Hastaneye yattıktan sonra; görmüş olduğum şiddetle kırılıp yanlış kaynayan burnum, yaralarım temizlendikten sonra biraz olsun açılmış olan sağ gözüm ve kemiği neredeyse kalmayan sol alt bacağım için 3 ayrı ameliyat geçirdim. Tüm bunlar 2 haftayı almış ve ben bu süre zarfında yerimden neredeyse hiç diyecek kadar az kalkmıştım. Gün boyunca ailem, Suna Teyze, Tülin, Ahmet, Alparslan'ın ailesi ve gazeteden birçok arkadaşım beni yalnız bırakmıyordu. Geceleri ise, ikisinin birden kalmasına gerek olmadığını defalarca söylememe rağmen, beni dinlemeyen Deniz ve Alparslan, her gözümü açtığımda baş ucumda oluyordu. Toparlamaya başlamıştım, ancak henüz hastaneden çıkma vaktim gelmemişti. Son bir ameliyat daha geçirmem gerekiyordu, sadece son bir ameliyat daha...
Savaş bölgesinden döndükten sonra neredeyse hiç denecek kadar az konuşmuştum, bu benim konuşmayı ne kadar sevdiğim düşünüldüğünde çok endişe verici olabilirdi etrafımdakiler için. Ne Deniz'e ne de Alparslan'a gece boyu birlikte olmamıza rağmen gerekmedikçe tek kelime etmiyor, sadece ara ara Sinan'la ilgili konuşuyor ve Sinan'ı ne kadar özlediğimden bahsediyordum, çünkü bu özlem içimde saklayabileceğimden çok daha fazlaydı artık. Suskunluk belki de benim iyileşme yöntemimdi, yaşadıklarımı içime atarsam, kimseye bir şey anlatmazsam, onları gömmeyi bir şekilde başarırsam; her şeyin eskisi gibi olacağını düşünüyordum. Ancak benim suskunluğum çok da uzun süremeyecek gibiydi, zira koridorda giderek yükselen bağrış çığrışa birinin bir son vermesi gerekiyordu ve o kişi de bendim.
"Nasıl izin verdin ya, nasıl? Öylece çekip gitmesine nasıl izin verdin? Görmüyor musun ne hale gelmiş? Tek bir kelime etmiyor, ikimizle de konuşmuyor!"
"Sanki onu vazgeçirebilirmişim gibi konuşuyorsun benimle! Onu vazgeçirebilecek bir kişi vardı, o da ne yazık ki, her ihtiyaç olduğunda olduğu gibi yine ortalarda yoktu!"
"Beni suçluyorsun değil mi, her zamanki gibi? Çünkü bu kolay olanı! Suçu at Deniz'e çık her şeyin içinden. Sadece birkaç haftalığına gitmiştim, hiçbir yere kaybolmamıştım! Tek ihtiyacım biraz kafamı toplamak, onu, bizi özlemekti. Birkaç gün ya sadece birkaç gün oyalayacaktın... Eğer koşa koşa gidip o diplomatik dokunulmazlığı almasaydın ona yaranmak için bugün bu halde olmazdı!"
"Ona yaranmak için değil, onu korumak için aldım ben o belgeyi! Nereden bilebilirdim böyle olacağını? Ben seni suçluyorum da kendimi suçlamıyor muyum sanıyorsun Deniz? Her gün, her uyandığımda; ona engel olamadığım için, o lanet belgeyi aldığım için, onu durduracak güce bir türlü erişemediğim için, her an inan bana her an kendimi de suçluyorum!"
Elime serumun takılı olduğu tekerlekli demiri alıp, yanlarına varana dek duyabildiklerim tam olarak bunlardı, yanlarına vardığımda onları yumruklaşırken bulmayı beklerken, birbirlerine sarılmış ağlarken buldum. Beni fark edince toparlanan beylere bir şey söylememe gerek kalmamış, etraftakilerden özür dileyerek odama geri dönmek için harekete geçmiştim, elbette ikisi de çoktan ayaklanmış ve peşime düşmüştü. Odaya girdiklerinde koltuğa oturmaları için onlara işaret ettim ve ben de sırtımı yatağın ayak kısmındaki demire dayayarak, hala yanımda sürüklediğim serumla karşılarına dikildim."Siz neden hiç büyümeyen iki çocuk gibisiniz? Neden her fırsatta birbirinizi yiyorsunuz? Üniversite kantininde takılıp kaldınız, ama artık o yaşlarda değilsiniz, her canınız sıkıldığında herkesin ortasında bağıra çağıra kavga edemezsiniz; hele ki, biriniz milletvekili, biriniz Türkiye'nin en büyük üniversitelerinden birinde akademisyenken!"
"Özür dilerim..."
"Ben de özür dilerim..."
İkisi de yere bakıyor, yaptıklarından utandıklarını gösterircesine suçlu ifadeleri sergiliyorlardı. Ancak emindim ki, sadece birkaç dakika sonra bile birbirlerini yiyebilirlerdi, bu hiç değişmeyecekti..."Ben size güvenip, Sinan'ı size bırakıp cehennemin ta dibine gittim. Böyle mi baktınız oğluma?"
"Sinan gayet iyi Asena, ayrıca şaşıracaksın ama gayet de iyi baktık ona. Birkaç gün sonra kendi gözlerinle göreceksin bunu. Neden sadece senin oğlunmuş gibi konuşuyorsun, Sinan bizim oğlumuz. Sen annesi isen, ben de babasıyım, elbette ben de Sinan'ı en az senin kadar düşünüyorum."
"Deniz haklı Asena, Sinan'a gayet iyi baktık. Hatta birçok günü hep birlikte geçirdik sen yokken. Nüfusuna alma konusunu da çözdük. Şu an Sinan'a bunu yaşatmak yerine, biraz büyümesini bekleyeceğiz, bizi anlayabileceği yaşa gelmesini."
"O zaman sizin sorununuz benim öyle mi? Ben yokken gayet iyisiniz yani? Tamam bunu da çözeriz bir şekilde, zaten benim istediğim de buna benzer bir şey."
"Saçmalama Asena söylediklerimizden nasıl bunu anlayabiliyorsun? Biz sadece dolmuştuk, kendimizi, birbirimizi suçlamaktan dolmuş... Az önceki de bu doluluğun bir patlamasıydı. Eğer sen bizimle konuşsaydın, bu hale de gelmezdik..."
"Deniz neden anlamıyorsun? Konuşmak istemiyorum, ikinizle de, hem de hiçbir şeyi..."
"Yapma Asena, ne olur bunu bize yapma. Bak bunu ben yaptım. Yaşadıklarınla kıyaslanabilir bir şey olduğu için söylemiyorum, ama aynı haldeydim sorgudan döndüğümde. Konuşmuyor, kimseyi istemiyordum hayatımda. Hata yaptım, şimdi sen aynı hatayı yapma istiyorum. Buradayız, seninleyiz, bunu gör."
"İkinize de çok teşekkür ederim, gerçekten, bu teşekkürü yüreğimden geçtiği için ediyorum. Ama hepsi bu, benim konuşacak bir şeyim yok. Şimdi izninizle uyumak istiyorum."
Kendimi yeniden yatağa atmış, odadan çıkmalarını umarak gözlerimi kapatmıştım.Sadece birkaç saat uyuduğumu düşünerek uyandığımda gece dönmüş, gün ışımaya başlamıştı, sanırım ilaçlar beni her geçen gün daha da uyutuyordu. Gözlerimi açıp da odaya bir göz gezdirdiğimde Deniz'i bir koltukta uyurken buldum, ancak Alparslan yoktu. O esnada tutan öksürük kriziyle Deniz uyanarak yerinden fırlamış ve baş ucumdaki sürahiden bir bardağa su doldurarak bana uzatmıştı, suyu aldım ve içtikten sonra bardağı ona geri uzattım.
"Teşekkür ederim."
"İyi misin?"
"Evet iyim, sadece bir öksürük. Alparslan nerede?"
"Eve gitmek zorunda kaldı."
"Bir sorun mu var?
"Hayır telaşlanma. Sadece kaç gündür buradayız, Sinan da etrafı dolu olsa da daha yakından tanıdığı birini istiyor, seni, Alparslan'ı, sizi özlüyor. Maalesef hala sorduğu ilk kişi ben değilim... Ama bunu kabullenmenin bununla baş etmeyi kolaylaştırdığını gördüm. Bu yüzden ben de Alparslan'ın bu geceyi Sinan'la geçirmesi için gitmesini istedim."
"Teşekkür ederim Deniz."
