Bölüm3

3.8K 117 6
                                    

Ertesi sabah zar zor saat 7:00'de kalktım . Sabah serin olduğu için formamın üstüne lacivert kapşonlumu geçirdim. Teyzem benden erken çıktı. Masada yenmeyi bekleyen tost vardı ama sabah sabah hiç iştahım yoktu. Çantamı ve anahtarımı kaptım ve ne yazık ki okul yoluna koyuldum. Okula geldiğimde saat 7:40' tı. Bahçede sıra olmayı bekleyecektim. Bahçenin duvar kenarına oturdum. Sabah sabah karga bokunu yemeden bahçede basketbol oynayan çocukları izledim. Daha sonra bizim sınıftan bi kaç tanıdık sima okula girdi. Sonrada hocalar sıra olmamız için düdüklerini öttürmeye başladılar. Müdür yardımcısı kürsüye çıktı. 'iyi dersler, sağol , sizde sağ olun' üçlüsünü yaşayarak yavaştan sınıf sınıf okul binasına girdik. Sınıfa girdiğimde en önde oturmak istemediğim için en arkaya gittim , oturdum. Daha sonra bi çocuk geldi ve tepemde dikildi ( sıranın asıl sahibi ) ve kalk işareti yaptı. Bende ne demek istediğini sorar gibi ona baktım. ''Kalk'' dedi. ''Niye ?'' dedim. Yerime geçmem gerektiğini ve oturduğum sıranın onun yeri olduğundan bahsetti. Bende en önde oturmak istemediğimi ve kalmayacağımı söyledim. Yanımda bi çocuk oturuyordu ve sanırım arkadaşıydı. Ama bişey diyemeden arkadaşının suratına baktı boş boş. Çocuk ya sabır diyerek başka yere geçti. İlk bi ders tarihti. İlk saate daha iyi uyuyalım diyemi tarih dersi koyarlar anlamam ki. Hoca geldi ve gelen kitaplarımızı alt kattan almak için 7,8 tane erkek öğrenci seçti. Öğrenciler alt kata inip poşetler içinde kitaplarımızı getirdiler. Kitap getirme faslı bittikten sonra sınıf yerleşti. Öğretmen yoklamayı aldı. Allahtan yoklamada ilk sıralarda değildim. Tarih kitaplarımızı çıkartıp hocayı beklemeye başladık. Ben tabi kafayı sıraya koymuş gözleri dinlendiriyordum. Yani aslında uyuyodum sanırım. Öğretmenin sesini tepemde hissedince kafamı ani bi hareketle kaldırdım. Evet yanılmamıştım , öğretmen tepemde ne anlattığını soruyordu. Ben tabi ayılmaya çalışarak yüzümü ovuşturuyorum o esnada. Ayağa kalktım ve öğretmenin hangi konuyu anlattığını düşünmeye çalışıyorum ama heyecandan kalbim kulaklarımda atıyor ve kendi aklımdan geçenleri duyamıyordum. Yanımdaki çocuğun kitabına bakarak İlk çağ dedim. Kadın hala suratıma bakıyor ve ben daha da kızarıyordum. Kadın sınıftan dışarı çıkmamı söyledi. Şakamı yapıyordu yoksa ciddi miydi anlamadım. Daha doğrusu afalladım. İkinci günden dersten atılıyordum. Daha önce hiç başıma gelmeyen bir şeydi. Ben gidip gitmeme arasında kararsızken hoca çıkmam gerektiğini daha yüksek sesle söyledi. Bende ne yapmam gerektiğini anladım tabi. Hızlı adımlarla dışarı çıkıp kapıyı kapattım. Aslında kapıyı çarpmak okadar istedim ki başımı dahada belaya sokmaktan korktum. Çünkü böyle atarlara göz yumacak bir kadın değildi. Kapıdan uzaklaştım ve merdivenin başında neler yaşadığımı irdelemeye çalışıyordum. Tuvalete çıktım. Yüzüm gözüm kızarmış, dokunsalar ağlayacak cinsten kendime tip tip aynada bakıyordum. Yüzümü yıkadım ve içimden Allah'ım neden benim başıma geliyor böyle şeyler diye isyanla sitemle karışık konuşmaya başladım. Daha sonra bahçeye indim ve bizim sınıf camının göremeyeceği bi banka oturdum. Gerçi ağaçlardan gözükmezdid e. Dışarda tek öğrenci bendim ve camlardan dışarı bakan onca öğrenci acaba hakkımda ne düşünüyordu. Okulun kapısından elinde kahve kupasıyla İngilizce öğretmenim (yakışıklı) Kenan hoca çıktı. Beni gördü kafasını başka yere çevirip tekrar bana çevirdi. Yürürken durdu ve

''neden dışardasın ?'' dedi.

