Yekta, aramızda bir iletişim kopukluğu olduğunun farkına varmıştı. Oturduğum yerden kalkıp yanına gittiğimde gözlerimi dikerek ona bakmaya başlamıştım. Önce ben pes etmeyecektim. Biraz önce ne saçmaladıysa bir bir dökülecekti.
"Dinliyorum!" Kollarımı göğsüme bağlamış, doğrudan gözlerinin içine bakıyordum.
"Ben... Lilya..."
"Uzatma Yekta!"
Nereden başlayacağını bilemiyordu. Elleriyle saçlarını çekiştirmişti. "O gün siz, Adalet Yarışında ödülü almaya gittiğinizde kuliste ben, Semih, Ceren ve Timuçin kalmıştık hatırlıyor musun?"
Yekta'nın ağzından Ceren'in ismini duymak bile beni delirtse de yalnızca kafamı evet, anlamında sallamakla yetinmiştim.
"O gün Timuçin, sürekli telefonda birileriyle konuşuyordu. Ceren'in gözünden de kaçmamış, biraz Timuçin'e takıldı. Çapkınlığından gem vurdu. Birden Timuçin'in yüzü düştü, sinirlendi. Ceren'e abartılı tepkiler vermeye başladı. Amacım ilk başta kesinlikle farklı bir şey değildi yalnızca araya girip tarafları sakinleştirmeye çalışmaktı. Hepimiz zor zamanlar yaşamıştık, sinirlerimiz harap olmuştu..."
Yekta devamını getirmeden önce gözlerini yeniden gözlerime dikmişti. Daha sonra hemen yanımızdaki camdan dışarıda yağan yağmura bakmaya başlamıştı. Camdan hemen arkasında duran benim yansımamı izlediğinin farkındaydım. Derin bir nefes alıp devam etmişti.
"Öyle saçmalıyordu ki, Ceren'e karşı. Değiştiğini, onu zerre tanımadığımızı, hadsiz olduğumuzu falan. Ben de araya girince bir anda bana da salça olmaya başladı. Öyle ki, bir süre sonra Ceren'i bırakıp doğrudan üzerime gelmeye başladı. Hatta şu an şu an fark ediyorum ki zaten amacı tamamıyla benmişim..." Yekta'nın yumruk olan elleri gözümden kaçmamıştı.
"Tartışma öyle büyüdü, öyle ağza alınmayacak laflar etmeye başladık ki birbirimize yakalarımıza yapıştık. Araya Ceren ve Semih girmeye çalıştı. Akademi döneminde yaşadığımız ufak bir sürtüşmeyi bahane ederek alevlendirdi ortalığı. Ne dediğini, neden bu hale geldiğimizi bile anlamıyordum. Bir anda senin ismin geçti cümlede. Kulaklarım uğuldamaya başladı, gözlerim döndü..."
"Ne dedi?"
"Senden hoşladığını anlamama rağmen günlerdir bilerek sustuğumu iddia etti. Benim değil, onun seni hak ettiğini söyledi. Seni bu işe karıştırmaması gerektiğini, yanlış yolda olduğunu söyledim. Evet, senden hoşlandığını anladığımı ve bilerek sustuğumu söyledim. Çünkü şu ana kadar onun hiçbir kızla ciddi düşünmediğini, gönül eğlendirdiğini, senin de gelip geçici bir heves olduğunu düşündüğüm için bir şey söylemediğimi söyledim." Yekta'nın artık aklına her ne geldiyse şimdi sinirden kıpkırmızı kesilmişti.
Cama döndüğü yüzünü bana çevirmişti. "Aranızda durduğumu, aranızdan çekilmem gerektiğini söyledi. Böyle bir şeyin imkansız olduğunu söylediğimde boğazıma yapıştı. Seni elimden alacağını, senin ancak ona yakışacağını, kokunla sarhoş olduğunu söylediğinde gözlerim döndü Lilya. Anlıyor musun beni? Gözlerim döndü!"
"Ne yaptın?" Hala sorgulama aşamasındaydım.
"Her şey kaşla göz arasında oldu. Yumruğu geçirmemle yere düşmesi bir oldu. Kavga daha da büyürdü ama araya önce Ceren ve Semih girdi, daha sonra da kapının arkasında duran Tümer'in elemanları girdi."
Kafamda birçok parça yerine oturmuşsa da bu gece Yekta'nın boğazına bıçak dayamama neden olan asıl sorumun daha cevabını alamamıştım. "Ceren'le o gece ne konuştunuz Yekta?"
Yekta, daha farklı bir tepki vereceğimi düşünmüş olmalı ki sorduğum soru karşısında şaşkınlıkla kırpıştırmıştı gözlerini. "Semih ve Ceren araya girince, Ceren Timuçin'den uzak durmam için olanları sana söylemekle tehdit etti beni. Timuçin'in tek bir kılına daha zarar gelirse bir saniye beklemeden sana ispiyonlayacağını söyledi. Gözlerim o anda yerde duran Timuçin'le Ceren arasında mekik dokudu. Senin bu duruma gerçekten sinirleneceğini biliyordum. Aramız daha yeni yeni azıcık da olsa düzelmeye başlamışken böyle bir olayla gerilsin istemedim. Çok sinirliydim. Timuçin'i kulisten Timer'in adamları çıkardıktan sonra dahi sinirimi atamamıştım. Ceren'in üzerine gittim. Hem de fazlasıyla. O zamana kadar duymak istemediğim gerçekleri yüzüme vurdu. Zaten siz geldiğinizde Ceren'le tartışıyorduk."
