Hızlıca atıştıracağımız, komplike olmayan yemekleri tabaklara koyduğumuzda, yemekten sonra yapacağımız toplantıya kadar sabredememiştik bile.
Minik, Ceren'e tuz uzatırken Ceren'in hemen yanında oturan Yekta'ya dönmüştü. "Dostum, sizin camiadan güvendiğin hiç adam yok mu? Yarışmak için değil, içeriden bize sürekli bilgi sızdıracak elemanlar işimize çok yarardı. Hele o adamlardan birkaçı büyük yarışta görevli olanlardan çıksaydı var ya efsane olurdu."
Yekta'nın kaşları çatılmış tam hayır anlamında kafasını sallarken Ceren bir anda söze atlamıştı. "Var."
Yekta hışımla Ceren'e dönmüştü. "Ceren!" Sesi sert ve korkutucuydu. "Cihan'ın halini görmüyor musun? Ya senin? Başınıza gelenlerin nedeni yalnızca arkadaş olduğumuz içindi. Şimdi kalkıp nasıl teklif ederiz onlara?"
Ceren'in de kaşları çatılmıştı. "Ne demek arkadaş olduğumuz için? Sence ben ya da Cihan seni tanımasaydık bile Turan gibi birinin emri altında çalışmaya devam eder miydik? Neden dostlarımıza savaşma şansı tanımıyoruz ki? Şu an eminim ki, senin yaşayıp yaşamadığından bile haberleri yoktur. Emrin altında çalışan onlarca dürüst, ahlaklı polis vardı. Neden uzak tutmaya çalışıyorsun ki?"
"Neden mi? Sence biz başarılı olamazsak tüm hayatlarının mahvolacağı endişesiyle olabilir mi?"
Ceren iyice sinirlenmişti. "Yekta, senin ağzından çıkanları kulakların duyuyor mu? Sence şu an hayatları çok mu güzel. Dürüst bir adamın kaypak birinin altında çalışması ne kadar gurur kırıcı haberin var mı senin? Ben sana tüm emniyeti teyakkuza geçir, Turan'a topla tüfekle savaş aç demiyorum. Kaybetme ihtimalimizi göze alacak kadar sana inanan, güvenen, dürüst dostlarımıza haber verelim diyorum."
"Hayır!" Yekta'nın sesi yükselmiş masadan bir hışımla kalkmıştı.
Ceren de onunla birlikte ayaklanarak mutfaktan çıkmaya hazırlanan Yekta'ya son kez seslenmişti. "Volkan senin dostun değil mi Yekta? Volkan'ın kaderini nasıl Turan'ın ellerine bırakabilirsin aklım almıyor! Siz birbirinize söz verdiniz!" Yekta, Ceren'in sözleriyle birkaç saniye duraksadıysa da mutfak kapısından çıkarak gözden kaybolmuştu.
(VOLKAN)
Minik, yeniden masaya oturup sakinleşmesi için Ceren'i kollarının arasına alırken Yekta'nın neden bu kadar büyük bir tepki verdiğini anlayabiliyordum. Dostları için endişeliydi. Eminim ki, hala Cihan ve Ceren'e karşı derin bir vicdan azabı çekiyordu. Planımızın en kritik ismi Oktay'ı bile plandan çıkarmak için kırk takla atmıştı. Timuçin'in rehin alındığı zaman da kafayı yeme noktasına gelmişti. Kendi yüzünden birinin canının yanmasına katlanamıyordu. Dostlarına haber vermeyişi, Turan'ın gerçek yüzünden de şu anki çabasından da bahsetmeyişi bu yüzdendi. Onu anlayabiliyordum ama Ceren de haklıydı.
Masadan kimseye bir şey söylemeden kalkmış Yekta'yla konuşmak için mutfaktan çıkmıştım. Yekta'yı biraz olsun tanıdıysam kendini kış bahçesine atmış olmalıydı. Yekta'ya biraz önceki tepkisi için kızgındım. Kendine gelmesi için düşüncelerinin yanlış olduğuna ikna etmek için gerekirse çocuk gibi azarlayacaktım.
Kış bahçesinin camlarından Yekta'yı gördüğümde yüzümde oluşan tebessümü yok ederek içeri girmiştim.
"Ceren! Konuşmak istemiyorum."
"Benim." Sesimi duyduğu anda yüzünü bana çevirmişti.
"Seninle de konuşmak istemiyorum." Söyledikleri kaynaklı tek kaşım havaya kalkınca dediğini yanlış anladığımı farke edip ekleme yapmıştı. "Daha doğrusu seninle bu konu hakkında konuşmak istemiyorum."
"Yanlış düşünüyorsun."