Yaka kartından anlaşılacağı üzere nöbetçi öğretmendi.

''Sınıftan atıldım. ''

''Bahçede bekleme''

diyerek kantinde oturmam gerektiğini söyledi. Bütün hocaların bugün gıcıklığı üstündeydi. Kantine geçtim ve zilin çalmasını bekledim. Bir yandanda diğer dersin o koca karının dersi olmaması için dua ettim. Neyseki zil çaldı ve bahçe dolmadan yukarı varmak için hızlı hızlı sınıfa çıktım .Hoca çıkmıştı , sınıfta dağılıyordu. Sınıfa girince melis ve esra denen iki çıt kırıldım kız bana tip tip bakıp aralarında konuşmaya başlamıştı bile. Yerime doğru yürüdüğümde sırada başkalarının oturduğunu gördüm. Yani beni kaldırmaya çalışan çocuk yine eski yerine oturmuş ben oturmayayım diyede kalkmamıştı. Tip tip bakıp çantamın nerde olduğunu sordum. Çantam bu sefer 2. sıradaydı. Ama yine cam kenarı. Kabullenip yine yerime geçtim. Sınıfa birkaç çocuk daha girdi . Bana bakıp yerlerine geçtiler. Birinin adı Ceyhun diğerinin adı Mehmet'ti sanırım. İkisi de uzun kalıplı çocuklardı ve sanırım daha önceden tanışıyorlardı. Öğretmenlerde isimlerini biliyordu. Duvar kenarı en arka sıraya geçtiler. Sanırım herkes benim hakkımda konuşuyordu yada ben paronoyaya bağlamıştım. Zil çaldı ve kalbim küt küt atmaya başladı. Allahtan sınıfa tanışmadığımız bir hoca girdi. 50 yaşlarında erkek. Matematik hocasıymış. Beyaz saçlı, zayıf ve gözlüklü bir hocaydı. Tabiki ders başladı. Nasıl defter almamız gerektiğinden bahsetti. 2 ders öyle geçti. Tenefüslerde dışarı hiç çıkmadım. Günün şokunu hala atlatamamıştım. Bütün sınıfa rezil olduğumu düşünüp duruyordum. Sonraki iki ders Elif hocanındı. Oda hafiften konulara giriş yaptı. Kitaplara göz attık. Son ders ise rehberlikti ona ise Erdem hoca girdi. Sınıf öğretmenimizmiş bunu da öğrenmiş olduk. Neyseki zil çaldı ve kitap poşetimi çantamı aldığım gibi koşar adımlarla sınıftan çıktım. Bugün ne kötü bi gündü Allah'ım diye düşünüp yürümeye ve o kitap dolu poşeti taşımaya çalışıyordum. Öğrenciler ikişer üçer gruplarla okul sokağında güle oynaya yürüyor yanımdan geçiriyor bense tek başıma yürüyüp bir an önce eve varmak istiyordum. Neyseki evime yaklaşmıştım. Taşıdığım poşetin ağzı burnu kaymış diye düşünürken poşet alttan yırtıldı ve bütün kitaplar yere yığıldı. Yerde kitaplara bakıyordum öylece. Sinirlerim okadar bozulmuştu ki. Çantamı çıkarıp yere çömeldim ve ağlayarak kitapları toplamaya başladım. Sokakta kimse yoktu ama ağlamamı engelleyemiyordum. Her şey üst üste gelmiş gibiydi ya da ben çok kafaya takıyordum. Çantamı açtım ve kitapların bir kısmını tıkıştırmaya çalıştım. Hala sinirden ağlıyordum. Artık nasıl acınacak haldeysem iki çocuk yardım etmek için eğildi.Kafamı hafif kaldırdığımda bizim okul formaları vardı. Bir kısmını çantama koydum ve sırtladım. Diğerlerinide çocuklardan biri elime verdi. Suratlarına bakmadan teşekkür edip eve yürümeye koyuldum. Eve vardığımda hala dokunsalar ağlayacak bir halim vardı. Odama kendimi attım ama ağlamadım....

SERİN (askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin