Ben şaşkınlıktan konuşamıyordum, Deniz ise yüzümden bir şey okuma umuduyla sürekli olarak gözlerini yüz hatlarımda gezdiriyordu. Cevap vermek zorunda olduğumun farkındaydım ve konuşmadan önce derin bir nefes aldım:
"Deniz bunu yapamam. Ben bu yüzüğü alamam. Gerçi belki sadece bir hediyedir, ben yanlış anlamışımdır ama alyansa inanılmaz benziyor..."
Gülümseyen Deniz'in şaşkınlığıma mı yoksa aldığı cevabın saçmalığına mı güldüğünü bilmiyordum o an.
"Benim en güzel kavgam, bitmeyen mücadelem, sol yanım, sevgilim; benimle evlenir misin?"
Doğru anlamıştım, bu bir alyans ve Deniz'in sözleri de bir evlilik teklifiydi. Deniz'i ilk kez bu kadar romantik görüyordum açıkçası. Bir yanım boynuna sarılmak için kendini zor tutarken, bir yanım beni yeniden yarı yolda bırakacağını hep biliyordu...
"Deniz..."
"Biliyorum şaşkınsın, biliyorum, hazır değilsin. Üstelik çok daha fazlasını da biliyorum: okulumuz var, ailene şu an bu durumu açıklayamazsın ve mesleğini hiç yapmadan birine kapılıp gitmek de istemiyorsun. Hepsini biliyor, hepsini görüyorum. Farkındayım."
Ben sadece kafamla onu onaylıyor ve konuşmasını nereye gideceğini merakla bekliyordum.
"Ama şunu da biliyorum, ben öyle birkaç günlük sevmiyorum seni Asena, ben seni bir ömür bekleyecek kadar çok seviyorum. Bu beklemekle tükenebilecek bir şey değil. Sen de bu kadar eminsen hissettiklerinden bu yüzüğü bugün al ve cevabını bana hazır olduğunda ver. Bu 10 yıl mı sürecek, bırak sürsün. Ben beklemeye, sonunda sen olan her şeyi beklemeye razıyım. Şimdi bir kez daha soruyorum, benimle evlenir misin?"
Aramıza giren aylar Deniz'e iyi gelmiş, bana gitmeyeceğinin güvencesini vermek için bir yüzükle çıkagelmesi açıkçası çok hoşuma gitmişti. Hiçbir şey söylemeden kutudan çıkardığım alyansa baktım ve kısa süreli bu bakışın ardından alyansı parmağıma geçirdim.
"Evet mi?"
"Evet sevgilim, evet!"Soğuk olan havanın etkisiyle bomboş olan bahçede birbirimize rahatça sarılabilmiş ve ilkinden çok daha uzun bir öpüşmeyle nişanımızı kutlamıştık. O yere ilk geldiğimizde yaptığımız gibi çimlere yan yana uzandık. Ve sessizliği bozan ilk kişi bendim, çünkü adım atma sırası bendeydi.
"Deniz?"
"Efendim sevgilim?"
"Bugün bütün günü birlikte geçirelim mi?"
"Ailen ne der buna?"
"Açıkçası aylardır evdeyim. Hastanede ve sizde olduğum dönemden habersiz olduklarını da varsayarsak onlara göre bayadır evdeyim. Bu yüzden Tülin'de kalmama izin verebilirler, üstelik yarın hafta sonu ve ben doğum günümü hala kutlamadım."
"Kantinde kutluyordunuz ama?"
"O küçük bir kutlamaydı. Tülin beni idare ederse daha büyük bir kutlama için izin alabilirim. Yani bunu bir bahane olarak kullanabilirim. Ayrıca sen sürekli beni mi izliyorsun?"
"Elbette seni izliyorum hem de sürekli!"Birlikte geçirdiğimiz birkaç saatin sonunda soluğu evde aldım, elbette parmağımdaki yüzüğü çıkarıp çantama attıktan hemen sonra! Annemden izin almak için yapmış olduğum birkaç şımarıklık işe yaramıştı. Ancak babamı da aşmam gerekiyordu. O yüzden hemen telefona sarıldım ve sorguda gibi hissettirecek birkaç sorudan sonra istediğim izni aldım. Şimdi sıra doğum günü kutlayacakmışız gibi hazırlanmaya gelmişti. Bu kez abartılı bir makyaj ya da saçtan uzak durarak, kırmızı bir elbise giydim. Aşağıya indiğimde annem bile beni doğum günü kutlaması için abartısız bulmuş, ancak çok zarif ve güzel göründüğümü söylemeden de geçememişti. Annemden aldığım iltifatlar sonrası önce Tülin'e, oradan da Deniz'e geçtim, çantamdaki yüzüğü yeniden parmağıma takarak elbette! Eve girdiğimde Suna Teyze yoktu.
"Suna Teyze yok mu?"
"Bugün büroda olacak. Ben yokken baya yol almışsınız. Elde ettiğiniz tüm dosyaları toparlayıp, yarın sabah dava için başvuru yaptıktan sonra gelecek."
"Baş başayız yani."
"Kesinlikle baş başayız."
Yenilen romantik bir yemek, içilen birkaç kadeh rakı ve birbirimizden ayrı geçen günlerin tutulan çetelesinin ardından sıra hiç okumadığım kartpostallara gelmişti. Elinde bir demet kartpostalla gelen Deniz, artık okuma vaktinin geldiğine işaret ediyordu.Bir yandan kartpostalları okuyor, bir yandan da Deniz'le sohbet ediyordum.
"Biliyor musun, en başından beri rakı insanı olduğunu biliyordum. Gülten'le şarap içtiğiniz o gün bile..."
"Neden sosyalistler şarap içemez mi? Ayrıca o akşama döneceksek, Alparslan ile içtiğin şarabı da konuşmak isterim!"
Gülümsedim. Haklıydı, toplumdaki genel kanı sosyalistlerin yaşam biçimlerinin daha serkeş olduğu yönündeydi. Öyle ki, fakir oldukları için herkesin eşit olmasını istediklerini düşünenler bile vardı. Ancak Denizlerin maddi durumu oldukça iyiydi. Sadece kapitalistler gibi yaşamıyorlar, gösterişten uzak bir yaşam sürüyorlardı.
"Aslında hayır. Sosyalistler de şarap içebilir. Hatta paylaşması ve zahmetsiz bir şekilde içmesi en kolay içkinin şarap olduğunu düşünürsek bence şarap, kesinlikle sosyalisttir!"
Bu kez gülen Deniz'di. Ama haksız sayılmazdım. Şarap içmek için tabaklarca meze hazırlamana gerek yoktu. Öyle dümdüz de içebilirdin. Kadehe mi? Ona kesinlikle ihtiyaç yoktu, aynı şişeyi kolayca paylaşabilirdin. Ama rakı öyle değildi. Rakı özen ve hazırlık isterdi. Üstelik söz konusu rakıysa ne sofranı ne de muhabbetini herkesle paylaşamazdın.
"Belki haklısın belki de sadece sarhoşsun!"
"Sarhoş değilim Deniz, gayet kendimdeyim. Hatta ilk kez ne istediğimi bu kadar iyi biliyorum!"
"Ne istiyorsun?"
"Seni!"Cevap verdikten hemen sonra Deniz'in kucağına attım kendimi ve onu öpmeye başladım. Gelgitlerle geçen bir yıl, araya giren ayrılık, birbirimizi kaybetme ihtimali birleşmiş ve adeta tutku olup akmaya başlamıştı. Kendimizi durduramıyor, öpüşmeden duramıyorduk. O esnada benden daha hızlı toparlanan Deniz, beni durdurmaya çalıştı.
"Tamam buna alkol almadığın bir gün devam etmeliyiz."
"Deniz seninle olmak istiyorum!"
"Ben de bunu çok istiyorum ama şu an olmaz."
"Sarhoş değilim Deniz!"
Gerçekten de değildim, en azından gidişatın kontrolünü kaybedecek, aldığım kararları ertesi gün hatırlamayacak kadar değildim.
"Asena bu hayatını değiştirecek bir karar. Bunu öylece hem de alkollüyken yapamayız. Lütfen anla beni."
Deniz'in üzerinden kalktım ve suratımı astım. Beni üzen beni reddetmesi değil, beni anlamıyor oluşuyordu. Ben Deniz'i bir daha ne zaman kaybedeceğimi bilmeden yaşıyordum. Ve bu, belki de bizim tek şansımızdı."Asma suratını. Seni reddediyor ya da istemiyor değilim. Sadece her şeyi sırasıyla yapalım istiyorum."
"Ben seni anlıyorum Deniz. Ama sen beni anlamıyorsun."
"Anlat o zaman bana."
Beni kendisine çevirmiş, düşen suratıma elini yaslamıştı.
"Deniz bu belki de bizim tek şansımız birlikte olmak için."
"Bunu sana düşündüren şey ne? Bana güvenmiyor musun?"
"Hayır konu güven değil. Tabii ki sana güveniyorum. Aksi takdirde o yüzüğü zaten almazdım."
"Eee o zaman sorun ne? Neden böyle düşünüyorsun?"
"Deniz ben seni bir kere kaybettim ve yeniden bulmam aylarımı aldı. Bir sonrakinde bu kadar şanslı olup olmayacağımı da bilmiyorum üstelik..."
"Gerçekten bu mu seni kaygılandıran?"
"Elbette bu. Yoksa beni reddedemeyeceğini zaten biliyorum...."
Özgüvenim Deniz'in kahkaha atmasına neden olmuştu. Beni kollarına saran Deniz, başını başımın üstüne koydu.
"Ben sadece pişman ol istemiyorum sevgilim."
"Ben tek bir koşulda pişman olurum, o da bunu seninle yaşayamadan seni kaybedersem."
"Kaybetmeyeceksin beni, sana söz veriyorum."O an Deniz'i daha fazla zorlamamaya karar verdiğim için sessiz kalıp, yan yana olmamızın tadını çıkarmaya başlamıştım. Sonuçta doğru anın geldiğine ikimiz birlikte karar vermeliydik. Ama bu kez hiç beklemediğim anda beni kendisine tutup çevirerek dudaklarıma yapışan Deniz'di ve benim onu durdurmaya hiç niyetim yoktu!
Bir yandan nefes almadan beni öpüyor, bir yandan da "Durdur beni" diye bana yalvarıyordu. Ancak ondan aldığım cesaretle onu durdurmak ne kelime, ona bir adım daha ileriye gitmesi için saatlerce dil dökebilirdim. Bir süre sonra konuşmayı da bıraktık, en azından sözlerle. Zira dokunuşlarımız birbirimize ne kadar aşık olduğumuzu anlatacak kadar güçlü bir sese sahipti. İlk Deniz'le birlikte olmuştum, bu kadar ürkütücü olarak anlatılan bir şey, nasıl oluyor da bu kadar heyecan ve tutku verici olabiliyordu. Bunu aklımdan geçirdiğim o an anlamıştım, sonumuz ne olursa olsun ben Deniz'e aittim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deniz Sevdim
Historical Fiction80'lerin politik ortamında geçen gelgitli bir aşk ve devrimin en güzel hali: sevgi! Bir Deniz Sevdim, başlıyor...