(Her şey dahil 974 kelimeyle iyi okumalar)
Surdan aşağı indik, eve doğru yürüyorduk. "Bu ne diye geliyor? Kim olduğu bile belli değil."
"Hayır, belli Kaptan. O, başka ırktan da olsa bile bir 'insan', ve benim, olmazsa olmaz dediğim bir 'insan'.''
"İnsan? Gerçekten mi?"
"Kaptan. Yakışmıyor. 'İnsanların' duygularıyla bu denli alay edemezsiniz."
"Ne olduğu ve neden bizimle olduğunu düşünmek beni tereddüte düşürüyorsa dost diyemem. Umarım öğreneceğimiz bilgiler 'birileri tarafından, bir şekilde, başka birilerine' sızdırılmamış olur."
"Ben olduğum kişiyle gurur duyuyorum Kaptan! Her ne kadar bunun beni hain olarak gösterdiğini sansanız da!"
"Ben sana hain demedim. Mikasa dedi. Bana neden geldiğini ve nasıl geldiğini açıklamadın. O gün geçmişinden hiçbir şey anlatmadın. Reiner denen veletler bile Erenlere acemi zamanlarında bir şeyler söylemiş, yalan ya da doğru. Fakat şu anki durumumuza bakıyorum da sözde askerler, şuan bizim düşmanımız olanlar."
Önden giden kapüşonluya sinirle bakarak yumruğumu sıktım. Yumruk sıktığım elim açıldı ve bir el..
Gülümsedi. "Boşver."
Derin bir nefes verdim. "Tamam. Umursamıyorum. Yani, en azından denerim."
Kaptan'ın başını hafifçe çevirip göz ucuyla bize baktığını fark etsem de görmezden geldim.
Köşeyi döndük.
Hanji-san "Yangının bu taraflara sıçramaması ne kadar da iyi, öyle değil mi çocuklar?" dedi sanki bu soğukluğu bizlere unutturup dikkat çekmek istercesine.
Başımızla onayladık.
"Bu ev mi?"
Eren ile birkaç adım ilerleyip karşı karşıya geldiğimiz eve bakakaldık öylece. Göz ucuyla bana baktı ve tebessüm etti. "Anılarımı biraz olsun geri getirebilmek için bir şansım varsa, o da kurtardığın insanlar sayesinde olmuştur."
"Ben.."
Önüne döndü ve kayaya bakarken aynı gülümsemeyi bozmamıştı bile. "Nasıl yaptığını bilmesem de, teşekkür ederim."
Kendime gelmek için başımı sağa sola salladım. "Bana bak, ağlama sakın. Sulugöz diye seni duyurdum mu millete bir daha yüzüne bakmazlar."
Kahkaha attı. "Ah, bu gerçekten de büyük bir tehdit. Fena halde korktum inanabiliyor musun?"
"Tabii korkacaksın. Çünkü ben."
"Kendinize gelin. Yapacak tonla işimiz var." diyerek ilerledi Kaptan.
Ardından, bodruma giden kapıyı kapatmış kaya parçasını bir şekilde kenara çekmeyi başardığımızda açtık.
"Ah güzel. Su birikmiş gibi görünmüyor." diyen Hanji-san'a değil de, endişeli bir yüz ifadesiyle merdivenlere bakan Eren'e döndüm.
"Sakın karanlıktan korktuğunu söyleme."
"Ne alaka yaa.."
"Bilmem. Yüzün hiç de öyle demiyor da." Kısık gözlerle ona baktım. Aynı şekilde baktı. "Bilgin olsun diye söylüyorum. Çocukluğumda buraya girmeyi iple çekiyordum."
"Demek öyle. O zaman şunu söylememde fayda var. Merdivenlerden inerken köşede biryerde sağ omzuna bir şeyler değerse, 'Lan.. Yoksa Neva kolunu omzuma mı attı' veya sol kolun olursa 'Başını mı koydu?' diye saçma düşüncelere kapılma. Örümcek böcek falandır. Ben yokumdur değilimdir yani."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köstekli Saat: Attack On Titan
Fanfiction(Wattpad'deki ilk isekai anime kitabı.) Lütfen aşağıyı okuyun; NOT: Reiner, Annie, Berthdolt, Mikasa gibi aslında iyi olan karakterlere karşı ilk birkaç bölümde kötü davranmak yada arka plana atmak gibi bir hataya düşmüştüm. Yada din vatan olayına g...