"Etme Asena o bizim oğlumuz. Onun iyiliği için gereken Alparslan'ın onunla daha çok vakit geçirmesi olacaksa, öyle olacak. Hem ben biliyorum, zamanla bana da alışacak, belki Alparslan'ın yerini alamayacağım, kaldı ki istediğim de bu değil zaten, ama onunla eninde sonunda özel bir bağ kurabileceğim, buna gerçekten inanıyorum."
"Sevindim aklında oğlumuz olmasıyla ilgili herhangi bir soru işareti kalmamış olmasına."
"Lütfen yapma Asena, hiçbir zaman böyle bir soru işareti yoktu. Kurduğum cümleler, içimdeki öfkenin bir sonucuydu, bunu sen de çok iyi biliyorsun."
Başımla onu onayladım, artık bazı mevzuları kapatmanın vakti gelmişti sanırım. Ne de olsa eski yüklerimi omzumdan atmazsam, yenilerini yüklenemezdim."Özür dilerim Asena, ben seni kırmak, dağıtmak istememiştim. Sadece aşamıyordum bazı hisleri, özellikle de Sinan'la bir türlü iletişim kuramamış olmayı. Bu yüzden gitmek istedim, biraz düşünmek, bir çıkar yol bulabilmek, yalnızken kendimi dinlemek için gittim. Senden vazgeçmedim Asena, ama vazgeçmiş olsaydım da bu ceza çok büyük, çok ağır olurdu..."
"Ne cezası Deniz? Anlamıyorum ne söylemek istediğini."
"Asena ben gittim diye, senden vazgeçtim diye ya da sadece böyle düşünüyorsun diye kendini savaşın ortasına attın. Bu, bu kadarı, seni her gün kaybetme hissiyle beni bırakman, bu çok fazla inan bana..."
"Bunun için değildi Deniz, gerçekten istedim gitmeyi, buna ihtiyacım vardı."
"Bak Asena bundan sonra ne olacak bilmiyorum, artık beni eskisi gibi istemediğini ya da bana ihtiyacın olmadığını da görebiliyorum. Bu yüzden tüm ısrarlar geçmişte kaldı. Ben buradayım, ihtiyacın olduğu her an da burada olacağım. Ama bir gün gitmem gerekirse, yani bir kez daha gitmem gerekirse, senden vazgeçmediğimi, bunu asla yapamayacağımı artık kafanın içerisine sokmalısın, hem de sıfatımız olsun ya da olmasın; bu değişebilecek bir şey değil, bu yüzden söylediklerimi asla unutmamalısın."
"Deniz ben giderken seninle vedalaştım, daha önce defalarca yaptığım gibi... Ama bu kez farklı bir şey var bende. Oradayken fark ettiğim bir şey belki de. Ben artık ardımda kimseyi bırakmak istemiyorum, hiç kimseyi..."
"Önemli değil Asena. Şu hallerini ben de yaşadım, o yüzden seni çok iyi anlıyorum. Ayrıca artık umrumda değil, Alparslan'la ya da bir başkasıyla ol, bu bile fark etmez! Ben senden sadece gözümün önünde olmanı ve ne olursa olsun kendinden vazgeçmemeni istiyorum. Gerisini bir şekilde çözeriz, aşarız güven bana..."
O an söylediklerine, özellikle de başkasıyla olmamla ilgili düşüncelerine inanabilir miydim bilmiyordum, ama Deniz'i değişmiş, eskisine göre olgunlaşmış bulmuştum, özellikle de Sinan'la ilgili düşüncelerinin bu denli farklılaşmış olması açıkça beni şaşırtmıştı. Ancak memnundum Deniz'in yeni halinden... Belki de benim ölmüş olma ihtimalimi birkaç hafta her an düşünmek, onu bu hale dönüştürmüştü. Emin değildim, hatta Deniz'in bu sorumluluk sahibi olgun halleri ne kadar sürecek merak da ediyordum doğrusu!Benim için son bir ameliyat kalmıştı ve bu ameliyat doktorların yapabileceği bir ameliyat değildi, bunu ben yapmalıydım, yaşadığım için şükrederek hayatıma kaldığım yerden devam edeceğim bu son ameliyatı ben yapmalıydım. Artık, iyileşme zamanıydı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deniz Sevdim
Historical Fiction80'lerin politik ortamında geçen gelgitli bir aşk ve devrimin en güzel hali: sevgi! Bir Deniz Sevdim, başlıyor...