KAÇIRMA OPERASYONU

32 4 2
                                    

"Günaydın." Kahvaltımızı yaptığımız sırada Yekta'nın sesini duymamızla keyfimizin kaçması bir olmuştu.

Başka zaman olsa ona biz ortalıktayken karşımıza çıkmaması hakkında destan yazabilirdim ama bir saat kadar sonra tehlikeli bir iş için yola çıkacağımız düşünülürse çok da üzerine gitmemeye karar vermiştim.

Ortamı buza kesen selamına kimse cevap vermemişti. Ekibimin Yekta'ya polis olmasından, hayatımızın, düzenimizin içine etmesinden ziyade bana yaptıkları yüzünden gıcık olduğunu biliyordum. Hoş, bizim gıcık olmamız için işimize burnunu sokması da yetip artıyordu ya neyse...

"Günaydın. Otur sen de bir şeyler ye." Yekta'nın buruk bir şekilde kapı eşiğinde buyur edilmeyi beklediğini biliyordum. Teklifim üzerine dostlarım da Yekta da fazlasıyla şaşkındı. Bu yüzden eklemek istemiştim. "Bir defaya mahsus. En azından bir kez daha planın üstünden geçeriz." Söylediklerimle Yekta'nın yeniden yüzü düşmüştü ama problem çıkarmadan kendine bir çay koyup masamıza dahil olmuştu.

"Erzaklar bitmeye başladı. Şu işi bir hakkıyla yapalım, sonra Cihan'a ulaşmak lazım." Sezi ortamı biraz yumuşatmaya çalışıyordu.

"Sezi, aklımdayken bizim sim kartlardan birini Yekta'ya ver. Telefon ve kulaklık da ayarla." Sezi emrimi duyunca kafasını tamam, anlamında sallamıştı.

Yekta'nın yüzüne göz ucuyla baktığımda suratında ufak bir tebessüm vardı. Bu tebessümün nedeni kafasında canlanan bir anı olmalıydı. Son kavgamızdan sonra beni telefonumdan takip etmek istemiş fakat tek kullanımlık olduğu için izimi sürememişti. Nitekim, düşüncelerimi doğrular gibi önünde duran salatalığı dürtmek yerine gözleri gözlerimi bulmuştu.

Gözlerimi hemen ekibime çevirmiştim. Kafamın karışmasına, dikkatimin dağılmasına izin veremezdim. "Yaklaşık on dakika içinde Muzo'yu araçtan çıkarmamız gerek."

"Oktay bana üç tane polis eskort aracının olacağını söyledi."

"Ne zaman söyledi? Ne ara görüştün Oktay'la?" Kaşlarım çatılmıştı. Benim bildiğim kadarıyla Yekta'nın telefonu yoktu.

Cebinden küçük siyah bir cihaz çıkarmıştı. "Oha! Bu aletlerden hala var mı? Çalışıyor mu?" Sezi şaşkınlıkla ayağa kalmış masanın üstündeki cihazı alıp elinde evirip çevirmişti.

Anlamsız gözlerle cihaza baktığımızı görünce Yekta açıklama gereksinimi duymuştu. "Bu bir iletişim cihazı. Ama sesli konuşma yapamıyorsun. Yalnızca eşlenen cihazlarla görüşme sağlayabiliyor. Mors alfabesiyle iletişim kuruyoruz Oktay'la."

"Bu kadar zorlanmana gerek yoktu. Bize söyleseydin..." Sözlerimle Yekta tek kaşını havaya kaldırmıştı. Bizden ne zaman bir şey istemeye kalksa burnundan getirmiştik. Geyik için yardım istediğinde bile sonu kavgayla sonuçlanmıştı. Minik, aralarında geçen sürtüşmeyi anlatmıştı.

"Sizden bir şey isteyebileceğimi bilmiyordum. Bundan sonra isterim." Yekta'nın sesi alaycıydı.

"Bokunu çıkarma Yekta!" Kaşlarım çatılmış, sesim keskin ve netti. Kahvaltımızın geri kalanını sessizlikle bitirmiştik.

Salon tarafına geçtikten sonra Sezi büyük bir kağıdı orta sehpanın önüne sermiş, üzerinde çizerek planın yeniden üstünden geçmiştik.

Saat yaklaştıkça heyecanımız ve korkumuz ikiye beşe katlıyordu. Hep böyle olurdu. Ne zaman ki arabaya binip kontakları çalıştırırdık o zaman rahatlardı içimiz. Çünkü anne karnı kadar bilindikti bizim için arabamız.

Arabaların son bir bakımını yapıp yanımıza alacağımız eşyaları toplamıştık. Bellerimize silahlarımızı almış, dualar eşliğinde dağ evinden çıkmıştık. Arabaların kontaklarını çalıştırmadan hemen önce telsizlerimizi ayarlamış, herkesin sesinin geldiğinden emin olmak istemiştik.

MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin