şey ise, 'ilk günkü gibi' idi. Açıkçası meraklanmıştım, Deniz'i İstanbul'da bırakmış, Ankara'ya geldiğimi bile ona, sadece birkaç saat önce haber vermiştim. Bu ya kötü bir şakaydı ya da Deniz bir şekilde bana geçmişi hatırlatmanın yolunu buluyordu, anlamak için yapmam gereken tek şey ise, o çay bahçesine yeniden gitmekti.
Çay bahçesine vardığımda etrafta pek de birileri var sayılmazdı, Deniz ise ortada yoktu zaten. Neden buraya geldiğimi sorgulamadan önce çoğu boş olan masalardan birine oturdum ve kendime bir çay söyledim. Ancak çayım tek başına gelmedi, yanında bir de kartpostal vardı. Kır saçlı çayı getiren adama kartpostalı kimin bıraktığını sorsam da soruma herhangi bir yanıt alamadım. Sanırım aradığım yanıt kartpostaldaydı, zira kartpostal Deniz'le ilk röportajımızı yaptığımız yer olan Kızılay Meydanı'nı gösteriyordu. Arkasında ise sadece 'hatırla' yazıyordu. Çayı içtikten sonra Kızılay Meydanı'na geçtim, hemen ilk röportajı yaptığımız anıtın önüne oturdum, ancak Deniz yine yoktu. Birkaç dakika sonra genç bir çocuk elime yeni bir kartpostal sıkıştırdıktan sonra ortadan kayboldu. Artık soru sormayı bırakmış, sadece kartpostalları takip etmeye başlamıştım. Bu kez ardında 'vazgeçme' yazan kartpostalın peşine düştüm ve bu kartpostal beni Deniz'le ilişkimizin çoğuna şahit olan mesire alanına götürdü. Her zaman oturduğumuz ağacın altına oturarak beklemeye başladım, ya Deniz gelecek ya da nasılsa bir kartpostal bana ulaşacaktı. Yaklaşık yarım saat sonra tahmin ettiğim oldu ve başka bir genç çocuk, bana selam verip beklediğim kartpostalı bıraktı. Bu kez rotam, Denizlerin eski eviydi ve kartpostalın ardında yazan 'bana gel' mesajı çok açıktı, bu işin ardında kesinlikle Deniz vardı.
Denizlerin eski evinin önüne geldiğimde tüm geçmiş gözümün önünden adeta bir film şeridi gibi akıp geçiyordu. Kapının önünde ne kadar beklediğimden habersiz, kapıyı çalmak için bir adım daha attım ve derin bir nefes aldıktan sonra kapıyı tıklattım. Kapıyı açan Deniz'di; yüzünde kocaman bir gülümseme, gözlerinde gülümseyince ortaya çıkan ışıltı ve onu ilk gördüğümde üzerinde olan parka ile...
"Merhaba en güzel kavgam, hoş geldin..."
"Bu ne şimdi Deniz, bütün Ankara'yı gezdirdin bana. Amacın ne, gerek var mı gerçekten böyle oyunlara?"
"Hatırlaman lazımdı Asena; beni, bizi, neler yaşadığımızı, ama asla vazgeçmediğimizi, hatırlaman lazımdı... Lütfen içeri gel ve benimle tartışacaksan da içeride tartış."
Deniz'in sözleri üzerine içeri girdim, evde çok az eşya kalmış olsa da hala yaşanan bir ev gibi sıcak ve samimiydi. Deniz'in beni yönlendirmesiyle terasa doğru devam ederken, burada yaşadığı zamanlardaki odasının kapısına gözüm takıldı, hayatımın burada değiştiğini hatırladım, bir anlık tutkuya kapılıp, senelerimi herkese yalan söyleyerek geçirdiğimi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deniz Sevdim
Ficción histórica80'lerin politik ortamında geçen gelgitli bir aşk ve devrimin en güzel hali: sevgi! Bir Deniz Sevdim, başlıyor...