O geceden sonra geçen birkaç hafta son derece sıradandı. Deniz yaklaşan büyük bir yürüyüşün hazırlığını yapıyor, ben ise, Suna Teyze'ye dava açabilmesi için yardımcı oluyordum. İkimiz de çok yoğunduk, karşılaşsak da bizden konuşmaya sıra gelmeden birileri yanımızda beliriveriyordu. Aradığımız kayıp kişi listesine de Suna Teyze'nin bir arkadaşı aracılığıyla ulaşmış, Hüseyin'le birlikte toplamda 11 kişiyi teşhis etmiştik. Artık sıra davaya gelmişti.
Davaya ilişkin çalışmaların yanı sıra yaklaşan yürüyüşle ilgili de Deniz'in topluluğunda kim varsa sıkıştırıyor, toplayabildiğim kadar bilgi toplamaya çalışıyordum. Yürüyüşe sadece bir gün kala kantine giderken önümü kesen Alparslan konuşmak istediğini söyledi.
"Asena lafı dolandırmayacağım. Deniz'den uzak duruyorsun farkındayım, ama Deniz'in işlerinden hala uzak duramıyorsun. Yarınki yürüyüşe gitmek de neyin nesi?"
"Sen nereden öğrendin bunu?"
"Önemli olan bu mu gerçekten? Yarın ne olacağını bilmiyorsun. Bir müdahale olsa neyle karşı karşıya kalacağını tahmin bile edemezsin. Ya da gözaltına alınsan mesela? Ne diyeceksin Haluk Amca'ya? Lütfen gitme. Bir kere olsun beni dinle!"
"Alparslan ben yürüyüşü takip etmek için orada olacağım, bir gazeteci olarak yani. Babam bunu anlayacaktır."
"Ama gazeteci değilsin, sadece bir öğrencisin. Farkındasın değil mi bunun?"
"Elbette farkındayım. Merak etme bana bir şey olmayacak."
Endişesi yüzünden okunuyordu, kesinlikle bir şey biliyor ya da bir duyum almıştı. Ancak tüm ısrarlarıma rağmen hiçbir şey söylemedi. Beni son bir kez daha uyardıktan sonra yanımdan hızla ayrıldı.Günün geri kalanı öğleden sonra 15.00'e kadar sakindi. Sınıftan çıkmış bahçeye doğru çıkarken Deniz'in sesiyle irkildim.
"Asena biraz konuşabilir miyiz?"
Bu iki genç adam nasıl oluyordu da konuşmak için bile aynı günü seçiyordu!
"Evet, elbette Deniz seni dinliyorum."
Elimi tutarak beni kampüsün sessiz bir köşesine doğru sürüklemeye başladı. Yeterince sakin bir köşeye gelince doğrudan konuya girdi.
"Topluluktaki herkese yürüyüşle ilgili bir şeyler soruyormuşsun. Bana sakın yürüyüşe geleceğini söyleme."
"Elbette geleceğim Deniz. Yürüyüşü takip edeceğim, hatta konuyla ilgili bir haber de yapacağım."
"Olmaz!"
"Ne oluyor ya size? Sabah Alparslan, şimdi sen! Bir tutturmuşsunuz 'gitme' diye. Benim hakkımda karar verebileceğinizi düşündüren ne?"
"Açıkçası bir gün bunu söyleyeceğim aklıma bile gelmezdi ama Alparslan haklı. Sana göre bir yer değil. Alışık değilsin. Seni koruyamayacak kadar meşgul olacağım. Lütfen gelme."
"Ben başımın çaresine bakarım Deniz. Hem sen değil miydin, tut elimden benimle savrul diyen? Ne değişti şimdi?"
Eliyle yüzümü saran Deniz bana sadece bir adım mesafede duruyordu. Nefesini hissedebiliyor, çarpan kalbinin sesini duyuyordum.
"Hala sözlerimin arkasındayım ama benimle savrul demek, başını belaya sok demek değildi. Seni de kaybedemem!"
"Deniz..."
Uzun uzun konuşmaya gerek yoktu, yakınlığımızdan cesaret alarak onu öptüm. Bu bizim ilk öpüşmemizdi ve benim kalbim neredeyse patlayacak kadar çok çarpıyordu. Etrafa bir göz atıp, kimsenin görmediğine emin olduktan sonra kendimi geri çektim ve biraz uzaklaşarak konuşmaya başladım.
"Haklıydın, biz artık birbirimizden uzak kalamayız. Ama şimdi haksızsın, çünkü beni kaybetmeyeceksin. Sadece seninle olmama izin ver. Bırak seninle savrulayım..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deniz Sevdim
Ficção Histórica80'lerin politik ortamında geçen gelgitli bir aşk ve devrimin en güzel hali: sevgi! Bir Deniz Sevdim, başlıyor...