Yekta ve Ceren döndüğünde bize telefon konuşmalarını anlatmıştı. Hiçbir şey sabit değildi. Ne kalacağımız yer tam olarak ayarlanmıştı ne de içimdeki şüpheleri susturabileceğim yeterli bir cevap alabilmiştim. Yanımıza lazım olabileceğini düşündüğümüz ne varsa almıştık. Maske ile bu düşüncemi hiç paylaşmamıştım ama olur da işler yolunda gitmezse aklımda kendimi feda edeceğim harika bir planım vardı. Kontaklarımızı çalıştırıp da beş saat uzaklıktaki şehre doğru yola çıktığımızda son kez dikiz aynamdan gittikçe küçülen dağ evinin korunaklı duvarlarına bakıyordum.
Uzun bir yolculuk olacaktı. Dikkat çekmemek için bir süre ikişerli gruplar halinde farklı güzergahlardan devam edecektik. Minik ve ben arkalı önlü devam ederken arabamın ekranında Minik'in bana özelden telsizle bağlandığını fark etmiştim.
"Selam güzelim."
"Selam. Sıkıntı yok değil mi?"
"Hayır, hayır. Sadece sıkıldım. Biraz laflarız diye düşündüm."
"İyi yaptın. Daha önümüzde dört saat var. Bir saat kadar daha yol aldıktan sonra herkesle mola yerinde buluşacağız."
"Yani önümüzdeki bir saat boyunca bana katlanacaksın."
"Aşkolsun Minik." Minik'i bu kadar süre boyunca biraz olsun tanıdıysam bir karın ağrısı olduğu belliydi ki ben onu kendinden bile iyi tanırdım. "Dökül hadi."
"Ne?"
"Hadi ama Minik. Çıkar ağzındaki baklayı."
"Ben... Ben şey... Aslında bir şeyi merak ediyordum." Minik bir süre sessiz kalsa da daha sonra devam etmişti. "Son olanlardan sonra yalnız kalmak istedin. Biz de buna ihtiyacın vardır diye üzerine gelmedik. Fakat hemen sonra yani bu sabah biz durum kritiği yaparken..."
Sözünü kesmiştim. "Niçin Ceren'i terslemedim veya Yekta'ya neden bağırıp çağırmadım diye mi merak ediyorsun?"
"Evet. Yani Yekta kısmı hariç. Seni tanıyorum, bağırıp çağırman için gerçekten çileden çıkman gerek. Oysa Yekta'nın yaptığı seni kırdı. O yüzden bağırıp çağırmanı beklemedim. Ama Ceren'e... Sanki çok yumuşak davrandın. Sonra arabaları hazırlarken gidip bizzat kendin anlattın ekranı, telsizi vs..."
"Ama zamanında Yekta'ya da ben göstermiştim."
"Hadi ama Lilya! Sen de anladın ne demek istediğimi. Söyletme beni."
"Peki, tamam anladım. Dün gece daha doğrusu sabaha karşı aşırı acıkmıştım. Kapımın önünden tepsiyi de kaldırmışsınız. Mutfağa gidip bir şeyler hazırlayayım dedim ama istenmeyen ot burnumun dibinde bitti..."
"Ceren mi?"
"Evet. Ben tam kalkacakken benimle konuşmak istedi. Ceren'le tam olarak ne konuştuğumuzu anlatamam. Bu onun özeli. Fakat Yekta ile ilgili kısmı anlatabilirim."
"Anlatsana."
"Ceren'e göre Yekta'nın bu denli hırçın ve acımasız olmasının sebebi beni gerçekten sevmesiymiş. Ona tamamıyla oyun yaptığımı düşündüğü ve duygularıyla oynadığımı sandığı için böyle bir plan yapmış. Ceren'in bu plandan haberi yokmuş. Daha sonra öğrendiğinde Yekta'yla papaz olmuşlar zaten. Neyse velhasıl kelam Yekta, bilmiyormuş. Onu gerçekten sevdiğimi..." Sesim sonlara doğru fısıltıyı andırıyordu. Ağzımdan çıkanı kulağım duyunca bir farkındalık yaşamıştım. Ceren de söylemişti. O fark ediyordu nasıl acı çektiğimi ama Yekta bilmiyordu, canı o kadar yanıyordu o kadar kendi yaralarına odaklıydı ki benim ne halde olduğumu fark edemiyordu.
"Eee, günaydın." Minik'in sesiyle daldığım düşüncelerden çıkmıştım.
"Ne?"
"Ne yani bunu Ceren'den duymaya ihtiyacın mı vardı? Sana bunu biz de defalarca söyledik. Ama sen sandın ki seni teselli etmeye çalışıyoruz. Aslında bir saniye durup düşünsen sen de anlardın ama işine gelmedi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)
مغامرة"On dakikaya oradayım." "Ben temiz demeden gelme. Kendini riske atma. Duydun mu beni? Lilya?" Cevap vermeden kulaklığıma basarak görüşmeyi sonlandırmıştım. Kanım kaynıyor, direksiyonu kavrayan avuçlarım kaşınıyordu. Ağzım kulaklarımda, keyfime ise d...