Duyduklarıma inanmak istemiyordum. Birkez daha inanıp kırılmak istemiyordum. "Ama... Minik sizi konuşurken duymuş. Dağ evine geldikten sonra. Çıldırdım, boynuna yapışırdım falan demişsin. Ceren ben duyarsam ağzınıza sıçacağımı söylemiş..." Kafamdaki soruları tek tek sıralayınca kendi aptallığım resmen yüzüme tokat gibş çarpmıştı.
Nasıl, nasıl bu kadar salak olabilirdim? Her şeyi nasıl bu kadar yanlış anlayabilirdim?
Yekta'nın kaşları hayretle kalkmıştı. Biraz önceki sinirimin nedenini şimdi daha iyi anlamıştı. Hatta günlerdir odamdan niçin çıkmadığımı, onun yüzünü dahi niçin görmek istemediğimi...
"Lilya..." Sesi şefkat doluydu.
Hayır! Yapmasın! Bana iyi davranmasın! Yeniden aynı hatalara düşmek istemiyordum. Gözlerimin dolup taştığını yanaklarımdan aşağı boşaldığını hissedebiliyordum. Gözlerim daha yeni yeni pıhtılaşmış bıçak yarasına ilişmişti. İçimde ciddi bir azap ateşi yanmaya başlamıştı.
"Ama... Ceren bu kadar süre boyunca gelmedi bile yanıma!" Hala inkar etmek, dediklerini yalanlamak istiyordum.
"Ceren, kırgın Lilya. Minik'e. Yüzüne bakmadığı, odasından çıkmadığı için. Aralarının iyi olduğunu sanarken bir anda hayalet oldu. Bir de bana söz verdi sana Timuçin'le yaşananları anlatmamak için... Yüzüne baka baka sana yalan söylemek istemedi. Zaten Minik yüzünden kafası yerinde değil. En son dağ evine geldiğimizin ertesi günü onu gülerken gördüm. O da iyi değil."
Duyduklarımın ağırlığını kaldıramıyordum. Kafamı duyduklarım karşısında kendime gelebilmek için sallarken, ellerimde bir sıcaklık hissetmiştim. Sımsıkı kapadım gözlerim aralandığında ellerimin Yekta'nın avucunda olduğunu görmüştüm. Lanet olsun!
"Lilya..." Sesi hala şefkat doluydu. "Özür dilerim."
"Dileme! Benden özür falan dileme! Aklı sıra beni suçlu psikolojisine mi sokmak istiyorsun?"
"Dur! Dur bir saniye!" Hala bir elimi tutarken diğer elini dudaklarımın önünde tutmuş ve susmamı sağlamıştı. "Artık seninle tartışmak istemiyorum Lilya. Özür diledim çünkü böyle düşünmekte haklısın. Sana bir gram bile kızmadım. Aksine içimden kendime ne kadar büyük küfürler ettiğimi bir bilsen..." Yekta usulca dudaklarımdaki elini yanaklarıma götürmüş baş parmağıyla yanağımı okşamaya başlamıştı. "Böyle düşünmekte çok haklıydın. Ama o iş bitti dediğim gün bitti Lilya. Ceren benim için yalnızca dostum olan Ceren."
Kokusu burnuma hücum ediyordu. Bir insan ne zaman delirirdi? Nasıl delirirdi? Daha bir gün öncesine kadar intikam yeminleri ettiğim, öldürmek yalnızca öldürmek de değil işkence ede ede öldürmek istediğim adamın bir dokunuşundan nasıl yine nabzım hızlanabilirdi? Nasıl midemde kelebekler uçuşabilir, avuç içlerim terlerdi?
"Timuçin'den özür dileyeceksin."
"Ne?" Yekta'nın yanağımı kavrayan elinin kasıldığını hissetmiştim.
"Onu ve yaptıklarını haklı bulmuyorum fakat hak verdiğim bir konu var." Yekta ellerini üzerimden çekip yavaş yavaş iki yanına düşerken devam etmiştim. "Beni daha en başında bu adam hakkında uyarmıştın. Daha o zaman bana karşı ilgisi olduğunu anlamıştın. Ve gidip ona en ufak bir şey demedin. Siz dostsunuz Yekta. Dostu olarak gidip en başta söylemen gereken şeyi en son söylersen bir de üzerine kızdığı, sana hesap sorduğu için yumruk atarsan özür dilemen gerekir."
"Ama... Ben..."
"Seni bunun için zorlayamam. Er ya da geç doğruyu yapacağını biliyorum. Dostluk her şeyden önemlidir Yekta. Bir kızdan, benden bile... O adam senin en zor zamanında yanında olan sayılı insanlardan biriydi."
Arkamı dönüp kış bahçesinden çıkmak için adım atmıştım ki, Yekta'nın kolumu tutmasıyla durmuştum.
Yüzüne bakmıyordum. O da bakmamı beklemeden sormuştu sorusunu. "Ona karşı bir şeyler hissediyor musun?"
Bu sorunun benim için cevabı netti. Kocaman bir hayır... "Hissetmiyorum."
Arkama bakmasam da Yekta'nın tebessüm ettiğini hissedebiliyordum. Elini yavaşça kolumdan çektiğinde kış bahçesinden çıkarak dağ evine dönmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASKE - Pistlerin Sahibi (TAMAMLANDI)
Adventure"On dakikaya oradayım." "Ben temiz demeden gelme. Kendini riske atma. Duydun mu beni? Lilya?" Cevap vermeden kulaklığıma basarak görüşmeyi sonlandırmıştım. Kanım kaynıyor, direksiyonu kavrayan avuçlarım kaşınıyordu. Ağzım kulaklarımda, keyfime ise d...