Düşünme Vakti

2 0 0
                                    

Kadehleri masaya koyup, şarapları doldurdum, ancak masadaki yerimi almadan önce yapmam gereken bir şey vardı.

"Suna Teyze, müsaadenle, ben oturmadan Sinan ve Alparslan'a bir bakayım, sonra kalkmak zorunda kalmayayım tekrardan, rahatça sohbet edelim."
Beni başıyla onaylayan Suna Teyze'yi bahçede bırakarak Sinan'ın odasına çıktım. Gördüğüm manzara ise, kesinlikle şarabımı bahçede bırakmama değmişti, birbirine sarılmış olan Alparslan ve Sinan kelimenin tam anlamıyla bebekler gibi uyuyorlardı, mışıl mışıl. Açılan üstlerini örttüm ve kapılarını çekerek yeniden bahçeye döndüm. Şarap kadehimi elime alarak gri renkteki bahçe koltuğuna attım kendimi.

"Nasılsın Suna Teyze, ama gerçekten nasılsın? Bugün çok konuştuk, fakat bunu sana asla sormadım..."
"Kendi derdinden beni görecek halin mi kalmış Asena, yapma Allah aşkına. Bırak beni, bırak etrafındakileri, bırak da söyle, ne oldu size? Deniz'in bugünkü tavrı neydi öyle?"
"Deniz'i son zamanlarda hiç tanıyamadığımı söyleyebilirim Suna Teyze, başka da bir şey söylemek doğru olmaz sanırım, ne de olsa Deniz senin oğlun."
"Canım benim Deniz benim oğlum ise, sen de benim kızımsın. Ne zaman ayırdım ben sizi söylesene bana? Anlat şimdi, ama en başından. Siz nasıl bu hale geldiniz?"
Derin bir iç çektim ve anlatmaya başladım.
"Suna Teyze siz gittikten sonra çok kolay zamanlar geçirmedik ne ben ne de bu memleket. Acı dolu günlerdi. Açıkçası bir şeyi tahmin etmekle onu yaşamak arasında fark olduğunu öğrendiğim zamanlardan geçiyordum. Deniz'in olmaması, bu zamanları daha da zorlaştırdı. Ben de..."
Kolumdaki fuları sökmek, Deniz'e yaptığım gibi yaramı ona açmak için harekete geçtim. Kolumu görür görmez durumu anlayan Suna Teyze'yi en son bu kadar ağlarken gördüğümde Deniz'den haber alamadığımız üçüncü ayın içindeydik. İkimiz de biraz ağlayıp toparlandıktan sonra konuşmayı sürdürdüm.

"Ben de, görüp anladığın üzere, canıma kıydım. Yanımda olan, gözümü açtığımda orada duran, hayatımı kurtaran Alparslan'dı, Deniz değil, Suna Teyze. Sabah sormuştun ya hissettiğin minnet olabilir mi diye, evet ben Alparslan'a minnet duyuyorum, ben Alparslan'a hayatımı borçluyum Suna Teyze."
"Bunların hepsi benim yüzümden Asena, gittiğimiz zaman Deniz de beni suçladı, duydun bugün hala beni suçluyor, haklı da. Sana bunu yaşattığım için çok özür dilerim ne olur beni affet Asena..."
"Ah Suna Teyze yapma böyle, beni çok üzüyorsun. Bu ne seninle ne de Deniz'le ilgili değil, benimle ilgili. Baş edemedim, yapamadım işte. O yüzden yüreğin rahat olsun sana ne kızgınım ne de kırgınım."
Bana hafifçe gülümseyerek bakan Suna Teyze, kendisini toparlamaya başlamıştı ve asıl merak ettiği soruyu doğrudan sordu.
"Peki Sinan? Deniz'in bugün Sinan'la ilgili ima ettikleri?"
Bu kez birkaç tane derin nefesi peş peşe almaya ihtiyacım vardı.
"Bunu konuşmasak olur mu Suna Teyze?"
"Olur olur da daha ne kadar tutacaksın içinde Asena?"
"Suna Teyze bunu sana anlatamam, sana böyle bir yük yükleyemem, Deniz'den bunu saklamanı bekleyemem..."
Başıyla beni onaylayan Suna Teyze, beni anladığını gösteriyordu.

