"Farkında olduğunuzu düşünüyorum ama yine de soracağım. O gün tüm gerçekler ortaya çıktığında Levi'nin nasıl bir yüzde olduğunu hatırlıyor musunuz?"
"..Direkt olarak bana bakıyordu. Nasıl unutabilirim ki?"
"Connie, Sasha, Jean, Mikasa.. Sizler dışarıda Askeri Polisler ile savaştığınız için o anki tepkisini görmemiş olabilirsiniz, ama biz gördük." diyen Hanji-san ile başımı eğdim. "Hm. Gördük."
"Bunları hatırlatıp onu üzmek için mi söylüyorsun!???" diyen Eren'e yandan bir bakış attım ve başımı tamamen ona çevirdim.
"Eren, sorun da yok alakası da. Sonuçta doğru ve yaşanmış bir şeyi konuşuyoruz. Haklı yani."
"Ama bu-"
"Ya bi durun da beni dinleyinn.. Devamı var daha." Ona döndük.
"Kusura bakmayın da o bakışlara ben bile birkaç kez maruz kalmıştım. Onunla uğraşırken mesela. 'Nerden çıktın sen ya' veya 'Geldi yine ...' yada adını koyamadığım hertürlü bakış."
"Ben o kadar şey etmedim gerçi..."
"Yeme beni Neva. Çünkü sen bir dev değilsin."
"Hadi canım, ciddi misin Hanji-san? Hayatt..ta inanmam!" dedim ortamı yumuşatmaya çalışarak.
Birkaç kişiden çıkan gülüş ve kıkırdama sesleri...
"Ama ciddiyim. Sanki bilmiyoruz. Bunun seni kırmadığını, hatta üzmediğini söyleyemezsin." diye devam etti.
"Hadi ben alıştım katlanırım bu tavırlarına. Ama sana yaptığı psikolojik baskıda bambaşka bir boyuttu. Adamın malı olsa boykot edecek."
"Yok daha neler..."
"Kısa tutucam dedim araya giriyonuz uzuyo amaaaa... Neyse devam. Bu hallerine dayanamadım ve çektim akşam bi köşeye- köşe dediysem evin arka tarafında falandık. Hatırlatayım. Historia bize bir günlük yer ayarlamıştı, kalalım diye. O evin arkası işte... -ve o günün akşamı uzun uzun konuştum bizim bücürle. İleri gitmişti çünkü."
Bir an Eren'le Armin'e baktı. O ikisinin neden bir şeylerden haberdar gibi gülümsediğine anlam veremesem de o anki heyecanla bunu bile kurcalayamadım ve şaşkınlıkla sordum.
"Gerçekten mi?! Yani senin sayende mi bir daha o konuları açmadı?!"
"Ne sandın? Bununla övünmek falan da istemiyorum ama konuşmadım desem yalan olacak."
...
Üzgün bir şekilde "Yine deee.." diye mırıldanırken gözlüğünü düzeltti.
"Onu da anlamaya çalışın. Ailesi, arkadaşları, yoldaşları, askerleri, astları ve üstleri.. Hayatında kim varsa, hayatına kim girdiyse kaybetti."
"Ağlıyor musunuz?" diyen Connie bizlere baktı.
"Evet. Bununla sorunun mu var seni taş kalpli yaratık?" diye sordu Sasha elindeki mendille.
"Bu ağır oldu ama."
"Hiçte bile!"
"Ağlama.. Ah. Gel buraya seni sulugöz." Sasha'yı kollarına aldı.
"Sağol ya Hanji. Hatırlattın da ne iyi ettin."
"Eren.."
"Ama o... Gerçekten çok güçlü." dediğimde konuşmalarını bir kenara bırakıp bana baktılar.
Gözyaşlarımı silip gülümsedim. "Her şekilde ayakta kalan kişi olmayı başarabiliyor. Bu yüzden hayranlık duyduğum sayılı askerlerden. O kadar kayıp sonrası bile o, savaşabiliyor. Kaptan'ımız olarak gerçekten mükemmel bir lider. Ben, onun gibi olmayı isterdim.."
Duyduğu şey ile burukça gülümsedi.
"..Ama o bir Ackerman. Yani bu biraz zor." diye ekledim Mikasa'ya da bir bakış atarak, gülümsedi.
...
Hanji-san "Mahkemede yaptıkların gerçekten komikti." diye söze başladı tekrar.
"Yanii... Onunla uğraşman, tıpkı benim yaptığım gibi. Aramızdaki tek fark, sen yokken ben vardım."
Gururla göğüs gerip göz kırpmasına karşılık gülümsedim.
"Neyse işte yaa... Sen mahkemede uyumuşken de ona alttan alttan... Ses çıkmasın diye bi kağıda 'Saçlarımdan tut beni yerlerde sürükle, yanlış anlasınlar sorun değil gel konuşalım birlikte' yazıp verdim. Ciddiye aldı ve yakamdan sürükledi ama olsun. Eğlenceliydi."
"..."
Heyecanla konuştu.
"Sonra siz bizi kapıda dinlemeye başlayana kadar senin kendisiyle neden bu denli ilgilendiğin konusunda bir fikri olup olmadığını sordum. 'Her zamanki halleri?' dediğinde 'Belki. Ama bana daha çoooook.. Hanji iki olmaya çalışıyor gibi geldi.' diye karşılık verdim. 'Harika, çünkü bir tanesi yetmiyordu bana.' dedi göz devirdi falan. 'Neşeni yerine getirmeye çalışıyoruz anlamıyor musun? Senden gülmeni filan istemedik. Sadece tavırlarına çeki-düzen vermeni.' dedim. Böyle böyle bayağı bi' konuştuk. İşte sonra sizin ayak seslerini duyduğunu söyleyip 'Kalk ayağa.' dedi, beni koltuktan kapı önüne getirdi. Başta yapmak istediği şeyi anlamadım ama artık ben de ne kadar mükemmel bir ikna yeteneğine sahipsem, 'O zaman intikam. Bakalım benim espri anlayışımı nasıl bulacak.' dedi ciddi ciddi. Başta inanamadım! Fakat yine de dediği şeyi kabul edip ona ayak uydurmaya çalıştım! Eh. Sonrasını biliyorsunuz zaten."
Şok olmuş bir şekilde öylece ona bakıyorduk.
El salladı. "Çocuklarrrrrrrrrr!! Kendinize gelinnnnnn!!! Heyyoooooooo!!!"
Saçlarını endişeyle tuttu. "Amanın gitti millet!!"
~~~
Yb?
Her şey dahil 666 kelime.
Günaydınlar efenim.
Hey. Kimse yok mu?
Amanın gitti millet-
Falan :p
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köstekli Saat: Attack On Titan
Fanfiction(Wattpad'deki ilk isekai anime kitabı.) Lütfen aşağıyı okuyun; NOT: Reiner, Annie, Berthdolt, Mikasa gibi aslında iyi olan karakterlere karşı ilk birkaç bölümde kötü davranmak yada arka plana atmak gibi bir hataya düşmüştüm. Yada din vatan olayına g...