Yekta'nın kaşları çatılmış sırtını bana dönerek kış bahçesinin camına dönmüştü. "Beni en iyi senin anlaman gerekirdi. Dostların zarar görmesin diye gözünü kırpmadan kendini feda edebilecek bir lidersin. Şimdi kalkmış bana nasıl yanlış düşündüğümü söylersin ki?"
"Ceren haklı Yekta. Evet, dostlarım zarar görmesin diye kendimi feda edebilirim ama onlara kendi haklarını savunma ve istedikleri cephede savaşma fırsatı tanırım ben. Bana diyorsun ya, tek başına karar vermemen gereken şeyler var. Her şeyi tek başına omuzlayamazsın diye..."
"Aynı şey değil!" Yekta'nın şahin kadar keskin gözleri gözlerime değmişti. Başka zaman olsa tırsacağım bir bakıştı bu. Ama gözümü korkutup pes ettirmeye çalıştığını biliyordum.
"Aynı şey!" En az onun kadar korkutucu olduğumu biliyordum ben de. "Ayrıca..." Cümleme devam etmeden bir süre beklemiştim. "Ayrıca, senin polis dostlarının canı kıymetli de bizim teklif götürdüğümüz yarışçılar çöp mü Yekta? Onlar harcanabilir, gözden çıkarılabilir de senin polis dostlarının parmaklarına diken batmasın mı? Bunu mu demek istiyorsun?" Aslında Yekta'nın asla böyle bir şey demek istemediğini biliyordum ama üzerine gitmem gerektiğinin de farkındaydım.
"Hayır!" Yekta'nın başta sert çıkan sesi yumuşamaya başlamıştı. "Hayır, tabii ki böyle bir şeyi kastetmedim. Ama..."
"Aması ne?"
Yekta'nın pes edercesine omuzları düşmüştü. Polis dostlarına savaşma şansı tanımayışı fakat yarışçılara teklif götürülecekken sessiz kalışı elini kolunu bağlamıştı. "Bazen Ceren'in yüzüne baktığımda yalnızca eğer ben olmasaydım şimdi nerede olabileceği geliyor aklıma. Muhtemelen başarıdan başarıya koşan, parmakla gösterilen bir polis olmaya devam ederdi."
"Yanılıyorsun. Ceren sana bunu söyledi. Sen olmasaydın da Turan'a karşı savaşacağını söyledi sana. Sürekli kendine suç bulmaktan vazgeç artık. Bu insanlar çocuk değil Yekta. Sen de bu insanların kafalarına silah dayayıp bana yardım edin demedin."
Yekta bir süre daha camdan dışarıyı izlemiş daha sonra yüzünü bana dönerek yanıma kadar gelmişti. O kadar yanıma yaklaşmıştı ki nefesinin sıcaklığını hissedebiliyordum. Sinirinden eser yoktu. Bir süre sessizce gözleri yüzümde gezinmişti ve daha sonra fısıltıyı andırırcasına konuşmaya başlamıştı. "Neden bildiğim tüm ezberleri bana bozduruyorsun?" Yekta bunu öyle çaresiz öyle savunmasız söylemişti ki, biraz önce yemek masasını kılıçtan geçiren, köpük köpük köpüren adam sanki o değildi.
İstemsiz bir kahkaha kopmuştu boğazımdan. "Anlaştığımıza göre git Ceren'den özür dile ve siz de isim listesi oluşturun."
Yekta belli ki böyle bir tepki beklemiyordu benden. Yüzü düşmüştü. İsteyerek yapmıyordum ama şu ana kadar ki hiçbir flört çabasına istediği gibi karşılık vermemiştim. Benim için hala her şeyi unutmak, bir sünger çekmek zordu olanlara. Bunun o da farkındaydı, hatta kendisinin de içinde bir savaş verdiğini dengesiz davranışlarından anlayabiliyordum. Belli ki, o da güvenmekte zorlanıyor, unutmakta güçlük çekiyordu olanları. Ama yine de çabasını takdir ediyordum. Fakat çabasına karşılık vermeyişime de kızamazdı.
Yekta, omuzlarını düşürüp kış bahçesinden çıkarken onu yalnızca izlemiştim. Kalbimin hala onun için atıyor olması canımı sıkıyordu. Hala karşısında savunmasız kalmam sinirlerimi bozuyordu. Kış bahçesinin delicesine soğukluğuna karşı ateş basan yanaklarıma ve sanki ellerimi yeni yıkamışım gibi terden vıcık vıcık olan avuçlarıma lanet okuyordum. Ben bu adamla, bu hislerimle ne yapacaktım böyle?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)
Adventure"On dakikaya oradayım." "Ben temiz demeden gelme. Kendini riske atma. Duydun mu beni? Lilya?" Cevap vermeden kulaklığıma basarak görüşmeyi sonlandırmıştım. Kanım kaynıyor, direksiyonu kavrayan avuçlarım kaşınıyordu. Ağzım kulaklarımda, keyfime ise d...