"Biliyorsun ki sen istemediğin sürece burada konuştuğumuz hiçbir şeyi Deniz duymayacak, daha önce de olduğu gibi. Ama anlatmak istemezsen anlarım seni, ben sadece anlat, anlat ki rahatla hissediyorum. Bunu bir kere sesli söyle, söylediğinde ne yaşadığını daha iyi anlayacaksın..."
"Tamam bunu yapmanın kolay bir yolu yok sanırım, şu an bunu sizinle konuştuğum için çok utanıyorum ama biz Deniz'le yaşamamız gereken bir şeyler yaşadık, olması gerekenden fazla yakınlaştık. Bugün de anlamışsınızdır zaten..."
Kahkaha atan Suna Teyze'nin benim yüzüme yansıyan utancımın ifadesiyle sinirlerinin bozulduğu çok belliydi.
"Hayatım neden utanıyorsun söylesene bana? Ayrıca siz demek de ne Asena, bizim aramızda bu kadar mesafe mi var? Geçmişte yaşamışsınız bir şeyler, anlıyorum. Ama utanma, aşıktın, o an bundan daha doğru gelen hiçbir şey yoktu sana. Ben aşktan, aşkın neler yaptıracağından anlamayacak biri miyim sence?"
Yüzüm kızarmış, soğuk soğuk terlemeye başlamıştım.
"Evet, tam olarak o an en doğrusu bu gibiydi Suna Teyze. Ve sonra Deniz gitti. Hastanede uyandığımda öğrendim ki, hamileydim. Alparslan'a söylemişti doktor... Ne yapacağımı, nasıl yapacağımı veya ne karar alacağımı o gün bilmiyordum. Ama hep yanımda olan Alparslan yine yanımdaydı. Önce Deniz'i aramayı teklif etti, ama yapmazdım. Bulamamaktan değil, Deniz'i bulmaktan korktuğum için bunu yapamazdım. Çünkü böyle bir şeyi duysaydı eğer, kalmazdı oralarda. Dönünce de ne olacağını çoktan öğrenmiştik zaten. Bunun bir ihtimal olmadığını anlayan Alparslan, benimle evlenmeyi teklif etti. Hikayemiz de böyle başladı..."
"Ah Asena... İkinize de sormadan aldığım bir kararın bu denli hayatınızı etkileyeceğini bilseydim inan bana orada kalıp acılar içinde kavrulmaya razı gelirdim..."
"Böyle olmalıymış Suna Teyze, üzme artık kendini lütfen. Hem bak bize, ne kadar da mutluyuz Alparslan'la. Deniz de öyle, iyiler, daha iyi olacaklar..."
"Bırak bana masal anlatmayı da söyle bakalım şimdi ne yapacaksın?"
"Bilmiyorum Suna Teyze, hiç bilmiyorum. Bugün öyle büyük büyük konuştum ama mahkemeye giderse ne olur bilemiyorum."
"Asena beni sakın yanlış anlama ama bunu senden duymalı, mahkemeden değil. Bak Deniz babasını hiç görmedi, onu oğlundan da mahrum bırakırsan artık hiçbir zaman tamamlanamaz, hep bir yanı eksik kalır. Bunu ona yapma..."
"Suna Teyze bunu Alparslan'a da yapamam, görmüyor musun Sinan'a gerçekten çok iyi bir baba oldu. Şimdi onu senin elinden alacağım diyemem..."
"Demek zorunda değilsin Asena. Onların arasındaki ilişkiyi sen değiştiremezsin, bu bağı isteyerek bile koparamazsın. Ama Sinan da Deniz de bu kadarını hak ediyor, inan bana."
"Düşüneceğim Suna Teyze, biraz düşünmeye ihtiyacım var."
Başıyla beni onaylayan Suna Teyze konuyu kapattı.

Gecenin kalanında biraz politika biraz da onun hayatından konuştuk, ama en çok Deniz'den, Deniz'in Paris'te neler yaptığından... Şimdi düşünme vaktiydi, Deniz'e yalan söylemeye devam mı edecektim yoksa her şeyi olduğu gibi mi anlatacaktım bunu düşünme vaktiydi...

Bir Deniz SevdimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin