Gözümü açtığımda bulmayı beklediğim Alparslan'ın gözleri beni izlemiyordu, endişelenmeli miydim emin olmadan önce Alparslan'a seslenerek evin giriş katına doğru ilerlemeye başladım. Alparslan'ı bulduğumda bana neden cevap veremediğini anladım; zira son derece keyifli olan bu bey, Ajda Pekkan'ın 'Bir Garip Yolcuyum' şarkısını mırıldanıyor ve kahvaltı hazırlıyordu. Bir süre mutfağın kapısında durup öylece onu, neşesini, şarkının ritmiyle sallanışını izledim. Yavaş yavaş yaklaşarak belinden sarıldım ve başımı sırtına yasladım, en zor anlarımda bile dayanabilmem için oracıkta olan sırtına... Beni fark etmesiyle birlikte vücudunu bana doğru dönerek, saçımı öptü.
"Günaydın sevgilim, uyanmadan yetişirim sanıyordum."
"Günaydın, ama maalesef yetişemedin. Endişelendim üstelik, alışmışım uyanır uyanmaz gözlerini görmeye."
"Özür dilerim ama bu kahvaltıyı birinin hazırlaması lazımdı, zira Mesude Abla bu hafta yok."
"Evet ama hazırlardım ben, kaldırsaydın beni. Hem bilmiyordum mutfakla aranın iyi olduğunu..."
"Seni uyandırmak mı? Asla, nasıl kıyabilirim sana... Tabi sen bilmiyorsun uyurken ne kadar güzel göründüğünü!"
Gülümsüyordum.
"Abartma. Tamam yeter bu kadar cilveleşme! Çekil hadi hallederim ben."
Ancak, çekilmek yerine kollarıyla beni sarmıştı.
"Hayır, ben halledebilirim, inan bana mutfakla aramın iyi olduğunu anlayacaksın kahvaltı sofrasını gördüğünde."
"Yardım edeyim o zaman?"
"Hayır sevgilim, sen çık üstünü değiştir. Deniz gelmek üzeredir, bir gecelik krizi daha istemiyorum!"
Kahkaha atmıştım, oldukça sesli hem de. Alparslan kıskanırken, Deniz'in aksine hırçınlaşmıyor, hatta son derece sevimli küçük bir çocuğa dönüşüyordu. Sanırım bu sahip olduğu şefkatinin ortaya çıkardığı bir tarafıydı. Başımla onu onaylayarak üzerimi değiştirmek için yukarıya çıktım. Döndüğümde beni bekleyen harika bir kahvaltı sofrası vardı ve bu çocuk kesinlikle mutfaktan anlıyordu!
Sofraya oturmadan Deniz yetişti, ancak neden geldiğini merak ediyordu; niyeti kahvaltı etmek değil, kafasındaki soru işaretlerini gidermekti.
"Evet, düğün gecenizin sabahında kahvaltı etmek istediğiniz kişinin ben olduğunu sanmıyorum. Ne oluyor?"
"İnan bana seninle çok sık aynı fikirde olmaya başladım ve bundan son derece rahatsızım. Ben de düğünümün sabahını sevgili eşimle yalnız geçirmek isterdim, ama Asena işte. Bilirsin, kafasında bir şey varsa, hemen harekete geçer..."
"Ne oluyor Asena?"
Deniz bana soru sorduğunda elimdeki çay fincanını masaya koymaya çalışıyordum.
"Bugün burada olmanı istedim, çünkü yardımına ihtiyacım, yani ihtiyacımız var."
"Kendi adına konuş sevgilim, zira ben yardımını istemediğim gibi aklındakini yapmayı da uygun bulmuyorum. Baştan belirteyim de!"
"Biri bana tam olarak konuyu anlatabilir mi? Lütfen!"
Deniz'in meraklı gözleri doğrudan bana bakıyordu, 'biri' demişti, ancak cevabı Alparslan'dan değil, benden istiyordu.
"Anlatacağım Deniz. Ama sonuna kadar dinleyeceksiniz ikiniz de bölmek yok, anlaştık mı?"
İkisi de başıyla beni onaylıyordu.
"Zeynep Balaban olayından haberin var Deniz, gazeteleri de gördün zaten."
"Evet ve buna rağmen o nikah masasına neden oturdun ömrümün sonuna kadar merak edeceğim. Zira bunu yapan ben olsaydım ağzıma sıçmıştın!"
"Kabul yaptığım hataydı, ama seninkilerin yanında benim yaptığımın hiçbir şey olduğunu da söylemeliyim. En azından benim ilişkimin olduğu dönemde Asena beni değil, seni bekliyordu!"
"Beyler sadece birkaç dakika önce kesmemeniz için sizi uyarmadım mı?"
İkisinin de yeniden sessizleşmesinin ardından konuşmamı kaldığı yerden sürdürdüm.
"Açık konuşacağım ikinizin yaşadığı ilişkiler de beni tahmin ettiğinizden daha fazla kırdı. Ancak kimseyi devam ettiği için suçlayamam, suçlamıyorum da. Şu an asıl umurumda olan şey, bu kadının arsızca beni küçük düşürmesi ve buna daha fazla izin vermeyeceğim. Her şeyi anlatmak istiyorum Deniz, bugün senin iznini almak için görüşmek istedim. Röportaj vereceğim, sen izin verirsen elbette."
"Neden yapayım Asena bunu, Alparslan'ı kurtarmakla ilgilendiğimi sanmıyorsun umarım. Bu ülkenin bakanı bir zahmet yasak aşkın skandal getireceğini düşünsün, düşünemiyorsa da yönetici olmak için eksiktir zaten!"
"Ya sen niye bu konuyu bir yasak aşkmış gibi anlatıyorsun? Sen de biliyorsun böyle bir şey olmadığını!"
"Dışarıdakiler böyle sanıyor ama Alparslan. Benim ne bildiğim önemli değil."
"Tamam beyler, atışmalarınızı izlemek inanın keyifli, ancak konuya dönmenizi rica edeceğim. Bu bir yasak aşk değildi Deniz, öyle olabilmesi için bizim evliliğimizin gerçek olması gerekirdi. Ancak haklısın, herkes böyle sanıyor, ama ben gerçeği anlatmak istiyorum. Alparslan'ı değil, benim itibarımı kurtaracaksın."
"Ve tüm Türkiye, seni bırakıp gittiğim için beni suçlayacak..."
"Belki evet, belki hayır. Ama sen beni bırakıp gittin, tüm Türkiye ne düşünür bilmiyorum, seni suçlar mı suçlamaz mı bunu röportajdan sonra görürüz. Ancak ben seni suçluyorum zaten, o zaman da bu böyleydi, bugün de böyle..."
"Tamam peki anlat."
"Ne oldu birden böyle? Bana yardım etmek istemediğini söyledin az önce, şimdi ne değişti birden?"
"Sana hala yardım etmiyorum Alparslan, Asena'ya ediyorum. Asena suçluyorsa zaten beni senelerdir, başka kimin ne düşündüğüyle ilgilenecek değilim..."
"Teşekkür ederim Deniz."
"Ben de anlatmak istiyorum ama Asena, ben de konuşmak."
"Olur, olur tabi ama neden?"
"Belki benimle ilgili fikrin değişir anlattıklarımı okuyunca, belki artık beni affedebilirsin kendi içinde. Geç kalmış bir affediş olsa da..."
O gün zaman zaman atışmalı, ancak olaysız bitti. Hemen Türkiye'nin en çok okunan magazin muhabirlerinden biri olan Can'ı aradım. Can'ın tarzı farklıydı, röportajlarını kendi bürosundaki koltukta yapar, bunlara da 'Koltuk Sohbeti' adını vererek yayınlardı. Genellikle ünlü insanlarla röportaj yapardı, ancak zaten şimdilerde tüm Türkiye'nin konuştuğu en ünlü insanlar bizdik; bu yüzden kabul edeceğine çok emindim!Öyle de oldu! Can'la röportaj için sözleşmiş ve büyük gün gelmişti. İlk röportajı vermek üzere Can'ın bürosuna doğru giderken, yanımda hem Alparslan hem de Deniz vardı.
"Emin misin sevgilim, bunu yapmak zorunda değilsin. Kaldı ki davayı açtım, bu konuyu hukuken çözmek çok daha kolay."
"Eminim Alparslan, dürüst davranması gereken kişi benim, sen değilsin."
"Canım benim anlıyorum da Can acımasızdır. Tahmin etmediğin soruları sorabilir..."
"Alparslan, benden iyi tanıyamazsın Can'ı. Onun değil, benim yönlendirdiğim bir röportaj olacak merak etme."
Başıyla beni onaylıyor, elimi bir an olsun bırakmıyordu.
"Asena..."
"Efendim Deniz?"
"Herkesin önünde Alparslan'ı ne kadar sevdiğini anlatacaksın az sonra..."
"Evet, yapmam gereken de tam olarak bu."
"Bir sorunun mu var bununla ilgili Deniz?"
"Alparslan müsaade et, lütfen."
"Tartışmayın lütfen, sadece 10 dakikam var. Daha iyi bir fikrin varsa hemen söyle..."
"Hayır, daha iyi bir fikrim yok. Sadece konuşurken, bir zamanlar benimle ne kadar mutlu olduğunu unutma, dürüst davran."
Gülümsüyordum, Deniz'in tek istediği ona ne kadar aşık olduğumu söylememdi, milyonlara, tüm Türkiye.
"Merak etme Deniz, yüreğimden konuşacağım..."
Derin bir nefes aldıktan sonra, Can'ın meşhur koltuğuna oturmaya hazırdım, her şeyi, tüm geçmişi, bir çırpıda milyonlara anlatamaya hazır bir şekilde...
"Can!"
"Nasılsın diyeceğim ama harika görünüyorsun! Bunca şeye rağmen hem de... İtiraf etmeliyim bu kadar güçlü görmeyi beklemiyordum seni."
"İyim Can, evet hem de her şeye rağmen. Neden bu konu beni etkilemedi az sonra öğreneceksin zaten. Sadece biraz sabret!"
"İnan bana sabretmek çok zor şu an! Şimdi uygun olursa senin için de her birinizle bir röportaj yapmak ve her hafta biri olacak şekilde okurlarımla paylaşmak istiyorum."
"Elbette, karar verecek olan sensin, bu senin için; ben sadece konuğum."
"O zaman hazırsan alayım seni koltuğa."
Başımla Can'ı onayladıktan sonra, Can'ın meşhur koltuğuna oturmaya hazırdım ve tek yapmam gereken şey derin bir nefes almak ve eninde sonunda ortaya çıkacak olan saklanamayan gerçeklerin tamamını anlatmaktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deniz Sevdim
Tarihi Kurgu80'lerin politik ortamında geçen gelgitli bir aşk ve devrimin en güzel hali: sevgi! Bir Deniz Sevdim, başlıyor...