SİPARİŞ

88 8 0
                                    

Sezi'nin kuryeliğe başladığı beşinci gündü. Yekta bu süre zarfında bir kez sipariş vermişti fakat o gün Şila'yı yemekten sonra yürüyüşe çıkardığı için cüzdanını alma fırsatımız olmamıştı. Doğru anın denk gelmesi milyonda bir ihtimal gibiydi. Evine gizliden giremiyor, bir türlü doğru anı yakalayamıyorduk.

Artık umutsuzluğa kapıldığımız bir anda Sezi'nin sipariş geldiğini söylemesiyle yeniden bir umut kapısı aralanmıştı. Yekta'nın evinin önünde ekibe ait karavanın içinde beklerken bu sefer Yekta'nın Şila'yı yemek öncesinde yürüyüşe çıkarmasını diliyorduk.

Baaam! Apartman kapısı açılıp da Şila ve Yekta'yı çıkarken gördüğümüzde hepimiz sevinç naraları atıyorduk. Yekta her zamanki gibi evinin aşağısındaki göletin etrafındaki yürüyüş yoluna doğru yürümeye başlamıştı bile.

"Damat ve Pençe hadi! Minik ve Kurt konum alın. Herkes kulaklıklarını aldığından emin olsun. Kaçak sen arabadasın. Sezi, oyalayabildiğin kadar oyala siparişi..." Sezi de nefesini tutmuş restorantta Yekta'nın siparişini teslim alıncaya kadar kulaklıkla bizden gelecek hayırlı haberleri bekliyordu.

Karavandan indikten sonra ormanlık araziye doğru dağılarak yol almıştık. Durduğum konumdan Minik ve Kurt'u görebiliyordum. Biraz sonra görüş açıma Damat girmişti. Damat Yekta'nın yanına yanaşmış konuşmaya başlamıştı. Köpekler, hava, kızlar... Yekta çok muhabbet havasında değildi. Damat'ı geçiştirmek için birkaç kez kısa kesip yanından ayrılmaya çalıştıysa da Damat izin vermemişti.

Minik, spor yapıyor gibi görünüyor, çaktırmadan onları kolaçan ediyor, çevrelerinde esneme, germe hareketleri yapıyordu. Bir koşu uzaklıklarındaydı. Kurt ise tamamıyla saklanmış pür dikkat Pençe'ye vereceğim komutu bekliyordu.

Yekta bir süre sonra Damat'tan kurtulamayacağını anladığında durup dinliyormuş gibi yapmaya karar vermişti. İşte fırsat!

"Pençe, sıra sende!" Damat da eş zamanlı verdiğim komutu duyunca dikkatini dağıtabilmek için konudan konuya atlıyor bir saniye soluklanmıyordu.

Pençe Yekta'nın ardından yanaşırken ters giden bir şey olduğunu fark etmiştim. Pençe gerisin geri saklandığı konuma döndüğünde, "Lilya çaktırmadan almamın imkanı yok! Arka cebinde falan değil. Direkt kapüşonlusun cebinde. Temas etmeden imkanı yok alamam."

Hay ben böyle işin içine! Lanet olsun! Saniyeler kalmıştı. Yekta'nın kendisine guguk kuşlarının çiftleşmesinden bahseden Damat'a karşı artık sabrı tükenmek üzereydi.

"Minik?"

"Dinliyorum."

"Şila'nın dikkatini dağıtacağım. Şila koştuğu anda Yekta'nın önüne çık! O cüzdanı al!"

"Anlaşıldı."

Yanımda getirmiş olduğum yandan kurmalı sincap oyuncağı kurmaya başlamıştım. Hele de golden cinsi bir köpeğin asla hayır diyemeyeceği bir şeydi bu. Oyuncağı kurduktan sonra Şila'nın dikkatini çekmem yeterliydi. Minik'in olduğu istikamete doğru adımlamıştım. Heyecanla sahibinin konuşmasının bitmesini bekleyen Şila'nın dikkatini çekmek çok zor olmamıştı. Elimdeki oyuncağı salladığım anda anlamlandırmaya çalışmış ve bıraktığım anda hareket eden oyuncağa doğru atağa kalkmıştı.

Yekta'nın konuşma boyunca çok da sıkı tutmadığı Şila'nın tasması elinden kaydığı anda ardından bağırmıştı. "Şila! Şila buraya gel!" Şila'nın gelmeye niyeti yoktu. Ağaçlık alana doğru oyuncağın peşinden koşan köpeğin arkasından bağırmasının fayda etmediğini anlayınca arkasından koşmaya başlamıştı.

"Minik bir adım geri! Şimdi!" Minik arkası dönük bir halde geri adım attığı anda Yekta iki katı kadar olan adamın sırtına çarpmış ve sendeleyip düşmüştü.

"Çok özür dilerim adamım. Seni görmedim!" Minik yere düşen adamı kaldırmak için eğilip elini uzatmıştı.

"Önemli değil!" Keyifsizliği tüm ses tonuna yansıyan Yekta hala Şila'nın koştuğu yöne doğru bakıyordu.

Neyse ki, Şila ağzındaki oyuncağı sağına soluna çarptıra çarptıra görüş açısına girdiği anda derin bir nefes almıştı. Minik'in omzuna sıkıntı yok, manasında dokunduktan sonra Şila'ya doğru koşmaya başlamıştı.

Minik yeterince Yekta'dan uzaklaştıktan sonra nefeslerimiz kesilmiş halde haber bekleyen bizlere cevap vermişti. "Cüzdan bende!" Hepimiz sevinçten havalara uçmuştuk.

"Sezi sipariş ne durumda?"

"Yarım saate kapısının önünde olurum."

"Yekta eve dönüş yoluna geçti acele et." Hepimiz karavanda toplandıktan sonra planın ikinci ve en önemli aşamasına geçmiş, Sezi'nin yemeğini getirmesini bekmeye başlamıştık.

Çok geçmeden Sezi, apartmanın önünde motorunu durdurmuş ve göz ucuyla bize bakmıştı.

"Giriyorum."

"Beklemedeyiz." Ekip arkadaşlarıma dönüp devam etmiştim. "Minik sen çok dikkat çektin. Kaçak direksiyonu Minik'e devret. Kurt'la apartmana sen çıkıyorsun. Bayıltmak son çare." Sezi apartmana girdiği anda Kaçak ve Kurt da peşinden apartmana girmişti.

Kulaklıktaki sesten Sezi'nin zili çaldığını anlamıştım.

"İyi akşamlar, siparişinizi getirdim."

"Bir saniye." Belli ki Yekta cüzdanını almaya içeri gitmişti. Haşır huşur seslerden anladığım kadarıyla Sezi işe koyulmuştu. Sonra içeriden bir ses gelmişti.

"Ceren, cüzdanımı bulamıyorum. Sanırım düşürdüm. Sen öder misin?" Siktir! Ceren nereden çıktı?

"Sezi? Sezi?" Sezi beni yanıtlamıyordu.

"Napıyorsun sen?" Nefeslerimizi tutmuş sesleri dinliyorduk.

"Abla... Ben şey... Evinizi çok beğendim ablam. Merakıma yenik düştüm. Kusura kalmayasınız."

"Her merak ettiğin eve bu şekilde giriyor musun sen? Restorantı arayıp bu davranışını bildireceğim."

"Aman ablam. İşimden etmeyesin beni. Affet."

"Tamam, Ceren. Sakin ol altı üstü merak etmiş kız. Hadi öde de yemeğe geçelim." Yekta'ya sevineceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi. Hatta Sezi'nin bu şekilde rol yapabileceği hiç geçmezdi. Fakat Sezi apartmandan çıkıp da motoruna yeniden bindiğinde derin bir nefes almıştık.

"Başaramadım! Lanet olsun başaramadım.!"

"Sezi! Kendine gel. Elinden geleni yaptın. Biraz önce kıl payı kurtuldun." Sezi restorantın yolunu tutarken Kaçak ve Kurt da yanımıza katılmıştı.

Elimizde Yekta'nın cüzdanı, plan başarısız öylece kalakalmıştık. Minik'le çarpıştıkları yürüyüş yoluna cüzdanı fırlattıktan sonra garaja dönmeye karar vermiş, Sezi'ye de işi bırakıp dönmesini söylemiştim.

Öyle ya da böyle bu adamın bir sırrı olmalıydı. Şu an için elde edebildiğimiz hiçbir bilgi işimize yaramıyordu. Yarın bir gün içimizden birini yakalarsa şayet pazarlık yapabileceğimiz elimizde bir koza ihtiyacımız vardı.

Hepimiz garajda son bir haftanın yorgunluğunu atmaya çalışıyorduk. Kafalarımız dolu, yeni bir plan bulmaya çalışıyorduk. Garajın kapısı açıldığında gelenin Cengiz olduğunu bakmadan da söyleyebilirdim. Genelde hep bunu yapardı. Beni çileden çıkarır, gider bir iki hafta sessiz sedasız bekler ve sonra hiçbir şey olmamış gibi aramıza katılırdı. Farkında değildi ama ona sunduğum kredinin artık son demlerini yaşıyordu.

Herkes odasına çekilip de uyumaya başlayınca hala beynim yeni bir plan yaratmanın peşindeydi.

MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin